Anadolu’da Sosyal Hizmetlerin Gelişimi ve Kurumsal Yapı
Osmanlı öncesi sosyal hizmetlerin gelişimini iki dönemde inceleyebiliriz. Birincisi İslamiyet öncesinden İslamiyet'i kabul edilmesine kadar olan dönemdir. Bu dönem Türklerde yaşam göçebelik ve avcılık kültürüne bağlı olarak şekillenmiştir. Bu toplumsal yaşam tarzı iş birliğini ve dayanışmayı gerektirmektedir. Bu bağlamda göç dönemlerinde, av sürelerinde, hayvan otlatılmasında herkes sosyal yardımlaşma olarak birbirlerine yardım etmek durumundadır. Bu dönemde daha çok Türklerin göçebe yaşam tarzının ve ekonomik sistemlerinin sosyal hizmet anlayışını etkilediği sistem olarak göze çarpmaktadır. İkincisi ise Selçuklular ile başlayıp Osmanlı Devleti'nin kuruluşuna kadar süren dönem olup var olan anlayışların İslam diniyle harmanlandığı ve geliştiği dönemdir.
Türklerde sosyal hizmet faaliyetlerinin bir bölümünü oluşturan halka yardım Tanrı’nın lütfunu ve rızasını kazanarak dileklerinin yerine gelmesini sağlamak için gerçekleştirilen eylemler bütünüdür. Nitekim bu bağlamda Dede Korkut’un hikâye karakterlerinden Dirse Han, bir evlada sahip olabilmek için eşinin tavsiyesiyle kurban keser, aç doyurur, çıplak giydirir. Aynı şekilde hükümdar da sosyal devlet ve adalet anlayışı uyarınca Dede Korkut Hikâyelerinde Kazan Han yılda bir hanımıyla otağından ayrılarak otağının yağmalanmasına izin verdiği gibi diğer beylerle birlikte açları doyurur çıplakları giydirmektedir. Görüldüğü gibi Türklerde barınma ve ihtiyaçlarını giderme olarak karşımıza çıkmaktadır. Görüldüğü üzere İslamiyet öncesi sosyal güvenlik sitemi ve sosyal hizmete yönelik çalışmaları; aile içi yardımlar, dinî yardımlar, vakıflar ve meslek kuruluşu içerisindeki yardımlar aracılığı ile yerine getirilmekteydi. Bugün günümüzde dahi köylerde var olan imece ve yardımlaşma usulleri bu geçmiş dönemin günümüze yansımasıdır. Bu durum Türklerde yardımlaşma kurum ve anlayışlarının tarihsel bir çizgide incelenmesi gerektiğini göstermektedir.
İslamiyet öncesi ve ilk Müslüman Türk devletlerinde sosyal hizmete yönelik koruyucu hizmetler, hankâh, bimarsitan gibi şeklinde görülmektedir. Özellikle hasta, yetim, kimsesiz ve yolcuların gibi ihtiyaç sahipleri göz önünde tutularak bir sosyal denge oluşturulmuştur. Sosyal hizmet kurumlarından biri olan İmaret, Anadolu Selçukluları dönemin Osmanlı devletinin aksine aşevinden daha fazla fonksiyonu yerine getirmiştir. Aynı şekilde Selçuklular Dönemi’nde güç kazanarak gelişen Ahilik teşkilatı her ne kadar dinî ve ekonomik yönü ile bilinirse de süreç içerisinde siyasi ve sosyal bir yapıya da dönüşmüştür. Hastane anlamında kullanılan darüşşifalar, Anadolu beylikler ve Selçuklular döneminde bir vakıf müessesesi olarak, İslam dünyasında bu hizmetlerden ve sağlık kurumlarından Müslüman olan olmayan, kadın, erkek, çocuk, sivil, asker herkese açık kuruluşlar olarak ücretsiz olarak hizmet vermişlerdir. Sosyal hizmet kurumları olan Darüşşifa, imaret, han ve kervansaray gibi kurumların işleyişinde vakıfların önemli bir rolü olmuştur. Bunu sağlayan en büyük neden vakıfların Allah rızasını kazanmak amacı ile taşınır ya da taşınmaz malların, vakfedenin amaçladığı doğrultuda insanların yaşamlarını kolaylaştırmak sosyal, ekonomik, sağlık, eğitim, gıda gibi belirli hizmetleri sunmak üzere tahsis edilmesidir. Bütün bu tarihsel geçmiş ve uygulamalar düşünüldüğünde Türklerde ve Anadolu’da sosyal hizmetin çok eski ve köklü olduğu görülmektedir. Günümüz Türkiye Cumhuriyeti’nin dahi sosyal hizmet ve uygulamalarında İslamiyet öncesi ve sonrası uygulamaların izlerini görmek mümkündür.