Bir Meslek v e Disiplin Olarak Sosyal Hizmetin Gelişimi
Sosyal Hizmet, her tarihsel dönemde toplumsal değişim ve dönüşümlerden etkilenmiş ve insan ve toplum sorun ve ihtiyaçlarına yönelik insancıl yanıtlar arayarak değer, bilgi ve becerisini geliştirmiştir. Önce pratikte yürütülen yardım mesleği 1917 yılında Mary Richmond'un yazdığı "Sosyal Teşhis" isimli sosyal hizmetin kuramsal ve pratik uygulaması için bir ilk olan eseri yazmasıyla kendi teorik çizgilerini çizmeye başlamıştır. Tarihsel süreçte başta Batı’da sosyal hizmetin statü ve kimliğine ilişkin itirazlar ve olumsuzluklar sürmüş ancak, zaman içinde evrimsel ve fikir birliğine varılmış birçok sosyal hizmet tanımı yapılmıştır. En son yapılan küresel tanım, 2014 yılında Melbourne’de Uluslararası Sosyal Hizmet Uzmanları Birliğince kabul edilmiştir.
Sosyal hizmetin iki özelliği vardır. Bunlardan birincisi bir meslek olarak, ikincisi ise bir disiplin olarak sahip olduğu niteliklerdir.
Uygarlık tarihi penceresinden bakıldığında sosyal hizmet disiplini/mesleğinin Batı’da kimlik bulduğunu ve geliştiğini görmekteyiz. Sosyal hizmet bugünkü anlamıyla ve uygulamasıyla bir disiplin/bilim alanı ve profesyonel/etik/modern bir meslek olarak Batı’dan kaynak alan düşüncenin/modernizmin ürünüdür. Ülkemizde sosyal hizmetin batılı anlamdaki meslekleşme sürecini ise 1957 yılından başlatmak mümkündür.
Özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren devletlerin sosyal hizmetlere bakış açısı dikkat çekici bir gelişime işaret etmektedir. II. Dünya savaşı sonrası Batı'da refah devletlerinin ortaya çıkması sosyal refah hizmetlerinin de kamusal olarak yerine getirilmesi sonucunu doğurmuştur. Sosyal hizmetlerin kamusal olarak hangi düzeyde sunulması gerektiği sorusunun cevabı ise ülkelerin merkeziyetçi ya da yerindenlik düzeyindeki kamusal örgütlenme modelleri ile yakından ilişkilidir.
Sosyal hizmet hem bir sosyal bilimdir hem de diğer sosyal bilimlerden bağımsızlığını kazanmıştır. Bu anlamda, sosyal hizmet insanlığın evrensel sürecinden ayrı bir yerde durmaz. Sosyal hizmetin evrensel özü insana ve topluma yardım bilgisi ve eylemini kapsar.
Sosyal hizmette de bilim iki yolla kullanılmaktadır. Birincisi, mesleki etkinliklerin yürütülmesinde bilimsel modelin izlenmesidir: Kısaca yöntem olarak bilimdir. Örneğin bu bilimsel etkinlikler sosyal hizmet uzmanının müracaatçısıyla yardım ilişkisinde sistematik gözlemi kullanması, hipotezler geliştirmesi ve sonuçları değerlendirmesi gibi çeşitli biçimlerde uygulamaya yansımaktadır. Burada meslek elemanı ele aldığı vakada bir bilim insanı olarak hareket etmektedir. Bilimin ikinci kullanımı ise bilimsel bilginin etkinlikleri şekillendirmek için kullanılmasıdır. Kısaca bilgi olarak bilimdir.
Tarihsel sürece bakıldığında ilk yaklaşımların birey odaklı olduğu görülür. 1960’larda sosyolojinin gelişmesi ve 60’lı yılların ruh hali, sosyal çevreye olan ilgiyi yeniden gündeme taşımıştır. Sosyal hizmet uzmanları bu yıllarda yeniden reform yaklaşımına ilgi duymaya başlamıştır. 1970’li yıllardan itibaren radikal sosyal hizmet yaklaşımı yeni kavramlar kazanarak gelişmiş; sistem yaklaşımı çevreyi ve bireyi ayrı ayrı ele alan analitik yaklaşımdan farklı olarak bireyi ve çevresinin oluşturduğu karmaşık düzeni bütüncül bir yaklaşımla ele almak üzere geliştirilmiştir.
1981 ve sonrasında sosyal refah sisteminde yaşanan zorluklar, neoliberal politikalar, küreselleşme, enflasyon, işsizlik gibi sorunların artması ile sosyal hizmet uzmanlarının farklı rollerine dikkat çekilmiş ve genelci uygulamanın kavramsallaşmasına olan ilgi artmış; ekoloji ve sistem yaklaşımları çevresi içindeki bireyi değerlendirmede etkili olmaya başlamıştır.
Özetle sosyal hizmet, insanı ve toplumu konu alan bir meslek ve disiplindir. Sosyal hizmeti öteki toplumsal ve beşerî bilimlerden ayıran özelliği uygulamaya yönelmiş olmasıdır. Sosyal hizmet insanı ve onun meydana getirdiği toplumların sorunlarına yönelmiştir. Sosyal hizmette bilimin öneminin anlaşılması ve bilimsel içeriğinin korunması için sosyal hizmet eğitimi de bu yönelimle uyumlu hâle getirilmektedir