Faiz Teorileri, Enflasyon ve Para

Bu ünitede faiz teorileri, faiz oranlarının vade yapısı, para ve faiz oranı ve enflasyon konusu işlendi. Faiz oranları ve bu oranların gelecekte nasıl bir değer alacağının tahmini bütün iktisadi birimler için önemlidir. Girişimciler yatırım kararı verirken bankalar başta olmak üzere finansal kurumlar ve bireysel yatırımcılar aktif satın almak üzere ve bireyler tüketici kredileri almaya karar verirken faiz oranlarının tahminine ihtiyaç duyar. En yaygın kullanılan tanıma göre faiz, başkalarına ait tasarrufları kullanmanın karşılığında karşı tarafa ödenmesi gereken ek meblağdır. Faiz oranlarının nasıl belirlendiğine ilişkin litartürde yaygın olarak (1) klasik görüş, (2) ödünç verilebilir fonlar teorisi ve (3) Keynesyen faiz teorisinden söz edilir.

Ödünç verilebilir fonlar teorisine göre faiz oranı, ödünç verilebilir fon arz ve talebi tarafından belirlenir. Fon arzının kaynağı olarak hane halklarını, firmaları, hükümet kesimini ve yabancıları gösterebiliriz. Bu karar birimleri aynı zamanda fon talep ederler. Ödünç verilebilir fon piyasasında denge pozitif eğimli fon arz eğrisi ile negatif eğimli fon talep eğrisinin kesiştiği noktada oluşur. Bu noktada denge faiz oranı ve fon miktarı belirlenir. Zaman içinde bu iki eğride değişen şartlara bağlı olarak kaymalar olabilir. Mesela, ekonominin üretim kapasitesinin artmasıyla birlikte gelirlerin artması ve buna bağlı olarak tasarrufların artması hâlinde fon arz eğrisi paralel olarak sağa kayacak ve aynı faiz haddinde piyasaya daha fazla fon sürülmüş olacaktır. Benzer şekilde iyimser beklentilere bağlı olarak firmaların fon talepleri artabilir. Bu durumda da fon talep eğrisi bütünüyle sağa kayacaktır. İki eğrinin birlikte harekete etmesi halinde faiz oranlarında meydana gelecek değişiklik bu iki durumdan hangisinin baskın çıkacağına bağlı olarak değişecektir.

Keynesyen yaklaşıma göre faiz oranı para arz ve talebi tarafından belirlenmektedir. Negatif eğimli para talep eğrisi ile düşey para arz eğrisinin kesiştiği noktada denge faiz oranı belirlenmektedir. Enflasyon ve reel para balansları başlığı altında, fiyatlar genel seviyesinde meydana gelecek sürekli bir artış veya enflasyon beklentisinin bireylerin reel aktif balanslarını nasıl etkilediği tartışılmıştır.

Beklenen enflasyon arttıkça elde para tutmanın maliyeti artacak ve bireyler reel para balanslarını azaltacaklardır. Bir hiperenflasyon esnasında, insanlar para balanslarını azaltmanın birçok yolunu bulabilirler. Sonuçlardan biri, takasla yapılan işlemlerin artmasıdır. Ödemeler çok sık yapılmaya başlanır. İnsanlara ödeme yapıldığında, bunu hemen harcamaya koşarlar. Ayrıca, bazen yasaklansa bile insanlar diğer paraları kullanmaya başlarlar, böylece işlemlerin büyük bir kısmı yabancı paralarla yapılır. 1980’lerin Latin Amerika hiperenflasyonlarında insanlar, kendi paralarından ABD dolarına kaymışlardır. Dolara kaymanın dünyada çok fazla yaygınlaşmasından dolayı, bu olay dolarlaşma olarak adlandırılmıştır. 1920’lerdeki Avusturya hiperenflasyonunu tarif eden Keynes, çöküş esnasında, her köşe başında döviz bankalarının mantar gibi çoğaldığını yazmıştır. Bu bankalarda Kron, elde edildikten birkaç dakika sonra hızla İsviçre frangına çevriliyordu. Bunun nedeni, Kronların normal bankalara ulaşılıncaya kadar değer kaybedeceğinin düşünülmesi idi.