Yönetişim Yaklaşımı
Yönetişim konunu ele alırken kavramsal bir giriş yapmak konunun tam anlamıyla ortaya konulması için gereklidir.
Kavramsal Çerçeve
Yönetişim alanındaki araştırmalar son dönemde yoğunluk kazandığı için literatürde yönetişime ilişkin kavramsal altyapı da şekillenmiştir.
Tanımlama Çabası: Yönetişim kavramının kökenleri 14. yüzyıl ortalarına kadar götürülebilse de kavramın bugünkü anlamıyla ilk defa kullanımı Dünya Bankası (DB) tarafından hazırlanan bir raporla söz konusu olmuştur.
Yönetişim kelimesinin etimolojik kökeninin yönlendirmek, yol göstermek yönetmek ve hükmetmek gibi anlamlara gelen Yunanca’da “kybernan” ve Latince’de “gubernare” kelimeleri olduğu söylenebilir.
Yönetişim, kamu yönetiminin, özel sektörün ve sivil toplum kuruluşlarının bir arada bulunduğu bir sistemi ve bu aktörler arasındaki karşılıklı ve etkileşimli ilişkiler ağını ifade etmek için kullanılmaktadır.
Yönetişim Türleri: Yönetişimin çok boyutlu bir kavram olması onun farklı türlerinin de ortaya çıkmasına yol açmıştır.
Küresel Yönetişim: Devletlerin yanı sıra sivil toplum kuruluşlarının, çok uluslu şirketlerin, yurttaş hareketlerinin, çok uluslu sermaye piyasalarının ve bunların yanında farklı aktörlerin içinde yer aldığı dinamik ve bir o kadar interaktif karar alma süreci olarak tanımlanabilir.
Kamu yönetişimi: Kamu yönetişimi, kamu ve özel sektör temsilcilerinin bireylerin ve sivil toplum kuruluşlarının ve diğer mesleki yapılanmaların yönetime katıldıkları bir anlayıştır.
İyi Yönetişim: İyi yönetişim, yeni kamu yönetimi anlayışının gelişmekte olan ülkelere göre yeniden düzenlenmiş hâli olarak görülebilir.
İyi Yönetişimin İlkeleri: İyi yönetişimin sekiz ilkesi şu şekilde sıralanabilir.
Şeffaflık: Şeffaflık, kamu politikası hedeflerinin belirginleşmesini ve uygulama sürecinin görünürlüğünü ifade etmektedir.
Hesap verebilirlik: Hesap verebilirlik, bir kurumdaki görevlilerin yetki ve sorumluluklarının kullanılması aşamasında diğer aktörlere karşı cevap verebilmeleridir.
Katılımcılık: Toplumun bütün fertlerinin kendilerini ilgilendiren kararların alım sürecine doğrudan veya dolaylı olarak katılımı iyi yönetişimin önemli bir ilkesidir.
Cevap Verebilirlik: Bu ilke, gerek siyasi iktidarın ve gerekse kamu yönetiminin vatandaşların sorunlarını dinleyip cevaplandırması gerektiğini ifade etmektedir.
Hukukun Üstünlüğü: Bütün kamu kurumlarının belirlenen hukuki çerçevede hareket etmeleri ve yönetimin bütün eylem ve işlemlerinin yargı denetimine tabi tutulması gerekmektedir.
Etkinlik: Etkinlik kısaca amaçlara ulaşma derecesidir. Yani amaçlarınıza ulaştığınız ölçüde etkinsinizdir.
Eşitlik: Eşitlik, bütün vatandaşlara aynı imkanların sunulması ve herkesin aynı hak ve sorumluluklara tabi tutulması anlamına gelmektedir.
Stratejik Vizyon: Bu ilke, gerek yöneticilerde gerekse vatandaşlarda yönetişim ve insani gelişme gibi konularda tarihî, kültürel ve sosyal tabandan beslenen uzun dönemli ve geniş açılı bir anlayışa vurgu yapar.
Yönetişime Giden Yolda Yaşanan Gelişmele
Yönetişime giden yolda yaşanan gelişmeler üç başlık altında ele alınabilir
Devlet Anlayışındaki Değişim: 1970’li yıllarda yaşanan petrol krizleri devletin rolünün sorgulanmasına yol açmış, fatura ise sosyal-refah devleti anlayışına kesilmiştir.
Reçete olarak, 1929 Dünya ekonomik krizinden önceki dönem olan “Düzenleyici Devlet” anlayışı önerilmiş ve kabul edilmiştir. Böylece liberal uygulamalar dünyada hızla yayılmaya başlamıştır. İşte Yönetişim yaklaşımı, modern ulus devletin “yönetebilirlik krizini” yaşadığı böyle bir dönemde gündeme gelmiştir.
Ekonomik Anlayıştaki Değişim: Sermayenin 1980’lerden sonra küresel ölçekte yeniden örgütlendiği ve kendisini yeniden üretmeye başladığı ifade edilebilir. Küresel finans kapitalizminin egemen olmaya başladığı bu dönemde devletin yeniden yapılanması ihtiyacı ortaya çıkmıştır.
Demokrasi Taleplerindeki Değişim: 1980’li yıllarda Liberal temsili demokrasilerin karşı karşıya kaldığı ve vatandaşların beklentilerini ve tatminini olumsuz etkileyen “demokratik açık” kamu yönetimlerine güvenin azalmasına yol açmıştır. Bu noktada çoğulcu demokrasiyi geliştirmeye yönelik üretilen çözüm önerilerinin başında yönetişim anlayışı gelmektedir.
Yönetişime Yönelik Yapılan Eleştiriler
Yönetişim sürecinde devlet dışındaki kişi ve kuruluşlara ağırlık verilmesi, yönetsel sorumluluk mekanizmasını zayıflatmaktadır. Böylece yapılan iş ve işlemlerden kimlerin nasıl sorumlu tutulacağı belirsizleşmektedir.
Yönetişimin karar alma süreçlerine sivil toplum kuruluşlarının yanında yerel, ulusal ve hatta uluslararası sermeyenin de katılımını öngörmesi iktidar sandalyesinin sermayeye açılması ve kamu kudretinin kapitalizmin egemen sınıfına teslimi olarak değerlendirilmektedir.
Bir diğer eleştiri yönetişim merkezli yaklaşımların ulus devletlerin zayıflamasına neden olabilecek birtakım gelişmeleri teşvik etmesi konusundadır.
Yönetişimin Neo-liberal politikaların yaygınlaşmasına ve böylece kapitalizmin yeniden yapılanmasına yol açtığı yönünde de bir eleştiri vardır.
Bir diğer eleştiri yönetişim yaklaşımının gelişmekte olan ülkelerden daha ziyade gelişmiş ve bireyselleşmiş ülkelerde daha iyi uygulanacağı yönündedir.
Son olarak yönetişimin korporatist bir yerel temsiliyeti doğuracağı bunun ise seçkinci bir yönetim biçimini getirebileceği dile getirilmektedir.