Devlet

Devlet Nedir?

Devleti “belirli bir toprak parçası üzerinde yaşayan halk kitlesi üzerinde hukuk yaratma ve güç kullanma hakkına/yetkisine sahip olan kurumsallaşmış siyasal örgütlenme” olarak tanımlayabiliriz.

Esasında soyut bir kavram olan devletin somut tezahürü, dolayısıyla da birey ve toplum tarafından hissedilir kılınması da yerine getirdiği işlevler vasıtasıyla olmaktadır. Dolayısıyla da devlet kavramına yönelik yapılan tartışmaların temelde işlevlerine yönelik olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Birey devletle sürekli ilişki halindedir. Bu ilişkinin en belirgin yönü ise, devletin sahip olduğu yaptırım gücüdür. Devlet işlevlerini yerine getirirken gerektiğinde zor kullanabilen, üstelik bunu yaparken de meşru olduğu kabul edilen bir otoritedir. Devlet toplumsal hayatın en üst otorite biçimi olarak karşımıza çıkmaktadır.

Devlet, belirli bir toprak parçası üzerinde yaşayan halk kitlesi üzerinde hukuk yaratma ve güç kullanma hakkına/yetkisine sahip olan kurumsallaşmış siyasal örgütlenmedir.

Devlet ve Siyaset

Devlet esas itibariyle toplumun siyasallaşmış halidir. Devleti toplumda vücut bulmuş diğer organizasyonlardan ayıran en önemli noktalardan biri, toplumdaki en üstün otorite gücü olmasıdır. Devletin en belirgin vasıflarından biri, iktidarın kurumsallaşmış hali olmasıdır.

Devlet, iktidar ilişkilerinin dolayısıyla da siyasetin üzerinde yürüdüğü bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır. Devlet temel işlevlerini veya görevlerini kamu yönetimi aracılığıyla gerçekleştirmekte, vatandaşlarla kamu kurumları vasıtasıyla temas etmektedir. Dolayısıyla kamu yönetiminin temel niteliğini ve işlevlerini anlayabilmek, devleti çeşitli unsurları ile kavrayabilmekten geçmektedir.

Devletin Unsurları

Devletin klasik tanımı genellikle üç temel unsuru üzerinden yapılmaktadır: ülke, nüfus ve egemenlik. Bu unsurlardan yola çıkarak tanımlandığında “devlet, belli bir ulusu olan, belli bir ülkede yaşayan ve bir devlet gücü ile donatılmış insan topluluğudur”.

Devletin Ortaya Çıkışı

Siyasal düşünceler tarihi içinde devletin nasıl ortaya çıktığına dair çok çeşitli fikirler ileri sürülmüştür. Bu çerçevede ileri sürülen teorilerin önemli bir kısmının hareket noktası, insanın toplumsal bir varlık olduğu ön kabulünden hareket etmektedir. Her toplumsal yapıda da farklılıklardan kaynaklanan çatışmaları çözüme kavuşturmak üzere bir iktidar yapısı, yani bir yöneten-yönetilen ilişkisi oluşacaktır. Toplumsal alanda ortaya çıkan yöneten-yönetilen ayırımının kurumsallaşması ve yönetim işlerinin toplumdan bağımsız bir sınıf eliyle yürütülür hâle gelmesi devletin ortaya çıkış süreciyle ilişkilidir.

Devletin kökenini izah etmeye çalışan teoriler, nasıl bir toplumsal ve siyasal yapıda yaşamak istendiğiyle doğrudan bağlantılıdır. Esasında olandan ziyade olması gerekene yönelik değer yargılarını içeren böyle bir yaklaşım, aynı zamanda farklı ideolojik tercihleri de yansıtmaktadır. Bu tercihler çerçevesinde devlete yüklenen işlevler de farklılaşacaktır.

Devlet, insanoğluyla yaşıt olan bir yapı değildir. Dolayısıyla insanoğlunun devlete ve benzeri siyasal organizasyona ihtiyaç duymadığı dönemler de olmuştur. Modern devlet, feodal dönem çok merkezli ve çoğulcu iktidar yapısının güçlü bir merkezî iktidar yapısına evrilmesi sürecinin ürünü olarak ortaya çıkan yeni bir olgudur.

Sözleşme Teorileri

Toplum sözleşmesi teorileri, devletin nasıl/neden ortaya çıktığını bireyler arasında varılan bir uzlaşı ve yapılan bir sözleşme ile izah etmeye çalışmaktadır. Sözleşme teorileri insanların devletin bulunmadığı doğa durumu halinde yaşadığı varsayımından hareket etmektedir.

Sözleşme teorileri açısından insanların doğa durumundan devletli yapıya geçmelerindeki temel gerekçe, güven içinde özgürce yaşayabilecekleri bir siyasal toplum oluşturma arayışıdır. Sözleşme teorileri açısından devlet soyut bir varlıktır, bireysel iradelerin ürünü olarak resmedilen yapay ve kurgusal bir organizasyondur.

İdeolojilerin Devlet Yaklaşımları

Bireysel özgürlükleri önceleyen ve bireyi temel alan liberalizmin temel ilkelerinden biri sınırlı devlet anlayışıdır. Hak sahibi olan özne bireydir ve devlete göre önceliklidir. Sosyalizm için devlet, kamusal çıkarlar yerine egemen sınıfların çıkarlarını gözeten bir kurumdur.Muhafazakâr ideoloji esasında güçlü devletten yana olmakla beraber, kültür, tarih, gelenek, din, aile ve toplum gibi ara kurumlara müdahale etmeyen sınırlı devlet anlayışını da benimser. Faşizm, devleti kutsayan bir ideoloji olarak, onu en üstün kurum olarak kabul etmektedir. Anarşizme göre devlet, özü itibariyle zorbalığı, gücü ve baskıyı içerdiğinden, insanların eşit ve özgür yaşamalarının önündeki en büyük engeldir.

Devlet Türleri

İnsanlık tarihi incelendiğinde egemen olan devlet şeklinin monarşi ve cumhuriyet olduğu görülmektedir. Devletleri vatandaşların eşit siyasi katılım hakkına sahip olup olmamasına göre tasnif eden yaklaşıma göre demokratik ve anti-demokratik devletler olmak üzere iki temel kategori belirlenebilir. Diğer bir sınıflandırma da yapılarına göre yapılan devlet tasnifidir. Buna göre devletler üniter devletler, federal devletler ve konfederal devletler olmak üzere üç kategoride ele alınmaktadır.

Modern Devlet ve Kamu Yönetimi

Modern devletin işlevlerinin hem nicelik hem de nitelik açısından genişlemesiyle birlikte, bu işleri görecek uzman kişilerden oluşan bir kurumsal yapıya ihtiyaç duyulmuştur. Bunu sağlamak adına örgütlenmiş yönetim aygıtları olarak kamu kurumlarının varlığını görmekteyiz. Modern devletin artan işlevleriyle birlikte söz konusu kurumsal organizasyon da büyümüştür.

Devletin büyümesi aynı zamanda kamu yönetiminin ve bürokratik mekanizmanın da büyümesi anlamına gelmektedir. Kamu yönetiminin/bürokratik yapının büyümesiyle birlikte daha büyük kaynaklar kullanmaya başlayan devlet, başta ekonomik olmak üzere, siyasal/toplumsal alanın her yönüne müdahale etmeye başlamıştır. Bunun yarattığı sıkıntılar nedeniyle günümüzde devletin küçültülmesi/minimal devlet tartışmaları yaşanmaktadır.