İslam Hukukunun Mahiyeti ve Özellikleri
Sözlükte, ince anlayış ve derin kavrayış demek olan fıkıh , İslâm’ın ilk dönemlerinde Kur’ân ve hadis eksenli bilgiyi ifade eden bir anlamda kullanılmıştır. Ebu Hanife’nin fıkıh tarifi bu meyandadır. O’na göre fıkıh: “Kişinin lehinde ve aleyhinde olanı bilmesidir.” Bu tarifteki fıkıh, yalnızca ameli hükümler değil, itikadi ve ahlaki hükümleri de içermektedir.
İslami ilimlerin dallara ayrılmasından sonra İslam’ın hukuki hükümlerini ifade eden ilmi disiplinin, yani İslam hukukunun adı olmuştur. Hukuk, fertlerin ve toplumun yararlarını temin etmek maksadıyla toplumsal düzeni adalete uygun olarak sağlamak üzere devlet tarafından yaptırıma (müeyyide) bağlanmış kurallar bütünüdür.
Toplumsal düzeni sağlayan kurallar arasında örf -âdet, ahlak ve din kuralları da vardır. Esasen hukuk kurallarının diğer sosyal düzen kurallarından çıktığı, onların temelinin de din kuralları olduğu kimi hukuk bilimcileri tarafından dile getirilmiştir. Bu sebeple diğer sosyal düzen kurallarının başında din kuralları gelir.
İslam hukuku sistemi; vahye dayalı olması, dinî karakterli olması, evrensel niteliğe sahip olması, dünya ve ahiret dengesi kurması, yaptırımların çift yönlü olması, her zaman ve zeminde uygulanabilir nitelikte olması, ahlak ile sıkı ilişkisinin bulunması, fert ve toplum yararları arasında denge kurabilmesi gibi birtakım özelliklere sahiptir.
İslam’da hukukun kökeninin ilahi nitelikli olması şu iki önemli neticeyi ortaya koyar:
Birincisi : Bu hukuk sisteminde hukuk kuralları (hükümler) keyfi olmaktan uzaktır. Maksimum düzeyde nesnel (objektif)dir. Zira az önce de belirtildiği gibi hükümlerin vazedicisi Allah u Teâla’dır. Allah (c.c.) mutlak surette kemal sıfatıyla muttasıftır. Zatında kemal olan varlığın koyduğu hükümlerde eksiklik veya bir halel bulunması tasavvur olunamaz.
İkincisi: Hukukun ilahi kökenli olmasının diğer bir sonucu da, bu dinin hükümlerine inanan insanlarda bu hükümlere karşı güçlü bir saygı duygusu oluşmaktadır.
İslam hukukunun ilahi kökenli olması, hukukî düzenlemeler niteliğini taşıyan ilahi emir ve yasaklarda eksiklik, adaletsizlik, maslahatın gözetilmemiş olması gibi durumlar söz konusu olmamasını gerektirir.
İslam hukuk sisteminde kural ihlallerine karşı öngörülen yaptırımlar (müeyyideler) maddi ve manevi ( uhrevî ) olmak üzere iki yönlüdür.
İslam hukuk sisteminde ahlak ile hukuki hükümler arasındaki bütünleşmiş yapı, hem hukukun hem de ahlakın yöneldiği nihai hedefi gerçekleştirecek potansiyele ve hususiyete sahiptir. Bu husus onu diğer hukuk sistemlerinden ayırır.
İçtihat dinî (şer‘i) bir meselenin hükmünü tespit etmek için müçtehidin bütün gücünü ortaya koyup çaba sarf etmesidir. Kıyas içtihadı ve beyan içtihadı olmak üzere iki kısımdır.
İslam hukukunun bu evrensel niteliği onun hükümlerinin her zaman ve zeminde insanların maslahatlarını gerçekleştirecek kapasitede olduğunu zorunlu kılmaktadır. Çünkü Allah (c.c.) sonsuz bilgisiyle bütün zamanlarda insanların ihtiyaçlarını ve karşılaşacakları durumları bilmekte ve hükümleri ona göre koymaktadır. İslam hukuku (fıkıh) bin dört yüz yıllık bir geçmişe sahiptir. Bugüne kadarki tüm zamanlarda insanların ihtiyaçlarına cevap vermiş olması bu özelliğini kanıtlar niteliktedir.