Kadın Yoksulluğu

Kadın Yoksulluğu ve Yoksulluğun Kadınlaşması

Yoksulluğun kadınlaşması, kadınların hane halkı reisi olduğu hanelerin daha yoksul olması, kadınların daha çok enformel sektörde çalışması, ev içinde harcadıkları ücretsiz emeğin ve zamanın erkeklerden daha fazla olması ve bakım sorumluluklarının daha fazla kadınların üzerinde olması gibi nedenler ile kadınların erkeklere oranla daha fazla yoksulluk riski altında olduğuna dikkat çekmektedir.

“Yoksulluğun kadınlaşması” kavramı, ilk kez 1978 yılında Diana Peace Amerika Birleşik Devletleri’nde 1950 ile 1970 yılları arasında kadınların iş gücüne katılımlarındaki artışa rağmen, yoksulların üçte ikisinin kadınlardan oluştuğuna dikkat çekmek amacıyla kullanılmıştır [1].

Kadın Yoksulluğu ile Mücadelenin Uluslararası Dayanakları

Yoksulluğun kadınlaşması konusunun uluslararası gündeme gelmesinde uluslararası kuruluşların önemli bir etkisi olmuştur. Birleşmiş Milletlerin 1979 yılında yayınladığı Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi (CEDAW) ve 1995 yılında Dördüncü Dünya Konferansı ardından hazırlanan Pekin Eylem Planı’nda konuya dikkat çekilmiştir. Böylece, yoksulluk ile mücadele programlarına kadın yoksulluğunun özel olarak dâhil edilmiştir.

2000’li yıllarda ise Birleşmiş Milletlerin geliştirdiği Binyıl Kalkınma Hedefleri ve Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri ile yoksullukla mücadelenin somut olarak izlenmesine katkıda bulunan göstergeler üretilmiştir.

Kadınların Yapabilirliklerden Yoksunluğu

Geleneksel olarak yoksulluk ile ilgili ölçümlerde gelir ve tüketim verisinin kullanılması, 1990’lı yıllarda eleştirilmeye başlanmıştır. Bu eleştiriler arasında, Amartya Sen tarafından geliştirilen yapabilirlikler yaklaşımı öne çıkmıştır. Yapabilirlikler yaklaşımı, yoksulluğu maddi imkânsızlıkların ötesinde kişilerin yapabilirliklerini işlevselliğe dönüştürebilmelerine dayalı bir yaklaşımdır. Yapabilirliklerin işlevselliğe dönüştürülebilmesinde özgürlük önemli bir boyut olarak tanımlanmıştır. Sadece maddi yoksulluklar değil, yoksunluklar da dikkate alınmaya başlamıştır.

Amartya Sen’in yaklaşımı, eşitsizliklerin gündeme gelmesine imkân tanıması nedeniyle, kadın yoksulluğuna ilişkin araştırmalarda tercih edilmektedir. Bu yaklaşımı kullanan araştırmacılar, toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini, kadınların yapabilirliklerinin işlevselliğe dönüşmesinde önemli engellerden biri olarak tanımlamaktadırlar.

Kadın Yoksulluğu ile Toplumsal Cinsiyet İlişkisi

Cinsiyete dayalı iş bölümü ve kadın emeğinin değersizleştirilmesi, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin kadınları daha fazla yoksulluk riskine yönlendirmesine neden olmaktadır.

Ücretli emek ile ücretsiz emeğe harcanan zamanı ortaya koyan zaman kullanımı araştırmaları, kadınların ücretli iş gücüne katıldıkları durumlarda dahi ücretsiz emekle çalışan erkeklerden daha fazla zaman harcadıklarını göstermektedir.

Kadınların ev içindeki ev işlerine ve bakım faaliyetlerine harcadıkları zaman, erkeklerin harcadığı zamandan daha fazladır. Kadınlar çocuk, yaşlı ve engelli bakımı gibi hane halkı içinde harcanması beklenen emeği ücretsiz olarak harcamakta ve daha fazla yoksullaşma riski altında yaşamaktadırlar.

Yoksulluk ile mücadele politikalarından yararlanma düzeyinde, kadınların sosyal yardımlara başvurmaları yardımların kadınlaştığına dikkat çekmektedir.

Yoksulluk ile mücadelede önemli kurumlardan biri olan Dünya Bankasının toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin yarattığı maliyetlere ilişkin hesapları, eşitsizlikler nedeniyle kadınların ve dolayısıyla devletlerin kayıplarına işaret etmesi açısından oldukça önemlidir. Bu çalışmalarda, kadınların iş gücüne katılımının azlığı ve düşük ücretler almalarının sosyal normlar ile desteklenmesi de dile getirilerek yoksulluğu mali açıdan ele almanın ötesinde bir yaklaşımın varlığına işaret etmektedir.

Kadın Yoksulluğunun Ölçülmesi ve Zorlukları

Kadın yoksulluğuna ilişkin verinin her ülkede olmaması, mevcut verinin genellikle hane halkı bazında elde edilmesi, bu verinin her zaman cinsiyet bazında derlenmemesi, kadınların yoksulluk deneyimlerinin ortaya çıkmasının önündeki engeller arasında yer almaktadır.

Yoksulluk verisinin hane halkı temelinde toplanması, hanedeki her bireyin hane halkının refahından eşit düzeyde yararlandığı varsayımına dayanmaktadır. Ancak, bu varsayım, hane üyelerinin yaş, eğitim, medeni durum gibi birçok özelliğine bağlı olarak değişmektedir. Kadın yoksulluğuna ilişkin araştırmalar, kadınların hane içindeki geleneksel roller nedeniyle kadınların daha fazla ayrımcılığına maruz kaldığını göstermiştir.

Türkite'de Kadın Yoksulluğuna İlişkin Çalışmalar

Türkiye’de 2017 yılı hane halkı işgücü anketlerine göre erkeklerin %73’ü, kadınların ise %34’ü iş gücüne katılmaktadır. Öte yandan, zaman kullanımı anketleri kadınların günde ortalama 3 saat 31 dakika ücretsiz emeğe zaman ayırdıklarını, erkekler de ise bu sürenin günde ortalama 36 dakika olduğunu göstermektedir.

2000’li yıllardan itibaren Türkiye’de kadın yoksulluğuna yönelik çalışmalar ile onu takip eden yoksulluğun toplumsal cinsiyet açısından ele alan çalışmalar artmıştır. Bu alanda yapılan araştırmalarda nicel ve nitel araştırma yöntemleri kullanılmıştır.

Bu araştırmalar arasında, kadınların iş gücü piyasasında karşılaştıkları ayrımcılıkları hane halkı iş gücü ve bütçe anketleri ile ortaya koymaya çalışan nicel araştırmalar önemli bir yer tutmaktadır. Bu araştırmaların verisi, büyük oranda Türkiye İstatistik Kurumu tarafından üretilen ülke genelini temsil eden çalışmalardır.

Nitel araştırma yönteminin kullanıldığı çalışmalar ise kadınların iş gücü piyasasına katılımlarının önündeki engellere ve ev içinde harcanan ücretsiz emeğe odaklanmaktadır. Bu çalışmalarda, kadınların ve erkeklerin yoksulluğu nasıl yaşadıkları, kadınların ne tür yoksunluklara maruz kaldıkları, geleneksel olarak kadınların evin içinden sorumlunun daha fazla olmasının etkileri anlaşılmaya ve kadınların ifadeleriyle aktarılmaya çalışılmıştır.

Kadın yoksulluğu konusunda yapılacak çalışmalarda, toplumsal cinsiyet eşitliği perspektifini dikkate alan ve hane halkı temelli araştırmaların ötesine geçen bir yaklaşıma ihtiyaç duyulmaktadır. Bu çalışmaların, sadece gelir ve tüketimi dikkate alan geleneksel yoksulluk ölçümlerinin dışında kadınların toplumsal cinsiyet eşitsizliklerine bağlı olarak birçok kaynağa erişiminin önündeki engelleri de gündeme getirecek biçimde kurgulanması bir zorunluluk hâline gelmiştir. Kadınların yoksulluğu tek başına bir yoksulluk olması ötesinde, yoksunllukları da dikkate almalıdır