Yoksulluk ve İnsan Hakları
Yoksulluk insani bir olgudur. Bu konuda yapılan tartışmalar her ne kadar yoksulluğun ne olduğu ve nelerden yoksun kalmak olduğu konusunda kesin bir yargı etrafında birleşmese de yoksulluk, yaşamak için gereken temel kaynaklardan yoksunluktan çok daha fazlasını ifade eder hâle gelmiştir. Sonuç olarak yoksulluk: Yalnızca uygun yaşam koşullarından değil, bu koşullara müdahale etme ve bunları değiştirme gücünden ve kapasitesinden de yoksun bırakılmayı ifade etmek üzere kullanılmaktadır. İnsan onuruna yaraşan bir yaşam sürmenin önündeki tüm engeller bu kapsamda değerlendirilmektedir. Bu bağlamda yalnızca temel ihtiyaçları karşılayacak bir gelire sahip olmak, yoksulluktan kurtulmak için yeterli görülmemektedir. İnsani bir yaşam sürebilmek için eşitlik, eğitim, sağlık, çalışma gibi tüm alanlarda kaynaklara erişebilir olmak; imkânlarını geliştirebilme gücüne sahip olmak için insani kapasiteyi eğitim, sağlık, tatil yapabilme, bilgiye erişim gibi akla gelebilecek tüm fırsatlardan yararlanarak geliştirebilmek; seçme hakkına ve özgürlüğe sahip olmak gibi birçok koşulun sağlanması gerekli görülmektedir.
İnsan onuru kavramının kullanılmasıyla birlikte yoksulluk bilimsel ve betimleyici bir kavram olmanın ötesine geçerek etik bir çerçevede değerlendirilmeye başlamıştır.
Yoksulluk, bir insan hakları sorunu olarak değerlendirilmektedir. Yoksulluğun insan hakları ile doğrudan ilgili olduğu kabul edilmektedir. Güncel tartışmalarda yoksulluğun ekonomik tanımların çok ötesine geçerek insan hakları tartışmalarının bir parçası olarak gündeme geldiği görülmektedir.
1970’li yıllarda gelir ve tüketim çerçevesinde incelenen yoksulluk, 1980’lerin ortasında temel ihtiyaçlar kavramı çerçevesinde ele alınmıştır.
Bu bölümde yoksulluk sorunu, bir insan hakları meselesi olarak ele alınmaktadır. İnsan hakları çerçevesinde yoksulluğun nasıl ele alınabileceği ile ilgili başlıca tartışmalar özetlenmektedir. İlk olarak yoksulluğun neden bir insan hakları meselesi olarak algılanması gerektiği üzerinde durulmaktadır. İkinci olarak yoksulluğun insan hakları sorunu olarak değerlendirilme süreci ele alınmıştır. Son olarak yoksulluk ile insan hakları arasındaki ilişkiye odaklanılarak bu ilişkinin hangi bakış açıları ile kavramsallaştırıldığı ile ilgili tartışmalar özetlenmektedir.
Yoksulluk ve İnsan Hakları İlişkisi
Yoksulluk insani bir olgudur. Bu konuda yapılan tartışmalar her ne kadar yoksulluğun ne olduğu ve nelerden yoksun kalmak olduğu konusunda kesin bir yargı etrafında birleşmese de yoksulluk, yaşamak için gereken temel kaynaklardan yoksunluktan çok daha fazlasını ifade eder hale gelmiştir. Yoksulluk, 1990'lI yıllardan itibaren bir insan hakları sorunu olarak değerlendirilmektedir.
Yoksulluk Neden Bir İnsan Hakları Sorunudur?
Yoksulluk, insani koşullarda yaşam sürme hakkını ihlal etmektedir. Bu ihlal, yoksulluğun insanların fiziksel sağlığına, akıl sağlığına, aile bağlarına ve ilişkilerine zarar vermesinden, sahip oldukları zamanı kısıtlayarak insanları zaman yoksulu hâline getirmesinden, dış tehlike ve risklere karşı kırılganlıklarını arttırmasından, ahlaki seçeneklerini kısıtlamasından ve toplum nezdinde statülerini düşürerek ötekileştirilmelerine yol açmasından kaynaklanmaktadır.
Yoksulluk Bir İnsan Hakları Sorunu Hâline Nasıl Geldi?
Antik Yunan düşüncesinde doğrudan yoksulluk nedeniyle olmasa da “ölçüsüzlük”, “yozlaşma” ve “suç” gibi gerekçelerle asıl suç yoksullarda bulunmuştur.
Hıristiyanlıkla birlikte yoksulluk, suç ile özdeşleştirilmekten uzaklaşmış ve yoksullar Tanrı’nın merhametine muhtaç kullar olarak algılanmışlardır.
Meselenin dünyevi bağlama taşınması 15. -16. yüzyıllara dayanmaktadır.
17. yüzyıla kadar olan dönemde yoksulluk, yeniden bir asayiş sorunu olarak algılanmaya başlamış ve suç ile özdeştirilme eğilimine girmiştir.
Yoksulluğun sosyal, ekonomik ve politik nedenlerin sonucu olarak görülmesi 17. -18. yüzyıl dolaylarında olmuştur.
Yoksulluğun devletlerin sorumluluk alanına girmesi, bir sonraki adım olmuştur. Ancak bu sorumluluk; yoksulluğu yaratan koşullarla değil, yoksulluğun getirdiği şiddetli sonuçlarla mücadele etmek noktasına odaklanmıştır.
Yoksulluğa yönelik ön plandaki politikalar büyük ölçüde aşırı yoksulluk içerisinde yaşayanlara devlet yardımı yapılması yönündedir.
Yardım yaklaşımı, yoksulluğu insan hakları bağlamının uzağına sürüklemiştir.
Yardımlar tüm insanların “yoksulluktan uzak bir yaşam sürme hakkı” olarak nitelenebilecek negatif özgürlüğüne hizmet etmemekte; ancak yoksulluğun şiddetli biçimlerinin bertaraf edilmesine katkı sağlamaktadır.
1990'lı yıllarla birlikte yoksulluk yardım meselesi olmaktan çok, bir sosyal adalet meselesi olarak ele alınmaya başlamıştır. Bu çerçeve yoksulluk ve insan hakları ilişkisinin tartışmaların odağında yer almasını da beraberinde getirmiştir. Böylelikle yoksulluk; siyasi, sosyolojik ve felsefi temellerde insan hakları bağlamında ele alınmaya başlamıştır.