Yerleşim Tarihi ve Kentlerin Ortaya Çıkışı
Yeryüzünde insanlığın ilk sürekli yerleşik yaşama geçişi, milattan önce 10 binler civarında, dünyanın ısınmasına ve buzulların çekilmesine paralel olarak tarımsal üretimin başladığı Neolitik Çağ’da, Mezopotamya ve Doğu Akdeniz bölgelerinde olmuştur.
Yerleşik yaşama geçiş için tarım ve hayvan evcilleştirme bilgi ve becerisinin oluşması ile iklim, toprak, su gibi çevresel koşulların elverişli hâle gelmesi ya da olması gerekmiştir.
Yerleşik yaşama geçiş ve tarım devrimi ile birlikte, kent yaşamı hemen doğmamıştır. Kentler zaman içinde ancak milattan önce 4000’lerde Bronz Çağı'nda yine Mezopotamya’da doğmuş ve oradan diğer bölgelere yayılmıştır.
Kentlerin doğuşunda; artı ürünün depolanması, korunması ve dağıtımı için gerekli taşıma, tartma, sayma ve kayıt teknolojisinin gelişmesi; üretim süreçlerinin etkin denetimini sağlayacak toplumsal ve yönetsel yapıların ve iş bölümünün oluşturulması, toplumsal kontrolü ve düzeni sağlamaya yarayacak biçimde yazının, otoritenin-gücün kullanılması ve yönetici elitlerin ortaya çıkması gerekmiştir.
Eski kentler kurulurken, ağırlıkla verimli araziler, su kenarları, ticaret yolları üzerindeki ya da yakınındaki mekânlar, savunma için uygun yerler tercih edilmiştir.
Kent tarihinde eski Mezopotamya, Mısır ve Anadolu kentleriyle, Eski Yunan ve Roma kentlerinin yeri, önemi, etkisi ve rolü daha büyük olmuştur.
Milattan önce 3 binli yıllar, Anadolu'da yeni kent oluşumlarının hız kazandığı yıllar olmuştur.
Sümerlerin "site" ve Mısırlıların "nom" dedikleri kent devletleri var olmuş ve bazen on binlerle ifade edilen nüfuslara ulaşmışlardır.
Eski Yunan-Helen kentleri, genellikle bağımsız kent devletleri (polis) şeklinde ve ağırlıkla Ege’de, Mısır ve Libya kıyı şeridinde, Güney İtalya’da ve Karadeniz kıyı şeridinde var olmuştur.
Eski Yunan’ı MÖ 100’lerde fetheden Roma İmparatorluğu; çok geniş bir alana yayılan kentleri karayolu ve deniz bağlantıları ile birleştirmeyi başarmıştır. Tüm yollar ticaret ve ordu hareketliliği için İstanbul ve Roma'ya bağlanmıştır.
Mezo-Amerika'da da, Orta Doğu ve Anadolu’da oluşan ilk medeniyetlerden ve kentlerden bağımsız olarak yerleşik yaşam ve kentler gelişmiştir.
Sümerlerden Roma İmparatorluğuna, kurulan birçok medeniyet bir ölçüde kentler birliği görüntüsü sergilemiştir.
Kentler, ait oldukları medeniyeti temsil etmişler ve medeniyetlerin kurulup sürdürülmesinde olduğu gibi çöküşünde de önemli rol oynamışlardır.
Tarım dışı uzmanlaşma, ekonomik faaliyetler, ticaret, zanaatkârlık ve imalat, sermaye birikimi ve artışı, yazı ve kayıt sistemlerinin geliştirilmesi, matematik ve astronomide ilerlemeler, aşiret üyeliği yerine kentli toplum üyeliğinin gelişmesi, kentlerin medeniyet kuluçkası rolü görmesini sağlamıştır.