Sömürgecilik ve Emperyalizm

Sömürgecilik, tarih boyunca güçlü toplulukların zayıf toplulukların topraklaına ve zenginliklerine el koyması şeklinde tecelli etmiştir. sömürgecilik ve emperyalizm, tarihin farklı dönemlerinde farklı ülkelerde farklı kelimelerle ifade edilmiştir. Koloni, sömürge, müstemleke kelimeleri bunlardan bazılarıdır. Sömürgecilik ve emperyalizm, insanın doğasında var olan daha çok zengin olma ve üstünlüğünü diğerlerine kabul ettirme olarak da tanımlanmaktadır. Güçlü toplumlar, üstünlüklerini genelde zor kullanarak sağlarlardı.

İnsan topluluklarının daha sonra siyasi organizasyonlar kurarak, sömürgecilik türü faaliyetleri, daha planlı olarak icra ettiklerine tanık olunmaktadır. Bu devletler veya topluluklar, sömürgecilik faaliyetlerine meşru bir ortam hazırlamak için tanrısal ve dinsel söylemlere başvurmuşlardır. Bu suretle, güç yoluyla başka toplumların zenginlik kaynaklarına el koyarken, kendi vicdanlarını rahatlatmaya çalışmışlardır. Sömürgecilik faaliyetleri esnasında işledikleri suçlara da tanrının isteği olarak açıklama getirmekteydiler. Onlara göre zayıf ve geri kalmış toplumlar, kendilerinden teknolojik ve askeri açıdan güçlü olan toplumlara itaat etmeli ve onların hizmetinde olmalıydılar. Bu amaçla gittikleri her yere,tannrının veya dinin temsilcisi olan misyonerleri de yanlarında götürmekteydiler.

19. yüzyılda sömürgecilik Avrupalı devletler arasında çok yaygınlaşmıştır. Bu devletler sömürge alanı olarak belirledikleri diğer kıtalardaki toprakları ve toplumları, kendi sömürgeleri haline getirmek için birbirleriyle rekabete başlamışlardır. Bu rekabette birbirlerine karşı askeri güç kullanmak doğal karşılanmaktaydı. Avrupalı devletler arasındaki sömürgecilik rekabetinde İngiltere başı çekmiştir. Fransa onu takip etmiştir. 1870'te İtalya'nın 1871'de de Almanya'nın milli birliklerini sağladıktan sonra sömürge yarışına katılmışlardır. Bu durum, sömürge rekabetini daha da hızlandırmıştır.

19. yüzyılın başlarında dünyanın daha az sömürgeleştirilen iki bölgesi bulunmaktaydı.Bunlar, Afrika kıtası ile Asya kıtasının uzak bölgeleriydi. Bu amaçla Avrupalı çok sayıda kaşif, bu kıtaların kıyı bölgelerinden başlayarakiç bölgelerine seyahatler düzenlemişlerdir. Kaşifler seyahatlarinde özellikle bu kıtalara zenginlik veren nehirlerin kaynaklarını bulmaya çalışarak, buraları ülkeleri veya kendilerini maddi yönden destekleyen krallar veya imparatorlar adına sömürgeleştirmek için uygun ortam hazırlamışlardır. Bu kaşifler, bazen keşfettikleri yerlerdeki yerel liderlerle antlaşmalar yapmışlardır. Antlaşmalarla elde ettikleri imtiyazları kendi krallarına hediye olarak sunmaktaydılar.

Sömürgeleştirilen yerlerdeki yeraltı ve yerüstü zenginlik kaynakları Avrupa'ya nakledilerek, Avrupa ülkelerinin ve toplumlarının refahının artırılmasına çalışılmıştır. Avrupa da sanayi inkılapları ile fabrikalaşma aşırı derecede artmıştı. Bu fabrikaların çalışması için hammadeye iolan htiyaçta artmaktaydı. Bu ihtiyacı karşılamk için sömürgeleştirilen yerlerin halkları zor kullanılarak ağır şartlar altında çalıştırılmaktaydı. Bu ağır koşullar altında çalıştırılan yüzbinlerce belki milyonlarca insan hayatını kaybetmiştir.

Sömürgeleştirilen yerlerin yalnız maddi zenginlik kaynakları değil sosyal ve kültürel özellikleri de medenileştirme adı altında yok edilmeye çalışılmıştır. Tamamen yok edilemese bile zayıflatılmak istenmiştir. Bu nedenle günümüzde birçok milletin veya devletin konuştukları birinci veya ikinci dilleri çoğu zaman sömürgeci ülkelerin dilleri olmuştur. Bu devletlere örnek vermek gerekirse, Tunus, Cezayir, Hindistan, Güney Afrika Cumhuriyeti vb. sayılabilir.