Klasik Dönemde Osmanlı Devleti’nde Merkezî Yönetim
Osmanlı Devlet ,Saray ve Merkezî Teşkilat
Devlet Yönetimi Anlayışı
Bir devletin kurulabilmesi için ülke, halk, hükûmet/iktidar ve bağımsızlık ögelerinin mutlaka olması gerekir.
Bu temel ögeler göz önüne alındığında Osmanlı Devleti’nin temelini; 1071’den itibaren Türkleşen Anadolu coğrafyası,
Karahanlılardan itibaren İslamlaşan dinine giren Anadolu halkı
Anadolu Türk beyliklerinden Osmanlı Beyliği oluşturmaktadır.
Osmanlı Siyasi Düşüncesinin Temelleri
Osmanlı devlet ve hükümranlık anlayışı, temelde Orta Asya Türk Devlet geleneğine dayanır.
Osmanlı padişahının iktidarına ilahî meşruiyet katacak olan Türk -İslâm “Allah’ın yeryüzündeki gölgesi” anlayışı ilk temel ilkedir.
Diğeri ilke ise dâire -i adliye kavramı etrafında formüle edilen adalet ilkesidir.
Osmanlı Hanedanı
Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Bey’dir. Babası ise Gündüz Alp Bey’in oğlu Ertuğrul Bey’dir.
Osmanlı Devleti’ne, kurucusu Osman Bey’in ismine dayanılarak Hânedân -ı Âl-i Osman yani Osmanoğulları Hanedanı denilmiştir.
Osmanlı Devleti için Devlet -i Aliyye, Devlet -i Aliyye -i Osmâniye, Devlet -i Âliye gibi isimler kullanmışlardır.
Osmanlılarda Egemenlik Anlayışı ve Tahta Geçme Usûlü
Osmanlıların egemenlik anlayışı hakkındaki görüşlerden ilki 13. yüzyılın sonralarına doğru Osman Bey’e veya babası Ertuğrul’a, beyliğin Selçuklu sultanları tarafından verildiği yönündedir.
Bir başka görüş de, Selçuklu sultanının Hz. Osman’ın kılıcını Osman Bey’e göndererek, kendisine veliaht tayin ettiği yönündedir.
Osmanlı Hanedanı kendilerini, beylik kurma yetkisi tanınmış boylardan olan Kayı boyuna mensuplardır.
Osmanlı’nın egemenlik anlayışının oluşmasında da Orta Asya Türk devlet geleneği ile İslam devlet geleneğini belirleyici olmuştur.
Egemenlik yetkisinin gerçek sahibinin hükümdar ailesidir.
Osmanlı Padişahı
15. yüzyıldan itibaren Osmanlı hükümdarları için padişah unvanı kullanılmaya başlanmıştır. Osmanlı hükümdarları zaman içinde bey, han, hakan, hüdâvendigar, hünkâr, gazi, kayser, sultan, emir, halife, şah, şehinşah gibi unvanları ve sıfatları da kullanmışlardır.
Osmanlı padişahlarının temel görevi devleti iyi idare etmek, ülke içinde asayişi sağlamak, fetihler yaparak ülkeyi genişletmektir.
Yavuz Sultan Selim 1516’da Mercidabık zaferinden hemen sonra “Hadimü’l - Haremeyni’ş -Şerîfeyn” ve Halife unvanını kullanmıştır.
Halife unvanının kullanımı 19. yüzyılda da devam etmiştir.
Padişahların emir yetkisini ifade eden hukukî belgeler; hüküm, irâde, ferman, berat, hatt -ı hümâyun, nâme -i hümâyun gibi isimlerle anılmıştır.
Padişah töreye göre memleketin sahibi sayılırdı. Bu sebeple tebaasının canı ve malı üzerinde tasarruf hakkı vardı.
Her türlü kuvvet padişahın elindeydi.
Fakat bunu keyfi olarak değil, kanun, nizam ve ananelere dayanarak yürütürdü.
Osmanlı hükümdarları ordularının bizzat başkumandanı idiler. Bazı seferlerde bizzat ordunun başında sefer giderlerdi.
Osmanlı Şehzadeleri
Osmanlı Hanedanı’nın erkek çocuklarına hükümdar oğlu anlamında şehzâde denilirdi.
Şehzadelerin taht üzerinde hakları vardı.
Osmanlı’nın ilk döneminde hanedanın erkek çocuklarına paşa, emîr, çelebi, sultan, bey, beylerbeyi gibi unvanlar verilmiştir.
Şehzadelerin eğitimleri iki aşamadan oluşurdu. İlk aşamada saray içinde teorik eğitim; ikinci aşmada ise sancağa çıkarılarak pratik eğitim verilirdi.
Şehzadeler saraydaki eğitimlerini tamamladıktan sonra sancaklara, sancakbeyi olarak gönderilirdi.
Osmanlı Sarayları
Osmanlı hükümdarlarının Bursa’da ve Edirne’de sarayları vardı.
Edirne’deki saray İstanbul’daki Topkapı Sarayı’na, içinde yer alan birimleri itibarıyla benzerlik gösteriyordu.
Bu saray, zaman zaman, 17. yüzyılda da daha sık kullanılmıştır.
Fatih Sultan Mehmed İstanbul’u fethettikten sonra iki saray yaptırmıştır.
Yenisi yapılınca bu saray Saray -ı Atîk -i Âmire yani Eski Saray denilmiş; yenisine de Saray -ı Cedîd -i Âmire yani Yeni Saray denilmiştir.
Yeni Saray’a zamanla Topkapı Sarayı denilmiştir.
Topkapı Sarayı, Osmanlı padişahlarının hem resmî ikametgâhı hem de devlet işlerini yürüttükleri bir mekândır.
Topkapı Sarayı, Bîrun (Dış), Divân -ı Hümâyun, Enderun ve Harem’den oluşur.
Bîrun
Bîrun genel anlamıyla devlete ait işlerin ve sarayın dışarı ile bağlantılı işlerin görüldüğü birimdir.
Bîrun’un İkinci Avlusu’nda Divân toplanır, kapıkulu ulûfeleri verilir, elçi kabulleri ve cülûs, cenaze gibi törenler yapılırdı. Buradaki idari görevlilere Bîrun halkı denilirdi.
Enderun
İç, içeri anlamına gelen Enderun, Topkapı Sarayı’nda hükümdarın resmî ve özel hayatının geçtiği alandır.
Burada ayrıca Enderun Mektebi bulunmaktaydı. Enderun Mektebi, içoğlanların hizmet ederek hizmet içi öğrenim gördükleri bölümdür. Bu mektep, kapıkulu sınıfından kabiliyetli olanları devlet hizmeti için yetiştirmek üzere kurulmuştur.
Harem -i Hümâyun
Harem, Sarayda padişah ile aile fertlerine ve onlara hizmet eden kadınlara tahsis edilen bu mekândır.
Harem -i Hümâyun da denilmiştir. Burası, padişahın özel hayatının geçtiği yerdir.
Sarayın Harem kısmında padişah, vâlide sultan, şehzadeler, padişah kızları (sultanlar) ve hasekiler (kadın efendiler) ile onlara hizmet eden ustalar, kalfalar, cariyeler vardır.
Burada yaşayanlara Harem halkı denilirdi.
Dârüssaâde Ağası (Kara Ağa) Harem’in muhafazasını sağlayan âmirdir.
Osmanlı Merkez Teşkilatı
Osmanlı Devleti’nde I. Murad’dan itibaren devlet yönetim anlayışında ve organizasyonunda değişmeye başlamıştır.
Divân -ı Hümâyun
Osmanlı Devleti’nde kuruluş ve yükselme devirlerinde merkezî yönetimin en yetkili kurumu Divân -ı Hümâyun’du.
Fatih Kanunnâmesi’nde Divân -ı Hümâyun’un işleyişi ve görevlileri ile ilgili düzenlemeler yapılmıştır.
Divân -ı Hümâyun devlet içinde padişahtan sonraki en önemli karar organıdır.
Divan -ı Hümayun: Yapısı, Görev ve Faaliyetleri
Divân -ı Hümâyun, padişah divânı olduğu için padişahın bulunduğu yerde toplanır ve onun adına karar verirdi.
Divân -ı Hümâyun toplantıları, Sultan Orhan zamanından 15. yüzyılın ikinci yarısına kadar genellikle her gün padişahın başkanlığında yapılırdı.
Divân -ı Hümâyun’da idari, siyasi, askerî, mali ve hukukî alanlara ait çeşitli devlet işleri ve halktan gelen şikayetler görüşülürdü.
Divân -ı Hümâyun Üyeleri
Divân -ı Hümâyun’a; veziriazam, sayıları genellikle üçle yedi arasında değişen Kubbealtı vezirleri, Rumeli ve Anadolu kazaskerleri, nişancı ile Rumeli ve Anadolu defterdarları aslî üye olarak katılırdı.
Bunlara ilaveten İstanbul’da bulunduğu sırada Rumeli beylerbeyi, vezirlik rütbesine yükseldikten sonra yeniçeri ağası ile kaptan -ı derya da Divân’da asli üye olarak yer alırlardı.
Veziriazam
Osmanlı devlet teşkilatında devlet işlerini idarede padişaha vekâlet eden en üst düzeydeki görevliye veziriazam denilmiştir.
Önceleri Topkapı Sarayı’nda Kubbealtı denilen mekânda idari hizmetini yerine getiren veziriazam, daha sonra idare merkezîni Paşakapısı, Sadâret Dairesi ve son olarak da Bâb -ı Âlî olarak adlandırılan binaya taşımıştır.
Veziriazam, bizzat padişahın mutlak vekilidir.
Veziriazamlar, serdâr -ı ekrem sıfatıyla ordu kumandanı olarak cepheye hareketlerinde İstanbul'da sadâret kaymakamı ya da rikâb -ı hümâyun kaymakamı adıyla, bir veziri vekil bırakırlardı.
Kubbealtı Vezirleri
Merkezde Divân üyeliği dışında belli bir yönetim görevi olmayan vezirlerdir.
Kazaskerler
Hukukun temsilcisi, kadı ve müderrislerin başı, halkın ve ordunun dinî ve hukukî sorunlarını çözmek üzere oluşturulmuştur.
Defterdarlar
Osmanlı devlet teşkilatında mali işleri yürüten üst makam defterdardır.
Rumeli ve Anadolu Defterdarı olmak üzere iki defterdar vardır. Rumeli Defterdarı baş defterdardır.
Fatih Kanunnâmesi’ne göre defterdar, padişahın malının (hazinesinin) vekilidir.
Nişancı
Osmanlı merkez teşkilatında padişahın tuğrasını çeken ve bürokrasinin en yüksek rütbeli memurudur.
Nişancının en önemli görevi padişah adına Divân -ı Hümâyun’dan çıkan ferman, nâme, ahidnâme ve berat gibi belgelerin üzerine tuğra çekmekti.
Divân Bürokrasisi
Divân -ı Hümâyun’un daimi üyeleri dışında, görevleri gereği İstanbul’da pek bulunmayan, gerektikçe bu toplantılara katılan üyeleri de vardı.
Bu üyelerden biri Rumeli beylerbeyi idi.
Yeniçeri ağası, ancak vezirlik rütbesine sahip olursa, Divân toplantılarına katılırdı.
Divân -ı Hümâyun toplantılarına katılan bir başka askerî sınıf mensubu kaptan paşa da denilen kaptan -ı derya’dır.
Şeyhülislam Divân -ı Hümâyun üyesi değildi. Ancak düşüncesini öğrenmek ve görüşünü almak için gerek duyulduğu zamanlarda Divân toplantılarına davet edilirdi.
Divân -ı Hümâyun’da aslî üyeler dışında, yardımcı hizmetliler olarak tanımlanan bürokrasiye ait işlerin yürütülmesini sağlayan bürokratlarla, güvenlik ve düzeni sağlayan memurlar da görev yapmaktaydı.
Divân -ı Hümâyun’a bağlı bürolardaki yazışma işlerinin ve burada çalışan kâtiplerin âmiri reîsülküttâbdı.
Divân -ı Hümâyun’a bağlı dördü aslî, üçü tâlî yani bağlı olmak üzere yedi kalem (daire/büro) bulunmaktaydı.
Bunlara genel olarak Divân kalemleri denilir ve hepsinin âmiri reîsülküttâbdı. Divân’daki aslî kalemler; Beylikçi, Tahvil, Ruûs ve Âmedî kalemleriydi.
Bağlı kalemler ise teşrifat kalemi, vak‘anüvislik ve Divân -ı Hümâyun tercümanları’ydı.
Divân -ı Hümâyun’da güvenlik ve düzeni çavuşbaşı ve kapıcıbaşının emri altındaki görevliler sağlardı.
Çavuşbaşının emri altında çalışan çavuşlar, hem toplantı ve protokol kurallarının yerli yerinde ve bir düzen içinde yürütülmesini sağlarlar hem de elçilik ve ulaklık gibi görevleri yerine getirirlerdi.
Kapıcıbaşının emri altında çalışan kapıcılar ise Divân -ı Hümâyun’un düzenini ve toplantı bürolarının güvenliğini sağlarlardı.