Milli Mücadele’de İhanet Yarışı: Sevr Antlaşması, İç İsyanlar ve Sonuçları

Milli Mücadele döneminde kurtuluş savaşına zarar veren milli kuvvetleri maddi ve manevi olarak zora sokan dolayısıyla ihanet olarak nitelendirilebilecek birçok gelişme yaşanmıştır. Bunların en önde gelenlerinden ikisi ülkenin egemenliğini ve toprak bütünlüğünü tehdit eden Sevr Antlaşması’nın imzalanması ve Anadolu’nun birçok yerinde çıkan iç isyanlardır.

Sevr Antlaşması Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında Birinci Dünya Savaşı’nın bitiren nihai barış antlaşması olarak 10 Ağustos 1920 tarihinde Paris’te imzalanmıştır.

Osmanlı Devleti’nin tarihi boyunca imzaladığı en ağır antlaşma olan Sevr Antlaşması bir anlamda Avrupalıların Şark Meselesi’ne getirdikleri bir çözüm olarak değerlendirilebilir.

Milli Mücadele döneminde ihanet girişimi olarak değerlendirilebilecek bir diğer hadise de iç isyanlardır. 1919 yılında başlayan isyanlar önce Kuva-yı Milliyeyi sonrasında ise Ankara Hükümeti ve onun kurduğu düzenli ordu birliklerini uğraştırmıştır.

Milli Mücadele döneminde iç isyanların önemli bir kısmı Damat Ferit Paşa hükümetleri ve başta İngilizler olmak üzere İtilaf Devletleri tarafından çıkarılmış ve desteklenmiştir. Damat Ferit Paşa ve İngilizlerin iç isyanları kışkırtmalarının en önemli nedeni Kuva -yı Milliye ve Müdafaa -i Hukuk hareketini boğmaktı. İsyanlar Heyet -i Temsiliyenin görev yaptığı ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılma hazırlıklarının sürdüğü ve meclisin açıldığı dönemlerde daha yoğunlaşmıştır.

İsyanların çıkmasında etkili olan bir diğer unsur da bazı nüfuzlu ve varlıklı kişilerin çıkarlarını düşünerek Milli Mücadele'ye katılmak istememeleriydi. Bu gibi kişiler işgalci güçlere karşı durulamayacağına inanıyor, devletin kurtuluşu için İtilaf Devletlerine karşı gelinmemesini savunuyorlardı. Aslında bu kişi ve zümrelerin davranışlarının temelinde varlıklarını ve nüfuzlarını kaybetmemek için savaşmamak vardı ve bu sebeple Mili Mücadele'ye karşı tavır almışlardı.

Bu kişi ve zümreler bunu savunurken de Damat Ferit Paşa hükümetleri ve İngilizler gibi padişahlık ve halifelik makamını kullanıyorlar bunlara bir zarar gelmemesi için böyle bir yola başvurduklarını iddia ediyorlar, Kuva -yı Milliye hareketini ve Türkiye Büyük Millet Meclisini asi ve hilafet karşıtı şeklinde gösteriyorlardı.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılıp düzenli ordunun kurulmasından önce bir kısım Kuva -yı Milliye birliklerinin bazı bölgelerde halka karşı takındıkları tavır ve aldıkları bazı tedbirler halkın tepkisini çekmiş, bu da bazı bölgelerde Kuva -yı Milliye birliklerine karşı isyanlara neden olabilmiştir.

İsyancılar halkın, uzun süren savaşlar, yenilgiler, yokluk, kıtlık, bıkkınlık ve ümidini yitirmesi gibi olguları kullanarak kendilerine destek bulmaya çalışmışlardır. Anadolu halkı birçok isyan bölgesinde de isyanları desteklemese de canını ve malını korumak için isyancılara destek verir gibi görünmüştür.

Milli Mücadele hareketi isyanları bastırmak için büyük çaba harcamış, isyanlar cephelerde verilen mücadeleyi de ister istemez olumsuz etkilemiştir.

TBMM Hükümeti isyanları bastırmak için çeşitli yöntemlere başvurmuş bazı isyan bölgelerine Nasihat Heyetleri ve arabulucular gönderilmiş fakat bu yöntemler işe yaramayınca silahlı kuvvetlerle müdahale edilip isyanlar bastırılmıştır.

Yine milli güvenlik sorunu olan isyanların çıkmasını önlemek ve çıkan isyanları etkili bir şekilde bastırmak için Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Hiyanet-i Vataniye Kanunu ve Firariler Hakkında Kanun çıkarılmış, İstiklâl Mahkemeleri kurulmuştur.

Milli Mücadele'nin ilk yıllarında etkili olan isyanların bastırılması Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetini oldukça rahatlatmış, Milli Mücadele isyanların bastırılmasından sonra cephelere çok daha fazla önem verebilmiştir.