Yazılı Anlatım Türleri (Edebî Türler)

Hikâye ve Roman Türünün Ortaya Çıkışı

İnsanoğlu var olduğundan beri kendini, yaşadıklarını ve hayallerini anlatma arzusu içinde olmuştur. Bu arzu, zaman içerisinde farklı formlarda kendini göstermiştir. Bu formlar içerisinde en çok kullanılanı ve dikkat çekeni ise edebiyattır. Dil, her ne kadar insan topluluklarının ortak ifade aracı olarak tanımlansa da edebiyatçıların kaleminde ve üslubunda zenginleşerek farklı boyutlara taşınır. Edebiyatçılar, tabiattaki sesleri kullanarak besteler yapan müzisyenler, renkleri ve çizgileri bir araya getirerek duyguları resimlere dönüştüren ressamlar ve taş, çamur gibi malzemeleri kullanarak onları sanat eserine çeviren heykeltıraşlar gibi dil malzemesini kullanarak dili söze, sözü ise edebî esere dönüştürürler.

Bugün çok zengin ve karmaşık türler gösteren edebiyatta, esasta nazım ve nesir olmak üzere şekle dayanan iki temel yapı vardır. İlk edebî metinlerin bütün dünya edebiyatlarında nazım olduğu kabul edilmiş bir gerçektir. Bu sebeple nazım, genel olarak nesre göre daha geniş bir yayılma alanı bulmuş ve nazım üzerine yapılan çalışmalar bir hayli yer tutmuştur. Tür olarak geçmişi çok da uzağa gitmeyen roman ve hikâye için böyle bir durumdan söz etmek mümkün değildir. Genel olarak bu iki yeni tür küçümsenmiş ve şiirin yanında hiçbir sanat değeri olmadığı düşünülmüştür.

Oysaki roman ve hikâye zaman içerisinde önce bir insanın hafızasından ve hayal dünyasından taşarak genelleşmiş, bir toplumun hafızası ve hayal dünyasına dönüşmüştür.

Hikâye Türünün Genel Özellikleri

Hikâye, insanoğlunun anlama ve anlatma ihtiyacını karşılamak üzere ortaya çıkmış bir türdür. Masal, destan ve efsane gibi öncü türler edebiyat alanında görülse de modern anlamda hikâye (öykü) türünün ortaya çıkışı yaklaşık iki yüz elli yıl öncesine dayanmaktadır. Edebiyat kaynaklarında hikâye genel olarak “yaşanmış ya da yaşanması muhtemel olayların veya durumların, gerçeğe yakın bir şekilde tasarlanarak bir plan çerçevesinde anlatılması” şeklinde tanımlanmaktadır. Her hikâyenin bir konusu vardır ve hayatta karşılaşılabilecek her olay ya da durum hikâyenin konusu olabilir. Burada asıl husus hikâyedeki olayların ya da durumların bir zamana ve mekâna bağlanarak anlatılmasıdır.

Hikâyeyi oluşturan unsurlar; olay örgüsü, kişiler (şahıs kadrosu), zaman, mekân (yer), anlatıcı, bakış açısı ve çatışmadır.

Hikâyeler konularına göre "olay hikâyesi" (Maupassant tarzı hikâye) ve "durum hikâyesi" (Çehov tarzı hikâye) olmak üzere ikiye ayrılır.

Günümüzdeki anlamda, Batı tekniğine uygun ilk hikâyeler Tanzimat Edebiyatı ile birlikte edebiyatımıza girmiştir. İlk zamanlar hikâyeye "küçük hikâye", romana da "hikâye" denilmiştir. Ancak zamanla, günümüzdeki anlamlarıyla kullanılmaya başlanmıştır. Türk edebiyatının ilk hikâyelerini, Ahmet Mithat Efendi (Kıssadan Hisse, Letaif -i Rivayat...) yazmıştır.

Roman Türünün Genel Özellikleri

Yaşanmış ya da yaşanması mümkün olayların ve durumların, gerçeğe yakın bir şekilde tasarlanarak bir plan çerçevesinde kişiler, yer, zaman belirtilerek uzun bir şekilde anlatılmasıdır. Fransızca "roman" kelimesinden dilimize geçmiştir.

Romanda doğrudan hayattan alınan ya da kurgulanan bir konu vardır. Konu, şahıslara bağlı olarak belli bir zamanda ve mekânda geçer. Hayatta karşılaşılabilecek her şey, romanın konusu olabilir. Önemli olan gerçek ya da gerçeğe yakın olmasıdır. Romancı; kişi, olay, yer ve zaman unsurları arasında dengeli bir ilişki kurarak, edebî bir anlatıma ulaşma çabasındadır.

Avrupa'da Orta Çağ'ın sonlarına doğru gelişen roman türü, edebiyatımıza Tanzimat Dönemi’nde girmiştir.

Dünya edebiyatında romanın ilk örneği olarak Cervantes’in Don Kişot isimli eseri kabul edilmektedir. Türk edebiyatındaki ilk roman örneği ise Şemseddin Sami’nin Taaşşuk- ı Talat ü Fıtnat isimli eseridir.