İktisadi Kalkınma Modelleri
İktisadi kalkınma, az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerin siyasal, ekonomik, sosyal yönden hızlı bir dönüşümünü ifade etmektedir. Kalkınma için üretilen teoriler, kalkınmayı amaçlayan ülkelerde yaşayan halkın yaşam standartlarının yükseltilmesi, gelişmiş ülkeler seviyesine çıkarılmasını ve bu dönüşümün hızlı bir şekilde gerçekleştirilmesini amaçlamaktadır. Kalkınma, az gelişmiş ülkelerde ve gelişmekte olan ülkelerde sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik anlamda bir modernleşme olarak karşımıza çıkmaktadır.
Küreselleşme ile değişen ekonomi modelleri ulus devletlerin temel aldığı geleneksel kalkınma politikalarını geride bırakmıştır. Değişen anlayış ile insan ve çevre gibi kavramlar kalkınmanın hedefleri arasına girmiştir. Günümüzde kalkınma nicel bir boyutta olduğu gibi içerisinde bütün toplumsal boyutları da alan çok faktörlü bir kavram olarak algılanmaktadır.
Bireylerin özgürleşmesini amaçlayan, temel hak ve özgürlüklerini içinde barındıran sürdürülebilir bir kavram haline gelmiştir. Toplumların değişim sürecine baktığımızda, kalkınma kavramı her dönemde farklı anlamlar ile karşımıza çıkmaktadır. Kalkınma olgusunu tanımamızı kolaylaştıran kalkınma modelleri aynı zamanda az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde ekonomik ve yönetimsel açıdan oluşacak olan sorunları ortadan kaldırmaya yöneliktir.
Geleneksel iktisada dayalı olan yaklaşımlar; ulusal ekonominin daha çok iç yapısıyla alakalı, az gelişmiş ekonomilerin makro ekonomik durumları üzerinde yoğunlaşmışlardır. Bu özellikler arz -talep dengesizlikleri, üretim faktörlerinin üzerinde görülen problemler, piyasaların darlığı, girişimci ve yatırımcı eksikliği, düşük verimlilik, üretim teknolojisindeki yetersizlikler olarak sayılabilir.Yapısalcı yaklaşım ve bağımlılık yaklaşımı arasındaki farklılıklar; yapısalcı yaklaşım az gelişmişliği ülkelerin kendi içinde yer alan problemler ile açıklarken, bağımlılık yaklaşımında problemler dış faktörlere bağlı olarak açıklanmaktadır. Yapısalcı yaklaşıma göre kalkınma veya az kalkınma tamamen uluslararası ticaretin etkilerinden kaynaklanmaktadır.
Dengeli kalkınma teorisini öne çıkaran iktisatçılara göre az gelişmiş ülke ekonomilerindeki alt yapının yetersi olması ve gelir seviyesinin azlığından kaynaklanan talep yetersizliği, tekel yatırımlarını engellemekte ve mevcut yatırımlarda da verimsizliğe neden olmaktadır. Bu verimsizliği ortadan kaldırmak için, dışsal ekonomilerden yararlanılması gerektiğini savunan bu kuramda özel dış yatırımların devreye sokulması için planlamalar önermektedir. Ülkeye girecek olan yabancı sermayenin çekildiği veya yabancı sermayenin gelmediği durumlarda ülkeler kendi öz kaynak sermayesinden yeterli derecede kalkınma sağlayamayacaktır. Ülkelere gelecek olan yabancı yatırımcılar genellikle emeğin yoğun olduğu yatırım alanlarına yönelir. Bu durum ise uluslararası planda kaynakların etkin bir şekilde kullanılmasına olanak verir, aynı zamanda ileri sanayi ülkelerin az gelişmiş olan ülkelere ağır sanayi ürünleri satmalarına da olanak sağlar (Başkaya, 2000).
Dengeli büyüme savını savunan iktisatçılar bir yandan, az gelişmiş olan ekonomilerde en uygun kaynak dağılımına ulaşma çabası içerisinde bulunurken, bir yandan da piyasa ekonomisinde ortaya çıkan eksiklikleri eleştirmektedirler.
Rodan’ın az gelişmiş ülkelerin sanayileşmeleri hakkındaki görüşlerini, az gelişmiş olan ülkelerde kalkınma konusunda en önemli engellerden biri olarak görmüş ve piyasanın sınırlılığını nasıl ortadan kaldırılması üzerine yoğunlaşmıştır. Rodan teorisinde önerdiği kalkınma için sanayileşme sürecini gerçekleştirmek amacıyla, ortaya koyulacak bütün bir endüstrinin tek büyük firma veya tröst olarak ele alınması ve planlanması gereğini öne sürerek, Doğu Avrupa Sanayi Tröstü adını verdiği bir kuruluş önermektedir. Bu kuruluşun kurulumdaki sebepleri de aşağıdaki gibi ifade etmiştir.
Farklı olan sanayilerin birbirlerini tamamlamalarına olanak sağlamış olur.
Bu şekilde ortaya çıkacak endüstri sistemini dışsal ekonomiler oluşturmaktadır (Pirili, 2000).
Bağımlılık yaklaşımını savunan iktisatçılara göre ise bir ülkenin gelişmişliği veya az gelişmişliği de oluşturan kapitalist gelişme ve yayılmanın sonucudur. Az gelişmiş ülkelerde geleneksel kesim n -ve modern kesim özelliklerine bakacak olursak, modern kesimde üretim ve tüketimin birebirinden farklı bağımsız birimlerce gerçekleştiğini, pazarlarının ise uluslararası boyuta ulaştığını söyleyebiliriz. Modern kesim ihtiyacı olan hammadde ve işgücümü geleneksel kesimden karşılamaktadır. Sermaye için kullanılan mallar genellikle dış ülkelerden ithal edilir.
Geleneksel kesimde ise, kapalı bir ekonomik yapının varlığından bahsedebiliriz. Üretimin ve tüketimin genel olarak tek elde toplandığı, iş gücünün marjinal faydasının aşırı düşük olduğu ve sermaye birikimin az olduğu geleneksel kesimde üretim kaynaklarının yetersizliği de gizli işsizliği ortaya çıkarmaktadır.