Yeni Sosyal Hareketler
Sosyal Hareketler ve Yapısı
Klasik sosyolojiye göre sosyal hareketler yapısal gerginliğe, ekonomik krize ve modernleşmeye tepki olarak ortaya çıkan olgulardır. Modernleşme süreci tamamlandığında, hareketler toplumsal hayatta artık yeri olmayacak geçici çabalar bütünüdür. Hareketlerin aktörleri ise sisteme entegre olamamış, marjinal, rasyonel olmayan tiplerdir. Ancak zaman içerisinde bu anlayış değişime uğramıştır.
Sosyal hareketler sahasında teorik bir dönüşüme yol açan gelişme 1960 ve 1970 lerde Avrupa ve Amerika’da çevreci, etnik, feminist ve yerel özerklik hareketlerinin ortaya çıkışıdır. Bu hareketler bir grup teorisyen tarafından eski sosyal hareketlere karşı yeni sosyal hareketler olarak adlandırılmıştır. Buna göre bu hareketler küreselleşen dünyada yeni kimlik arayışlarını ifade etmektedir. Gelişen etkileşimlerle yeni kimlikler kurgulanmakta, kamusal alan ve özel alanın sınırları tartışılıp yeniden çizilmektedir. Bu gelişmeler sosyal hareketler alanında iki teorik paradigmayı ortaya çıkarmıştır. Bunlarda biri devşirme anlamında, aktörlerin ekonomik çıkarları temelinde bir araya geldiğini vurgulayan kaynak mobilizasyonu paradigması ve aktörlerin kimliklerini kurgulama sürecine yoğunlaşan yeni sosyal hareketler paradigmasıdır.
Yeni Sosyal Hareketler Teorisi ve Öne Çıkan İsimler
Kaynak mobilizasyonu yaklaşımı makro düzeyden kaçınmaktadır ; fakat gerçekte her kolektif hareketi politik düzeye indirgemektedir. Böylece yeni çatışmaların kültürel boyutunu ihmal etmektedir. Bu bakımdan Melucci'ye göre günümüzün toplumsal hareketleri, hem dış dünyamızın hem de insanlar olarak doğamızın radikal dönüşümler geçirdiğini gösteren işaretlerdir. Melucci’ye göre günümüz hareketleri gündelik hayatla içi içe geçmiş küçük gruplardan oluşan bir ağ şeklindedir. Bu gruplar nükleer politikalara karşıtlık, barış, kürtaj gibi belirli konular temelinde ortaya çıkmaktadır. Her ne kadar ayrı küçük gruplardan oluşsa da hareket ağı bir değiş tokuş sistemidir.
Yeni sosyal hareket teorisyenleri yeni hareketlerin siyasi düzlemde değişikliği hedefleyen sosyopolitik yönünün değil, mevcut değerler, normler ve kimlik yapılarında değişim taleplerini simgeleyen sosyokültürel boyutunu öne çıkarırlar.
Toplumsal hareketler olgusunun ve literatürünün değişimine dair Avrupalı akademisyenlerin ve araştırmacıların konuyu ele alış tarzları, yeni toplumsal hareketlerin yazınının temelini oluşturmaktadır. Amerikan ekolünden ve bu bağlamda gelişen kaynak mobilizasyonu, siyasi süreç ve siyasi fırsat yaklaşımlarından farklı olarak Yeni Toplumsal Hareketle Teorisi, toplumsal hareketlerin ortaya çıkış sürecini modernizm eleştirileri, küreselleşme, Markisizmin ve sosyalizmin yeniden ele alınması, sınıfsal mücadelelerin yeni yapısı, yeni özneleşme süreçlerini ele almaktadır. Yeni toplumsal hareketler, Melucci'nin ifadesiyle bu noktada, mücadelenin "nasıl" ortaya çıktığından çok "neden" ortaya çıktığına odaklanır.
Yeni toplumsal hareketler içerisinde türbanlı kadınların modernliğin ölçütü olan kent ve eğitim alanlarına girdikçe, İslami değerlerden ve ifadelerden bağımsızlaşmaları beklenirken tersine İslami kimliklerine, bir hak arama, dava hareketi çerçevesinde sarılmaktadırlar. Modern kuramlara yönelmekte ve bunu siyasal-dinsel kimliklerini açığa vurarak yapmaktadırlar. Üniversitelerde, kentsel mekânlarda, siyasi yaşamda İslamcılıklarını (ideoloji) açığa vurmakta ve böylelikle yeni bir Müslüman kadın tipi çizmektedirler.