Küreselleşme ve Tabakalaşma
Her bir tabakalaşma tipi, piramide benzetilebilecek bir şeklin en üstüne, azınlıkta bulunan aristokratları, din adamlarını, savaşçıları, zengin burjuvaziyi vb. gibi pek çok seçkini yerleştirir. Bu noktada ünite, azınlık bir grup, devlet ya da uluslarüstü şirketlerin ortak bir merkezî noktada ivme kazandırarak döndürdükleri dünya yaşamını, küreselleşmenin farklı boyutları etrafında inceler.
Bu noktada ekonomik açıdan küresel piyasaların gelişimi, dünya çapında tüketici pazarı ve üretim tesislerine sahip çok uluslu şirketlerin gücünde artış; kültürel açıdan kitle iletişim araçları vasıtasıyla yaratılan küresel fikirlerin, imgelerin ve kimliklerin gelişimi ve son olarak politik açıdan uluslararası diplomasiye geçiş, uluslarüstü yönetim birimleri ve ağlarının yükselişi ünitede irdelenir.
Ekonomik Küreselleşme ve Tabakalaşma
Birinci dünya çok partili bir parlamenter sisteme sahip, sanayileşmiş ülkelerdir. İngiltere, Fransa, Batı Almanya, Amerika Birleşik Devletleri, Avustralasya (Avustralya, Yeni Zelanda, Tazmanya, Malenezya) ve Japonya bu ülkeler arasındadır. İkinci dünya özel mülkiyeti ve rekabetçi bir ekonomik anlayışı reddeden komünist toplumlardır. (Sovyetler Birliği, Çekoslovakya, Polonya, Doğu Almanya ve Macaristan). Ü̈çüncü dünya ise az gelişmiş toplumları (Çin ve Hindistan’ın yanı sıra çoğu Afrika ve Güney Amerika ülkesi) içine alır.
Andre Gunder Frank, Samir Amin ve Immanuel Wallerstein’ın “Bağımlılık Kuramı” etrafında fikirler geliştirir. Frank, üçüncü dünya olarak anılan ülkelerin gelişememelerinin nedenini, onların bunu gerçekleştirmeye yönelik beceri ve yetenekten mahrum olmalarında değil, Batılı devletlerin bilinçli bir şekilde onları bu hâlde kalmaları için hareket etmelerinde görür. Amin’in “haraçlı kültür” olarak ifade ettiği bu durum coğrafi açıdan Doğu- Batı ya da Kuzey-Güney ayrımını gündeme getirerek bir “Avrupamerkezcilik” düşüncesini ortaya çıkarır. Wallerstein “Dünya Sistemleri Analizi”nde merkez/çevre ayrımına bir üçüncüsünü ekler: “yarı çevre”.
Micheal Hardt ve Antonio Negri küresel mübadeleyi etkin bir şekilde düzenleyen politik özneyi, yani dünyayı yöneten egemen gücü "imparatorluk" olarak belirler. İmparatorluk, bu düzenin geri kalanını ifade edecek yeni bir kavramı da ortaya çıkarır: “Çokluk”.
Küresel akışkanlıkların neden olduğu yeni bir sınıf da prekaryadır. Guy Standing tarafından tanımlanan bu sınıf, kelime olarak güvencesiz işçi anlamına gelir.
Kültürel Küreselleşme ve Talaşma
Kültürel farklılıkçılık, küreselleşmeyle birlikte farklı kültürler arasındaki artan etkileşimin yüzeysel olduğunu ve aslında kültürlerin özüne etki edemediğini ileri sürer.
Kültürel yakınlaşma,̧küreselleşmenin dünya genelinde homojenliğe neden olduğunu ileri sürer.
Kültürel melezleşme, Roland Robertson’ın “küreyerelleşme” (glocalization) adı altında kavramlaştırdığı, küresel ve yerel olanın karışmasını ifade eder.
Politik Küreselleşme ve Takalaşma
Ekonomik ve kültürel küreselleşmenin ortak noktası, politik açıdan liberalizmin kutsanmasıdır. Francis Fukuyama tarafından “tarihin sonu” olarak ifade edilen bu durum liberalizmin alternatifsizliğini ve tüm dünyanın bu politik sisteme geçme eğiliminde olduğudur.
Liberal yönelimli politik fikirlerin kitlelere yayılması karşısında duvarların yıkılması tüm dünyada alkış alırken fertlerin küresel akışkanlıklar arasında artan hareketliliğini engellemek üzere yeni duvarların inşa edildiği görülür.
Ulrich Beck’in, Risk Toplumu kitabında bahsettiği “bumerang etkisi” kavramı küresel bağlamda politik kararların yarattığı çevre sorunlarının zengin veya fakir hiçbir ayrım gözetmeksizin herkesi yakından etkilediğini vurgular.