Irk ve Etnisite Bağlamında Toplumsal Eşitsizlik

Irk kavramına daha önce sahip olmadığı entelektüel tutarlılığı veren ilk düşünür Immanuel Kant’dır. Avrupa’da ilk defa ırk terimini amaçlı olarak kullanan ilk düşünür ise François Bernier’dir.

Terimi çevreleyen belirsizliğin çokluğuna rağmen bu kavram üzerinde uzlaşılan ortak tanım, toplum üyelerinin önemli gördüğü, biyolojik olarak aktarıldığına inanılan, ortak özellikleri paylaşan ve toplumsal olarak yapılandırılmış bir insan kategorisidir.

Irk olgusu a)biyolojik temelli yaklaşım, b) kültür temelli yaklaşım olmak üzere iki temel sınıflama ile tartışılmıştır. Bununla birlikte bu iki temel sınıflamanın yanı sıra ırk mefhumu, soy, tür ve alt tür olarak üç farklı kuramsal sınıflama ile de gündeme gelmektedir.

Irk, biyolojik bir gerçekliği olsun ya da olmasın, kültürel bir yapı olarak görülmektedir.

Sosyal bilimlerde etnisite kavramına doğrudan önem atfeden ve çalışmalarında yer veren önemli düşünür Max Weber’dir. Özellikle sosyolojik çalışmalarda konu ile ilgili Weber, önemli referans kaynağı olarak görülmektedir. Weber’e göre etnisite, etnik grup (ethnie) üyeliği üzerinden tanımlanmaktadır. Ona göre etnik grup, “fiziksel tip ve ya geleneklerin ve ya her ikisinin benzerlikleri ve ya kolonileşme ve göç hatıraları sebebiyle ortak bir kökene dair öznel bir inanç taşıyan insan grupları” olarak tanımlanmaktadır

Etnisite, kan veya genetik katılımlarla değil daha çok mitler ve ortak kökenle ilgili bir terimdir. Bunun dışında, bireyin kendisini ötekilerden farklı tanıtma veya hâkim ideolojinin bireyi farklı tanımlama çabaları sonucunda ortaya çıkan olguya etnisite denilmektedir.

Etnik bir topluluğun boyutunu/özelliğini altı farklı özelliği bulunmaktadır. Kolektif özel bir isimlendirme, ortak bir soy miti, ortak bir tarih bilinci, ortak özel bir kültür, belli bir coğrafya ile özdeşleşmeli, dayanışma duygusunun hâkim olduğu bir grup olmalıdır.

Böylelikle etnisiteyi ırktan ayırmak için karşımıza çıkan özelliklere bakıldığında; paylaşılan inançlar, değerler, dil, tarih ve kültür gibi biyolojik olmayan ve aynı zamanda grup üyesi olan bireylere ortak kimlik duygusu kazandıran özellikler olduğunu görmekteyiz.

Etnisite kavramının en çok karıştırıldığı ve zaman zaman yerine kullanıldığı kavramların başında “ulus” sözcüğü gelmektedir. Ulus, “hayal edilmiş siyasal bir topluluk”tan başka bir şey değildir.

Genetik bakımdan saf bir ulus örneği olmayacağına inanılmaktadır

Ulus aynı zamanda, “öznenin siyasal bir betisidir.

Alain Touraine, diğerlerinin aksine iki ulus türünü gündeme getirerek; ulusu ideoloji ve seferberlikçi gücüne dayandırmaktadır.

Milliyetçilik kısaca “etnik kimliğin ideolojik savunusu” olarak tanımlanabilir.

Milliyetçilik tanımlarının en önemli ortak noktası hakim bir ideoloji ve hakim ideoloji ile bağlantılı kültürel bir formasyonun varlığıdır.

Irkçılık, iki grubun ırk üzerinden ayırt edildiği ve ırkçı görüşlere sahip grubun diğerinden üstün olduğu fikrine dayalı, bir grup insanın ötekine yönelik olumsuz görüş ve eylemlerini tanımlayan bir terimdir.

Irkçılık yaklaşımlarına bakıldığında karşımıza, iki temel tartışmayla birlikte üç farklı alt tartışma çıkmaktadır. Buna göre klasik ırkçılık ve kültürel ırkçılık alan yazında iki temel tartışma alanı olarak durmaktadır. Bununla birlikte, içselleştirilmiş ırkçılık, bireylerarası ırkçılık ve sistemik ırkçılık olarak üç farklı versiyonda karşımıza çıkmaktadır.Kelime kökü, korku (hobia) ve yabancı (xenop) kelimelerinin birleşiminden meydana gelen yabancı düşmanlığı (zenofobi) kavramı, göç dalgasının iyiden iyiye yayıldığı bir dönemde özellikle Avrupa’da endişe verici bir noktaya ulaşmıştır. Grup üyeliği bulunmayan ve aynı etnisite içerisinde yaşamayan bireyler egemen/baskın/yerleşik grup için bir tehdit olarak görülmektedir.

“Düşman” olarak adlandırılan ve korkulan kitlelerin en başında göçmenler, mülteciler, sığınmacılar, yerinden edilmiş kişiler ve mevcut ülkenin vatandaşı olmayanlar gelmektedir. Kısaca yabancı düşmanlığı, yabancıların reddedilmesine ve damgalanmasına yönelik bir tutumdur ve onu ırkçılıktan ayıran en önemli çizgi ırkçı eylemin ortaya çıkmasından önce bireyin tahayyül ettiği, ortaya çıkmaya hazır bir şiddet eylemi olmasıdır.

Asimilasyon “azınlıkların egemen kültürün kural ve örüntülerini kademeli olarak benimsediği süreci tanımlamak” için kullanılan bir kavramdır. Dört başlıkta ele alabiliriz. Bunlar;Konformist İşlevsel Asimilasyon Yaklaşımı, Irk İlişkileri Döngüsü Yaklaşımı, Asimilasyon Süreci Yaklaşımı, Asimilasyon Yüzleri Yaklaşımı.

Literatürde mutlak yoksulluk ve göreceli yoksulluk olarak iki temel tanımlama biçimi ile karşımıza çıkmaktadır. Mutlak yoksulluk, bireylerin ihtiyaç duydukları bir şeye ya da ihtiyaç duydukları şeyleri elde edecek kaynaklara sahip olmadıkları için yoksuldurlar varsayımına dayanmaktadır. Buna göre temel ihtiyaçlar şu şekilde tanımlanmıştır; Beslenme, barınma, giyim gibi gerekli asgari ihtiyaçlar; Toplu tüketime haiz gerekli hizmetler (ulaşım, sağlık, eğitim vb.); Kişilerin kendilerini etkileyen kararlara katılımı; Temel gereksinimler ve hakların geniş bir çerçevede karşılanması; İstihdama araç ve amaç olarak yaklaşılması.

Göreceli yoksulluk kavramının tanımında ise asıl önemli nokta, temel ihtiyaçlarla birlikte toplumsal ihtiyaçların varlığıdır.

Etnik yoksulluk, bir etnik grup için sistematik bir yoksulluk olduğunda ya da planlandığında ortaya çıkmaktadır.