Görme ve Algı
İnsan gözü, görme duyusunu başlatabilmek için ışığa gereksinim duyar.
İnsan uyaranlara tepki vermektedir.
Işığa tepki vermek insanın doğuştan var olan ve zorunlu bir refleksidir ki bu durum "bakmak" olarak adlandırılır.
"Görme", bakmanın algıya yansımış halidir.
Görme, göz ile beyin arasındaki bağlantılarda gizlidir.
Fiziksel Görme (Bakmak)
Fiziksel görme, fizyoloji bilimi ile kavranabilen ışık ve göz arasındaki ilişkiyi kapsar.
İnsan gözü fiziksel olarak görme duyusunu başlatabilmek için ışığa gereksinim duymaktadır.
Göz, öncelikle görüntüyü retina üzerine yansıtan optik sistem ve görüntüyü görme merkezine ileten sinir sistemi olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır.
Işık, dalga boyuna göre insan gözünde farklı renklerde algılanır.
Görme fizyolojisini bilimsel gerçeklikle açıklayan ilk bilim insanı İbnü’l Heysem’dir.
Işık, dalga boyuna göre insan gözünde farklı renklerde algılanır.
Eğer bir insanda konik biçimli hücrelerde bulunan ve renkli görmeyi sağlayan üç pigmentten (Mavi, yeşil ve kırmızı) birisi eksik ise, bu insan renk körüdür.
İnsan beyninin her iki yarımküresinde beş ana lob bulunmaktadır.
Fiziksel olarak göz ve görme fonksiyonumuz, uyum içinde çalışan organizmamızın birçok farklı bölgesiyle yürüttüğü etkileşimden yararlanmaktadır.
Zihinsel Görme (Algı)
Bakmanın algıya yansımış hali olan zihinsel görme, görsel dünyanın anlamlandırılması için ihtiyaç duyulan göz ile beyin arasında ilişkiyi kapsar.
Algı, içinde farklı görsel ve duyusal bilgi barındıran zihinsel kapasiteye ihtiyaç duymaktadır.
Algı; uyaranların zihinsel süreçte ihtiyaç duyulduğu zaman anlamlı deneyime dönüşmesini tanımlayan bir kavramdır.
Görsel dünyayı duyumlardan çok algılarla tanırız.
Sanat ve tasarım disiplinleri de temelde, zihinsel görme ile şekillenir.
Sanatçının içgüdüleriyle şekillendirdiği düşsel yolculuğu, zihinsel bir temelde inşa edilir.
Bireyin fiziksel özellikleri, zekâ katsayısı, yaş ortalaması, güdüleri, geçmiş deneyimleri, kültürel ve sosyal çevresi, eğitim düzeyi, sağlığı, ruh hali, ırk, dil ve dini inançları gibi farklı kavram birlikteliği, görüntünün algılanma biçimini etkiler.
Algı, insanı sosyalleştiren ve evrimleştiren bir olgudur.
Uyaranları algı yoluyla anlamlandırma yeteneğimiz, geçmiş ve gelecek yaşantılarımız hakkında da referans bilgi sunar.
Uyaranların sayısı arttıkça, beynimizin bölümleri arasındaki bilgi alışverişi de o denli hızlanır ve bu durum öğrenme arzumuzu kamçılar.