Kur’ân’da Nesh ve Muhkem -Müteşabih
Kur’ân ilimleri içinde önemli yeri olan ve hakkında pek çok kitap yazılmış, çok şeyler söylenmiş konuların başında nesh gelir. Nesh sözlükte, kaldırmak (ilga), iptal ve izale etmek; nakletmek, yazılı bir şeyi bir başkasına aktarmak manalarında kullanılır. Terim anlamı ise şer’î bir hükmün sonradan gelen şer’î bir delille kaldırılmasıdır. Kaldırılan önceki hükme mensûh, onu kaldıran sonraki delile de nâsih denir. Neshin gerçekleşmesi için çeşitli şartlar söz konusudur. Nesh, yeni ve daha isabetli bir fikrin belirmesiyle önceki karardan vazgeçip yeni bir karar verme manasında kullanılan “bedâ” asla değildir. Çünkü böyle bir durum Allah hakkında düşünülemez. Nesh, bize göre hükmün değiştirilmesi, Allah için ise hükmün müddetinin bittiğinin beyanıdır. Başka bir ifadeyle nesh, Allah’a göre nihaî hükmü beyan, kullara göre ise ilgadır. Nesh bir hükümden bir şeyleri istisnâ etmek veya tahsis etmekten farklıdır. Neshte beşerin fayda ve maslahatı söz konusudur. Daha çok önceki peygamberler devrindeki geçmiş şeraitlere ait birtakım hükümler için söz konusudur. Kıblenin değiştirilmesi meselesinde olduğu gibi, İslâm’ın ilk dönemlerinde de gerçekleşmiştir. Kur’ân’da hükmü kaldırılmış âyet veya âyetlerin bulunup bulunmadığı meselesi ise tartışmalıdır. Geçmiş âlimlerin çoğu Kur’ân’da neshedilmiş âyetler bulunduğunu söylemişse de bu âyetleri belirleme konusunda ihtilaf etmişler, her biri kendi kanaatine göre farklı âyetlerin neshedildiğini ileri sürmüştür. Bu âyetler yakından incelendiğinde mensûh olduğu hakkında ittifak edilen bir tek âyetin dahi olmadığı görülmektedir. Dolayısıyla kesin bir delile dayanmadan bir âyet hakkında “mensûhtur” diye hüküm vermek doğru bir davranış olmayacaktır.
Kur’ân ilimleri içinde çok önemli olan ve hakkında pek çok görüş serdedilen, tartışmalara konu olmuş bir diğer konu ise muhkem-müteşâbih konusudur. Temelini, Âl-i İmrân sûresi 7. âyetten alan muhkem-müteşâbih hakkında çeşitli yorum ve değerlendirmeler yapılmışsa da pek çok âlime göre muhkem, delâleti kat’i ve açık olup başka manalara ihtimali olmayan, müteşabih ise çeşitli manalara muhtemel olan âyettir. Bu görüş âyetin manası, siyakı açısından da en uygun olandır. Çünkü âyette muhkem, müteşâbihin mukabili olarak zikredilmiştir. Dolayısıyla ona mukabil bir şeyle açıklanmalıdır. Bu âyetteki vakfın nerede olacağı da çeşitli görüşlerin oluşmasına kaynak teşkil etmiştir. Müteşâbih denince akla gelen diğer bir konu da Allah hakkında zikredilmiş olan ve ilk bakışta teşbih ifade eden, yani Allah’ı başka varlıkların özelliklerine sahipmiş gibi bir intiba uyandıran birtakım sıfat ve ifadelerdir. Bu sıfatlara selef ve halefin yaklaşımında farklılık görünse de aslında her iki mezhep (görüş) gerçekte aynı temel anlayışa dayanmaktadır. O da bu nevi nasları Allah hakkında muhal olan lügavî anlamları üzere anlamamak ve bu zahirî manaların kastedilmediğine inanmaktır. Müteşâbihin bir diğer çeşidi ise lafzî müteşâbihlerdir. Lafzî müteşâbih, lafızları aynı olduğu halde, birinde zikredilen bir kelimenin diğerinde geçmemesi (ziyadelik-noksanlık), birinde önce geçen bir kelimenin diğerinde sonraya bırakılması (takdim-tehir) veya bir edatın yerine başkasının zikredilmesi gibi açılardan farklılık arz eden âyetlerdir. Benzer âyetlerdeki bu nevi farklılıkların çeşitli sebep ve hikmetleri vardır. Âlimler bu farklılıklardaki incelikleri, nükte ve hikmetleri açıklama hususunda çeşitli izahlarda bulunmuşlardır.