İlk Çağ Tarihinin Kapsamı ve Kaynakları

İlk Çağ Tarihinin Kapsamı

İlk Çağ Tarihi, MÖ 4. bin yılın sonlarından MS. 7. yüzyıla kadar olan dönemi kapsamaktadır. Yani bu dönem Akdeniz ve Ön Asya kültür çevreleri ile bu çevrelerle doğrudan ilişki halinde bulunan komşu bölgelerin yazı ile başlayan en eski devirleridir.

İlk Çağ ana hatlarıyla doğuda Mezopotamya, İran, Suriye -Filistin, Anadolu ve Mısır; batıda ise Ege ve Eski Helen Tarihi, Büyük İskender’in başlattığı Helenizm Devri, Eski İtalya ve Roma tarihlerini içine almaktadır.

İlk Çağ tarihi yazının bulunmasıyla başlar. Yazı ilk kez MÖ 3200 dolaylarında Asya kökenli Sümerler tarafından Güney Mezopotamya’da kullanılmıştır. Mısırlılar ise MÖ 3000 civarında hiyeroglif yazıyı kullanmaya başlamışlardır. Bu durumda İlk Çağ tarihini Sümer ve Eski Mısır tarihi ile başlatabiliriz. Ancak yazının her bölgede aynı tarihlerde kullanılmaması tarihi çağlara geçiş sürecinde bölgesel farklılıklar ortaya çıkarmıştır. Örneğin Anadolu coğrafyası yazı ile MÖ 2. bin yılın başlarında tanışmıştır.

İlk Çağ tarihi çok geniş bir alanı içine aldığı için Eski Doğu ve Eski Batı olmak üzere iki ayrı kültür çevresinde incelenir. Eski Doğu, Mezopotamya ve İran (Sümer, Akad, Elam, Babil, Asur, Med, Pers, Part, Sasani), Mısır (Mısır Hanedanlıkları) ve Anadolu'yu (Hitit, Urartu, Frig, Lidya) kapsarken Eski Batı, Helen ve Roma kültür çevresi ile etkileşimde olduğu tüm bölgeleri kapsar.

İlk Çağ döneminin kapanıp Orta Çağ döneminin başlaması ile ilgili farklı tarih önerileri karşımıza çıkmaktadır. Bu tarihler, MS 325’teki Nikaia (İznik) Ruhani Meclisinin (Konsili) İmparator Konstantinus tarafından toplanması, MS 375 Kavimler Göçü, MS 395 Roma İmparatorluğu'nun ikiye bölünmesi, MS 476 Batı Roma İmparatorluğu'nun yıkılışı, MS 527 -565 Bizans İmparatorluğu'nda Lustinianus (Justinianus) dönemidir. Aslına bakılacak olursa İlk Çağ'ın kapanması için o dönem siyasi yapılarının, kültürlerinin ve düşünce yapısının yerini başka bir yapının alması gerekmektedir. Böyle bir durumun da bir anda olması pek mümkün olmadığından İlk Çağ tarihinin kapanışı için belirli bir tarih vermektense bir dönem aralığı vermek daha uygundur. Bu yüzden İlk Çağ tarihinin kapanışı için MS 6. yüzyılın sonu ile MS 7. yüzyılın başlarını kabul etmek daha doğru olacaktır. MS 4. yüzyıl ile 6. yüzyıl arası ise İlk Çağ ile Orta Çağ arasında bir geçiş dönemi olarak değerlendirilmelidir.

İlk Çağ Tarihinin Kaynakları

Bilimin her alanında kaynak bilgisi oldukça önemlidir. Bilimsel kaynaklara dayanmayan hiçbir bilginin kıymeti yoktur. Tarihi olayları incelerken de en önemli verilerimiz elimizde bulunan kaynaklardır. Kaynak, tarihsel gelişimin akışını belirleyebilmek için elimizde var olan her türlü materyaldir.

İlk Çağ tarihinin kaynaklarını en doğru şekilde analiz edebilmek için farklı bilim dallarından yararlanmak gerekmektedir. Bu bilim dalları arasında; Coğrafya, Antropoloji, Kronoloji, Arkeoloji, Epigrafi, Nümismatik (Meskûkât), Felsefe, Sosyoloji, İktisat, Paleografya, Diplomatik, Filoloji, Onomastik, Toponomi ve Kimya en önemlileridir.

İlk Çağ tarihinin kaynakları yazılı ve yazısız olmak üzere iki kısımda ele alınır. İlk Çağ tarihinin yazılı kaynakları Edebi Kaynaklar, Epigrafik Kaynaklar (Yazıtlar), Papirolojik Kaynaklar, Nümismatik Kaynaklar (Sikkeler) olmak üzere dört gruba ayrılır. Yazısız kaynaklar ise üzerinde yazı bulunmayan her türlü arkeolojik kalıntılardır.

Yazılı kaynaklar, birinci elden kaynak ve ikinci elden kaynak olmak üzere iki kısma ayrılır. Birinci elden kaynaklar içerisinde, yazıtlar, nümismatik kaynaklar ve orijinal (kopya olmayan) papirüsler yer almaktadır. Edebi kaynaklar ise günümüze orijinalleri ulaşmadığı için ikinci elden kaynak sınıfında değerlendirilir.

Edebi kaynaklar İlk Çağ tarihçileri ve yazarları tarafından tarihi olayların konu edinildiği eserlerdir. Edebi eserlere tarihe faydalı olacak tüm kaynaklar dâhildir. Bu kapsamda biyografiler, söylevler, mektuplar, destanlar, drama eserleri, şiirler ve felsefe eserleri tarihi kaynak olarak kullanılabilmekte ve “edebi kaynak” niteliği taşımaktadır. Edebi kaynakların hiçbirinin günümüze orijinal nüshası ulaşmamıştır. Elimizdeki edebi kaynakların tamamı kopya edilmiş nüshalardan ibarettir. Bu durum edebi kaynakların ikinci elden kaynak olarak değerlendirilmesine neden olmuştur.

Yazıt bilimi olarak dilimize geçen Epigrafi İlk Çağ tarihinin en önemli kaynaklarından biridir. Helence epigraphein (üzerine yazmak) ile epigraphe (yazıt) kelimelerinden oluşur. Taş, metal, tahta, kil ve keramik (seramik) gibi maddeler üzerine yazılmış bu belgeler birinci elden kaynak niteliğindedir. Günümüze kadar ulaşmış çok sayıda epigrafik belge vardır. Bunların çok büyük bir kısmı çevrilmiş ve birçok bilgiye birinci elden kaynak vasıtasıyla ulaşılmıştır. Devam eden arkeolojik kazılarda yazılı belgeler ortaya çıkmaya devam etmekte ve beraberinde yeni bilgiler sunmaktadır.

Papirüs ismi Helence Papyros, Latince Papyrus kelimelerinden gelmektedir. Mısır ve çevresinde İlk Çağ’da yazı yazmak için kullanılan papirüsler özellikle Nil deltasında yetişen bitkilerden elde edilmektedir. MÖ 3. bin yıldan itibaren kullanılmaya başlandığı anlaşılan papirüslerin önemli bir kısmı günümüze kadar ulaşmıştır. Bu belgeler Eski Mısır, Helen ve Roma gibi birçok önemli uygarlığa ait bilgiyi içerisinde barındırdığından Papiroloji bilimi ortaya çıkmıştır. Papirüslerin büyük bir kısmı sosyal ve ekonomik hayat ile ilgili bilgiler içermektedir. Bunun yanında hukuk, din ve kültür alanında da bilgiler edinilmektedir. Siyasi konuların ele alındığı belge sayısı ise oldukça sınırlıdır.

Eski Yunanca nomisma/noummos ve Latince nummus “sikke” anlamına gelmekte olup bu iki kelime Nümismatik teriminin de ortaya çıkmasını sağlamıştır. Nümismatikle uğraşan ve sikkeleri bilimsel bir metotla inceleyen kişiler ise nümismat olarak isimlendirilmiştir. Sikkenin icadından Bizans Devleti’nin sonuna kadar basılan sikkeler “antik nümismatik” adı altında incelenmiştir. İlk sikkelerin antik kaynaklar ve arkeolojik buluntular ışığında Lidyalılar tarafından bastırılıp kullanıldığı söylenilebilir. MÖ 5. yüzyılda yaşamış ve "tarihin babası" olarak ün yapmış Halikarnassoslu (Bodrum) Herodotos ilk kez altın ve gümüş sikke basan ve kullananların Lidyalılar olduğunu söylemiştir. Herodotos'un altın dediği gerçekte elektron olmalıdır. Çünkü ilk sikkeler elektrondan yapılmışlardır. MÖ 6. yüzyılda yaşamış olan Kolophonlu Ksenophanes’in de sikkenin icadı ile ilgili olarak saydığı kişi ve halklar arasında Lidyalılar adının geçmesi bu bilginin doğruluğunu artırmaktadır.

Yazılı kaynakların yanında yazısız kaynaklar da oldukça önemlidir. Özellikle arkeolojik kazılar sırasında ortaya çıkarılan topraktan, taştan, kemikten ve çeşitli metallerle yapılmış buluntular, heykeller, mezarlar, silahlar, insan ve hayvan kemikleri ve benzeri buluntular İlk Çağ tarihine kaynaklık edebilecek eserlerdir.