Çocuk Suçluluğu

Doğadaki diğer canlılar, çok kısa süre içinde çevresine uyum sağlayarak yaşayabilirken; insan yavrusu olan çocuk, doğum anından itibaren uzunca bir süre bir başkasının bakımına, ilgisine ve sevgisine gereksinim duyar. Çocuğun sağlıklı bir yetişkin olabilmesi; fiziksel, zihinsel ve ruhsal gelişimin sağlanması onun ekonomik, sosyal, kültürel ve psikolojik ihtiyaçlarının dengeli bir şekilde karşılanmasıyla mümkün olur. Çocuğun ilerleyen yaşlarda düzenli ve mutlu bir yaşam kurması ve sürdürmesi, sosyal hayata iyi hazırlanmasına bağlıdır. Sosyal hayata iyi hazırlık yapılması, kişinin içinde yaşadığı topluma ait kural, değer ve rolleri bilmesi; tutum ve davranışlarını bunlara göre şekillendirmesi anlamına gelir. Çocuğun tüm ihtiyaçlarının en iyi şekilde karşılandığı ve sosyal hayata yönelik bilgilerin en kapsamlı şekilde verildiği ilk mekân onun kendi ailesidir. Bu nedenle, üyeleri arasındaki ilişkilere sevgi ve saygının h âkim olduğu bir ailenin varlığı, çocuk açısından oldukça fonksiyoneldir.

Ancak; ailenin ölüm, boşanma ve ayrı yaşama şeklinde dağılması yanında sağlıklı bir aile içi ilişkilerin kurulamamış olması çocuğun sosyalleşme sürecini kesintiye uğratıp; sosyal çevre uyum sağlamasını güçleştirerek toplumla bütünleşmesini engellemektedir. Aile problemleri nedeniyle sosyalleşme süreci olumsuz etkilenen çocuğun toplum içinde yaşamı mümkün kılacak kuralları tanıma ve uygulama şansı azalmakta; birlikte haraket etme, iş birliği ve dayanışmaya dayalı eylemleri gerçekleştirme durumları düşmektedir. İnsanlarla bir arada yaşamanın formüllerini öğrenme fırsatını bulmayan; nerde, nasıl davranması gerektiğini kestiremeyen ve sosyal değer ölçülerini kavrayamayan kişinin problem çözme yeteneğinin sınırlı kalmasına bağlı olarak suç işleme olasılığı artmaktadır. Sosyal hayata tutunmanın zorlaşmasıyla normal dışı tutum ve davranışlara yönelerek suç işleme potansiyeli belirmektedir.

Toplum tarafından yapılması yasaklanmış tutum ve davranışlar olarak tanımlanan suç olgusu içinde çocuk suçlululuğu belli bir süreden beridir dikkat edilecek boyutta artmaktadır. Hem dünyada hem de Türkiye'deki veriler, suç işleyen çocuk sayısıının arttığı göstermektedir..

Çocuk suçluluğu, kendiliğinden gelişen bir durum değildir. bu olgunun arkasında ekonomik, sosyal ve kültürel dinamikler bulunmaktadır. Ailenin parçalanmasına bağlı kesintiye uğrayan sosyalleşme süreci ve çocuğun karşılanmayan ihtiyaçları yanı sıra hızlı kentleşmenin yarattığı problemler bunların ilk ala gelenleridir.

Yoğun iç ve dış göçlerle şekillenen hızlı kentleşme yaşayan bireylerin yeni yerleşilen yere uyum sağlaması bazen uzun zaman almakta bazen ise oldukça güç olmaktadır. Yeni yerleşilen yerlerdeki olanaklara ulaşamayan, buradaki geçerli sosyal ve kültürel değerleri kavramakta güçlük yaşayan birey ekonomik, sosyal ve psikolojik sıkıntılarla yüzleşebilmektedir. Aynı şey çocuklar için de geçerlidir. Kente ekonomik ve sosyal açıdan hazırlığı olmayan gelen bir aile içinde yaşamak durumunda kalan çocuk, ailenin yaşadığı sorunları beraber yaşamakta ve kendine bu konuda yardımcı olacak kaynaklardan mahrum kalarak deyim yerindeyse kendi kaderiyle başa başa kalmaktadır. Bu durum, onun istenmedik bir arkadaş ortamıyla karşılaşmasına ve uygun olmayan ortam ve koşullarda zaman geçirmesine ve dolayısıyla suç işlemeye yatkınlığın şekillenmesine neden olmaktadır.

Bunların yanı sıra gerek çevresinde kendine rehberlik edecek kişi ve kurumlardan mahrum kalan gerekse psikolojik ve sosyal gereksinimleri yeterince karşılanmayan çocuk, toplum tarafından yapılması yasaklanmış tutum ve davranışları uygulamaya koymaktan kendini alamamaktadır.