Suç ve Suçluluk: Tanım ve İlkeler
Suç, en ilkel toplumdan en modern topluma her dönemde rastlanılan sosyal bir olgudur. Toplumlar, mevcut düzeni korumak ve insanların davranışlarını yönlendirmek için her dönemde birtakım normlar kullanmıştır.
Suç, sadece yaşadığımız zamana ait bir oluşum değil; tarihsel süreçte her zaman var olan bir sosyal olgudur.
Suç, toplumda gruplar ve kurumlar arasındaki mevcut sistemi bozan, gruplar arası dayanışma bağını koparan ve sosyal yapıyı temelinden sarsan bir sosyal problem olarak tarihin ilk dönenlerinden beri araştırmacıların ve bilim adamlarının dikkatini çekmiştir. Günümüzde de suç ve suçluluk önde gelen toplumsal problemlerden birini oluşturmaktadır.
Suç en ilkel toplumdan en modem topluma her dönemde rastlanan sosyal bir olgudur. Toplumlar, mevcut düzeni korumak ve insanların davranışlarını yönlendirmek için her dönemde birtakım normlar kullanmıştır. Bu normlar kişiler arası ilişkileri düzenlediği gibi, toplumun temel yapı ve değerlerini de korumaya yöneliktir.
Suç kavramının içerdiği anlam ve özellikleri ile buna karşı geliştirilen ceza sistemi, toplumların ve insanlığın geçirdiği sosyal, iktisadi ve politik dönüşümlere bağlı olarak değişik zamanlarda farklı dönüşümlere sahne olmuştur.
Suç faaliyeti, doğuştan olan veya sonradan kazanılan özellikleri ile değil; içinde cereyan ettiği sosyal durumla tanımlanır. Suç tümüyle tanımsal bir faaliyettir. Suç kavramı vardır çünkü bazı faaliyetler bu şekilde tanımlanmışlardır.
Suça ilişkin pek çok tanım yapılmıştır. Hukuk ve yetki alanı açısından bakıldığında, suç oluşturan bir hareketi yapmaktan dolayı suçlu olmak, yasada bazı istisnalara yer verilmiş olmakla birlikte, genellikle kötü niyeti ya da kasıtlı pervasızca davranışları içerir. Kasıtlı bir hareketin gösterilemeyeceği durumlarda (sözgelimi, çocuklar veya akıl hastaları söz konusu olduğunda) yapılan fiiller bir suç oluşturmaz ve cezalandırılmaz.
Ceza hukukunda suç, teknik-hukuki yani normatif maksatları karşılar şekilde tanımlanmaktadır. Bu tanımlarda temel teşkil eden husus, fiilin suç olması için kanun koyucu tarafından cezalandırılmış bulunmasıdır. Bu anlamda teknik-hukuki nitelikteki tanımların sosyolojik bakımdan itibarlarının daha az olduğu söylenebilir
Suç olgusunu irdeleyen disiplinler içerisinde sosyolojinin, ayrıcalıklı bir konuma sahip olduğunu ileri sürmek mümkündür.
Sosyolojik boyutları göz önüne alındığında suçun sadece hukuksal bir tanımını yapmak yeterli olmayabilir.
Suç, sosyolojik olarak tanımlandığında toplumun üyesi olan bireyin eyleminin yanlışlığını ifade eder. Bir sosyal sapma biçimi olarak suç, bireyin toplumun belirlediği ceza yasalarından sapmasıyla oluşur.
Sosyolojik boyutlarıyla baktığımızda sapmanın bir kategorisi olan suç, bir toplumun resmî olarak koyduğu ceza yasasının ihlalidir. Cezai sapma, ufak çaplı trafik ihlallerinden, fahişeliğe, cinsel saldırıya ve cinayete kadar uzanan geniş bir yelpazedir.
Toplum da suç, muhtelif sebep ve sonuçlar ile kurulmuş bulunan ve görünen toplum düzenini bozanların bir cezaya çarptırılması duygusunun doğduğu ve iradenin bu yolda tezahür etmesi hâlidir. Suç bir sosyal sapma biçimidir ve sosyal düzenin bozulmasına neden olmaktadır.
Suçun toplumsal temelleri denilince akla suçun tanımlanmasında ve ortaya çıkmasında etkili olan yaş, cinsiyet, ekonomik durum, toplumsal ya da sınıfsal konum gibi bazı değişkenler gelmektedir.
Suç olgusunun toplumlar için olumlu ve olumsuz olmak üzere işlevleri vardır.
Suçluluk, sözcük anlamıyla kötülük yapmayı, suç işlemiş olmayı ya da belli bir görevi yerine getirmemeyi anlatan ve bu anlamıyla yasalarla kesin olarak tanımlanmamış bir terimdir.
Suçlulukla ilgili çalışmalar, daha çok suç istatistiklerine dayanmaktadır. Bu istatistiklerden elde edilen veriler, suçluluğun tanımlanması, çeşitleri ve oransal dağılımları hakkında önemli bilgiler sunmaktadır.