Cinsiyet ve Toplum
Cinsiyet, engenel anlamıyla, kadınlar veerkekler arasında biyolojik farka işaret etmektedir .
Biyolojik cinsiyet, kadın ve erkek bedenlerine ilişkin biyolojik niteliklere atıfta bulunur
Cinsel yönelim, kişinin fiziksel veya psikolojik olarak cinsel çekim duyduğu cinsiyete göre belirlenir. Üçe ayrılır: Heteroseksüellik, Homoseksüellik Biseksüellik
Toplumsal cinsiyet, genel olarak farklı cinsiyetler için toplumda yaygın olarak kabul edilen normları ve bu cinsiyetlerden beklenen davranış biçimlerini ifade eder. Sosyalleşme sürecini konu alan araştırmalar, kız ve erkek çocukların doğuştan itibaren farklı yetiştirildiklerini, sosyalleştirildiklerini gözler önüne serer. Toplumsal cinsiyete ilişkin algı ilk olarak, bireyin içerisine doğduğu, geliştiği ailede oluşmaktadır. Aile içerisinde çocuklar, cinsiyetlerine göre belirlenmiş rol modellerini öğrenir ve bu rol modelleriyle tutarlı davranmaları için teşvik edilirler.
Queer kuram, bir kültür teorisi olarak 1990’lı yıllarda ortaya çıkmıştır. Kuram cinsiyet ve cinsel kimliğin “doğal” olgular olmadığını, sosyal ve kültürel aşamalarla inşa edildiğini öne sürer. Queer; cinsiyetsiz, bütün cinsiyetlerden öte bir varoluşu hedefler.
Feminist Kuramlar
Feminizm, kadınların sırf kadın oldukları için, yani cinsiyetleri nedeniyle maruz kaldıkları baskı ve kısıtlamalara karşı, bu haksızlıkları telafi edecek talepler etrafında örgütlenmelerini ifade eder. Kadın haklarını ilk düşünen, tartışan, şekillendiren aktivistler etrafında oluşan feminist hareketler ‘protofeminist hareketler’ olarak adlandırılır. Kökleri 18. yüzyılın sonlarına kadar uzanan feminizm dünyaya üç dalga halinde yayılmıştır.
Birinci Dalga Feminizm: Eşitlikçi feministler olarak da adlandırılan birinci dalga feminist hareket, mevcut demokratik sistem içinde kalarak, kadın için temel sivil haklar talep etmektedir. Birinci dalga feminizmin en önemli talepleri, kadınların; eğitim ve meslek sahibi olmalarının önünün açılması, mülkiyet edinme ve evliliklerinin sonlandırabilme hakkı, aile içi şiddetle mücadele, eşit işe eşit ücret, kadınlara oy hakkının verilmesi idi.
İkinci Dalga Feminizm: İkinci dalga feminizmin en önemli başarısı cinsiyete dayalı eşitsizlikleri gözler önüne sermek, ataerkilliğin tüm toplumsal yapı ve kurumları etkisi altına aldığını göstermek olmuştur. İkinci dalga feminizm, çalışma hayatına ve yurttaşlığa ilişkin eşitlik taleplerini sürdürmekle birlikte gündemine; cinsellik, beden, kadınlara yönelik şiddet ve kadınların görünmeyen ev emeği gibi konuları dâhil eder.
Üçüncü Dalga Feminizm: 20. yüzyılın sonlarında başlayan üçüncü dalga feminizm, kadınlar arasındaki farklılıklara, farklı ezilmişliklere vurgu yapar. Irksal, dini, sınıfsal, etnik bağlam ve cinsel farklılıklar üçüncü dalganın temel özelliğini oluşturmaktadır. Üçüncü dalga feministler, ataerkil kültür, kadına şiddet, kürtaj, taciz, tecavüz gibi mücadele alanlarına sahip çıkmakla birlikte, queer teori, toplumsal cinsiyet rol ve kimliklerinin ortadan kalkması, vejetaryenlik gibi yeni alanlarda da mücadelelerini sürdürmektedirler.
Feminizm İçindeki Temel Gelenekler
Liberal Feminizm: Liberalizmin bireycilik ve eşitlik ilkeleri Birinci Dalga Feminizm hareketlerinin doğmasına etki etmiştir. 17. ve 18. yüzyıllar boyunca kadının eş ve anne olarak evine ait olduğu varsayımı neredeyse evrenseldi. Kadının kocasının himayesi altında, aileye ait olduğu fikri liberal erkek kuramcıların ortak düşüncesiydi.. Liberal feministler şu temel düşünceleri savunmuşlardır:
- Akla inanç
- Kadın ve erkeğin ontolojik olarak özdeş oldukları
- Eğitimin hem kadın hem de erkekler için hak olduğu ve kadınların akılcı yeteneklerinin ancak eğitim ile geliştirilebileceği.
- Kadın erkek fark etmeksizin her bireyin, akılcı, bağımsız ve onurlu bir aktör olduğu
- Doğal haklar doktrininin herkes için geçerli olduğu.
Radikal Feminizm: Kadınların ezilmişliğinden ataerkilliği sorumlu tutan radikal feminist kuramının temelinde beden ve cinselliğe yapılan vurgu bulunmaktadır Radikal feministler, kadınlar ve erkekler arasındaki biyolojik farklılıklara vurgu yaparlar, buna göre biyolojik bölünme tarihteki en temel unsurlardan birisidir.
Kültürel Feminizm: Kültürel feministler kadınların ve erkelerin ontolojik aynılığına inanmazlar, kadınların normatif geleneklerinin ve kültürünün erkeklerden “farklı” olduğunu ve bu farklılığın değişmez olduğunu savunurlar. Öncelikli hedefleri, kapsamlı bir kültürel dönüşüm sağlamaktır. Kültürel feminizmin en önemli özelliği kadınla ilgili özellikleri daha üstün görmesidir. Kültürel feminist kuramın altında anaerkil bakış açısı bulunmaktadır. Bu anaerkil toplum, dişil etki ve değerler aracılığıyla yönlendirilen güçlü kadınların toplumudur.
Marksist Feminizm: Marksist feministlere göre, kadınların ezilmişliğinin nedeni üretim biçimleri özellikle de kapitalizmdir. Kadınlar üzerindeki erkek egemenliği, sermayenin emek üzerindeki egemenliğinin bir sonucudur. Marksist feministler, Marksist kuramın, erkeklerin kamusal alanda ücretli işleri yaparken, kadınların özel alanda ücretsiz işlerden sorumlu olmasını açıklamakta başarısız olduğunu ileri sürerler.
Sosyalist Feminizm: Modern toplumlardaki kapitalizm ile ataerkilliğin birbirini karşılıklı destekleyerek kadının ezilmesini sürdürdüğü fikrinden yola çıkan Sosyalist feministler, hem ataerkilliği hem de kapitalizmi ortadan kaldırmayı hedeflemişlerdir. Çağdaş sosyalist feministler dört temel noktaya odaklanmışlardır.
- Ev içi emek ve bunun kapitalizme katkısı,
- Kadınların, üretim tarzları ile doğrudan ilişkileri,
- Kadın ve sınıf arasındaki ilişkiler,
- Ev ve ailenin ideolojik toplumsallaşmadaki rolü. (Donovan, 2015)
Eko Feminizm: Eko feminizm terimi, ekoloji ile feminizmi bir araya getiren bir kavramdır. Eko feminist kuramın temel ilkesi, kadınların egemenlik altına alınmalarıyla doğanın egemenlik altına alınmasının özdeş olduğu yönündedir. Eko feministler, yaşanan çevre krizi için suçlanmayı birincil olarak hak edenin eril merkezli dünya görüşü olduğunu öne sürerler.