Ekonomi ve Toplumsal Yaşam

Bu ünite boyunca ekonomi ve toplum konusu iki ana başlık altında incelenmiştir. İlk olarak ekonomik bir faaliyet türü olan tüketim sosyolojik perspektiften incelenmiş, tarihsel gelişimi ve sosyolojik yaklaşımlar irdelenmiştir. Sonrasında üretim faliyeti de benzer bir yaklaşım ile ele alınmıştır. Tüketimin tarihi avcı -toplayıcı kabilelere kadar geçmişe götürülebilir. Tüketim doğayı tüketerek başlamış ve daha sonra üretim ilişkilerinin değişimi ile beraber sürekli olarak değişmiştir. İlk kentlerin kurulması ile başlayan kısmen planlı üretim ve artan bolluk sayesinde ticaret hareketleri ortaya çıkmıştır.Sombart, antik dönemin günümüzle karşılaştırdığımızda sınırlı ekonomik yapısını harcama ekonomisi olarak adlandırmış ve üretim ile tüketim arasındaki katı ilişkinin belirleyici unsur olduğunu belirtmiştir. Marx ise tüketime bir artı -değer sorunu olarak bakmıştır. Onun için bireylerin tüketim ile olan ilişkisi kapitalizm tarafından bozulmuştur. Şeylerin kullanım değeri giderek önemini kaybetmiş ve değişim değeri esas değer halini almıştır. Durkheim’ın görüşüne göre, iktisadi davranışlar sosyal roller tarafından biçimlendirilmekte ve modern toplumlarda rol kimliği artan ölçüde meslekler tarafından oluşturulmaktaydı. Bu görüşe göre insanlar, mesleki senaryolar ve normlara göre davranış göstererek kendi mesleklerinde diğer kişilerle beraber tanımlanırlar. Weber ise tüketimi Ekonomi ve Toplum adlı eserinde statü ve tabakalaşma ile iç içe değerlendirmiştir. Weber’e göre sınıflar, ekonomik düzenin; statü grupları, sosyal düzenin parçasıdır; başka deyişler, sınıflar üretim ve kazanç alanından, statü grupları tüketim alanından kaynaklanmaktadır. Sanayi devrimi hem tüketim hem de üretim açısından büyük değişimlere sebep olmuş ve yeni bir çağın başlangıcını oluşturmuştur. Taylorizmin prensiplerini temel alan Fordizm ile de kitle üretimi ve hemen arkasından kitle tüketimi tüketimin 20. yüzyılının ilk yarısındaki tarihsel gelişimini oluşturmaktadır. Fordizm ile başlayan kitle tüketimi 20. yüzyılın ikinci yarısında yerini esnek üretim ve esnek üretim süreçlerine bırakmıştır ve Baudrillard'ın (2008) kavramsallaştırması ile tüketim toplumu oluşmuştur. Tüketimin ekonomik ve gündelik hayatlarımızdaki hakim rolünü McCracken yerinden edilmiş anlam kavramsallaştırması ile belirtmiştir. Tüketimin, sosyoloji alanında kendisine 1960’lı yıllardan sonra daha fazla yer bulmasıysa ilk olarak üretimin belirleyici ekonomik faaliyet olmasından kaynaklanmaktadır. İkinci olarak üretim- önyargıları benzer bir sorundan temellenmektedir. Son olarak ise tüketimin marjinalize edilerek ele alınması güncel sorunlar arasında yer almaktadır.

Çalışma bugün artık özdeşleşmiş olduğu iş olgusundan önce doğayı dönüştürme süreci ile başlamıştır. Doğayı dönüştürme süreci insanların plan yapmasına, hedefler koymasına ve belki de en önemlisi beraber hareket etmesinin başlangıcı olmuştur. Çalışma olgusu, Neolitik devrim gerçekleşene kadar ihtiyaca dayalı ve tepkisel olarak şekillenmiştir. Dolayısıyla avcı - toplayıcı bir topluluk için çalışma, minimum gerekli aktiviteyle yerine getirilen bir zorunluluktur. Durkheim Toplumsal İşbölümü (2014) adlı eserinde sanayi devriminin etkisiyle hızla uzmanlaşan ve artan iş bölümünü incelemiştir.

Durkheim'ın işlevselci bakışının tersine Marx çalışmayı toplumsal mücadelenin ve sömürü düzenin bir parçası olarak görmektedir. Marx kapitalist çalışma süreci altında işin ikinci türden sonuçlar doğuracağını düşünmektedir. Bu doğrultuda yabancılaşma kavramını kullanmıştır. Weber ise çalışma sorununa rasyonalite ve bürokrasi incelemeleri üzerinden eğilmiştir. Bununla beraber Weber'in sosyolojisi içerisinde çalışma olgusuna en net bakışı Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu kitabında bulunmaktadır.

Weber zamanın ruhunun (Der Geist des Kapitalismus) bireyleri ve çalışmayı dönüştürdüğünü, çalışmanın asketik bir biçim aldığını vurgulamaktadır. Sanayi devrimi sonrası dönemde çalışma yaşamına ve ilişkilerine yönelik ilk dönüşüm Taylor'un Bilimsel Yönetimin İlkeleri eseri ile gerçekleşmiştir. Taylorizmin benimsediği temel prensip verimlilik olarak nitelendirilebilir. Ritzer, hesaplanabilirlik ve rasyonelleştirme kavramları ile şirketlerin bireyleri tahakküm altına almış olduğunu anlatmaktadır. De - skilling kavramı ise Ritzer'in verimlilik kavramı ile beraber düşünülebilecek günümüz emek süreçlerinin bireyi edilgen kılan yapısını anlatmaktadır. Sennett (2011) Yeni Kapitalizm Kültürü adlı eserinde Ritzer ile benzer bir noktadan hareket ederek zanaatçiliğin (Sennett bu kavramı sadece sanat yapıtları için değil insanın etken bir şekilde dönüştürücü rolünü kaybetmediği her türlü çalışma için genel anlamıyla kullanmaktadır) kaybolduğunu ve çalışmanın giderek aynılaştığını belirtmektedir. Foucault ise çalışmayı neoliberal tahakkümün bir parçası olarak okumaktadır. Standing neoliberal ekonomik pencereden yaklaşarak giderek esnekleşen ve bu doğrultuda güvencesizleşen emek yaşamının çalışanlar üzerinde sürekli olarak bir adaptasyon, geçicilik ve düzensizlik yarattığını söylemektedir. Bu yeni oluşan sınıfı ise prekarya terimi ile tanımlamaktadır.

Değişen üretim ve tüketim ilişkileri gelişen teknikler, artan iletişim ve ulaşım olanakları ve siyasal gelişmeler dünyada küreselleşme çağının başlangıcını oluşturmuştur. Küreselleşme olumlu ve olumsuz bir çok gelişmeyi barındıran makro bir olgu olarak 1990'lı yıllardan itibaren dünyayı şekillendirmiştir. Küreselleşmenin günümüzde en çok tartışılan etkisi ise küresel eşitsizliklerdir.