Sosyolojik Düşüncenin Modern Felsefi Temelleri

Sosyolojik Düşüncenin felsefi kökenlerinin modern felsefede olduğu kabul edilmektedir. Modern felsefenin öncüsü olarak kabul edilen Francis Bacon amaç olarak bilgi görüşünün yerine “Bilmek egemen olmaktır.” ilkesiyle bilgiyi araç olarak gören düşünceye geçiş yapmıştır. Modern felsefenin kurucusu ise Rene Descartes olarak görülür. “Düşünüyorum öyleyse varım.” ilkesi ile kendi kendisini temellendiren özne anlayışıyla Descartes modern bilgi görüşünü temellendirir. Onun metodik şüpheci tutumu şüphe, analiz, basitten karmaşığa ve kontrol basamağı olmak üzere dört aşamadan meydana gelir.

Immanuel Kant

Alman Filozof Immanuel Kant geliştirdiği bilgi görüşüyle rasyonalist ve empirist bilgi görüşlerini birleştirir ve böylece çağdaş felsefeyi başlatır. Kant bilgimizin ne sadece duyuya ne de yalnızca akla dayandığını savunur. Ona göre bilgi duyudan gelen verinin aklın kavramları arasında sınıflandırılması ve bu yolla yargıların ortaya çıkmasıyla meydana gelir. Buna göre ne duyu ne de akıl kendi başına bilgiyi üretebilir. Kant’a göre insanın bilgisi aklın sınırları tarafından belirlenmiştir ve akıl yalnızca fenomenal alanı bilebilir, numenal alanı bilemez.

Kant kategorilerin varlığa değil akla ait olduğunu savunarak metafizikte Kopernik devrimini geliştirir ve buna dayanan evrensel bir ahlak yasası geliştirir. Kant’ın eylemin altında yatan ilkenin “iyi istemi” olması gerektiğini ve eylemi belirleyen ilkenin evrenselleştirilebilir olması gerektiğini ileri süren bu ahlak görüşü ödev ahlakı olarak adlandırılmıştır.

G. W. F. Hegel

Mutlak İdealizmi kuran Hegel tüm felsefesini diyalektik temelinde inşa eder. Tez, antitez ve sentez basamaklarından oluşan diyalektik hem varlığın işleyişine hükmeder hem de varlığın anlaşılmasının metodudur. Hegel için felsefenin mantık, doğa ve tin felsefesi olmak üzere üç ana bölümü vardır. Hegel tarihin de diyalektik olarak ilerlediğini düşünür ve ona göre tarih tinin özgürleşme serüvenidir. Buna göre tarih ilerledikçe insanlık özgürleşecek ve en son basamakta tüm insanlar özgür olacaklardır. Böylesi bir özgürlük için insanların hukuk ile bir arada yaşaması gerekecektir. Hukuk “özgür iradenin mevcudiyeti” olduğundan, onun hükümleri insanların özgürlüğünü temin edecektir.

Yeni Kantçılık ve Yöntem Tartışmaları

Yeni Kantçılık Hegel’in ölümünden sonra bir grup düşünürün yeniden Kant’a dönmek gerektiğini savunmasıyla başlamış bir akımdır. Bilimlerin hangisi için hangi metodun kullanılması gerektiği tartışması yeni Kantçıların en önemli tartışma konularından birisi olmuştur.

Pozitivistlerin tümelci anlayışına karşı çıkan bu düşünürler insan bilimleri ile doğa bilimlerinin birbirinden farklı konuları ele aldıklarını ve bu nedenle farklı metotlara başvurmaları gerektiğini savunurlar.

W. Windelband yaptığı geliştirdiği düşünceyle felsefeyi değerler alanına uygulamaya girişir ve buradan hareketle bir bilimler ayırımına ulaşır. O bilimleri nomotetik ve idiografik bilimler olarak sınıflar. Nomotetik bilimleri yasalar ortaya koyan ve evrensel sonuçlara ulaşan bilimler olarak tanımlar. İdiografik bilimler ise bir defalık yani tekil gerçeklikleri inceleyen bilimlerdir. Bu ayrıma göre fizik, kimya, biyoloji gibi disiplinler nomotetik bilim; tarih, mitoloji ve edebiyat gibi alanlar ise idiografik bilim olarak görülmelidir.

Bir başka Yeni Kantçı olan H. Rickert ise değerler kültürün taşıyıcısı olduklarından bütün kültürü ve bilimleri de değerler belirlerler. Buna göre bilimleri değerler ontolojisine göre sınıflamak gerekir.

Wilhelm Dilthey bir başka yeni Kantçı olup tin bilimleri kavramsallaştırmasını olgunlaştıran filozof olarak kabul edilir. Dilthey bilimleri tin bilimleri ve doğa bilimleri olmak üzere iki başlıkta toplar. Tin bilimleri tarihsel/toplumsal gerçekliği ele alan tüm bilimlerdir.

Dilthey bu iki bilim alanının farklı inceleme nesnelerinin olduğunu, tin bilimlerinin insanı ve davranışlarını ele alması gerektiğini, doğa bilimlerinin de doğa alanını incelemesi gerektiğini ifade eder. Buradan hareketle her iki alanın farklı metotlara başvurmasının da zorunlu olduğunu söyleyen Dilthey’a göre, tin bilimlerinin metodu anlama iken doğa bilimlerinin aracı açıklamadır.

Dilthey’in geliştirdiği anlamacı yöntem, insanın psikofizik şartlarını göz önünde bulundurur ve ele aldığı konuyu yaşamın bütünlüğü içinde incelemeye çalışır. Bu şekliyle anlama ilgili olayı ve yaşantıyı yeniden üretmeye, iç deneyimden kişinin özel durumlarına ulaşmaya çalışır. Bunun için kişilerin yaşam alanına empatiyle ulaşmak gerekir. Bu yaklaşımı Hermeneutik anlama olarak adlandıran Dilthey’a göre hermeneutik insanın salt akıl varlığı olmadığını, yani aynı zamanda bir kültür varlığı olduğunu dikkate almayı gerektirir.

Sonuç

Sosyolojinin temelleri modern felsefede bulunur. Modern felsefe özellikle bilimlerin metotlarının ve dolayısıyla sosyolojinin de metodunun oluşmasında ve akılcı bilim anlayışının yerleşmesinde önemli bir katkıda bulunmuştur. Bugün sosyolojide mevcut olan hem pozitivist yaklaşımın hem de hermeneutik anlayışın kökenleri modern felsefede bulunmaktadır. Pozitivist sosyolojinin kökenleri F. Bacon ve diğer empiristlere dayanırken hermeneutik sosyolojilerin kökenleri G. Vico ve yeni -Kantçı düşünürlerde bulunur.