Fransız Devrimi ve Muhafazakâr Tepki
Fransız Devrimi ve Sanayi Devrimi Eleştirisi
Muhafazakârlık öncelikle Fransız Devrimi’ne, daha doğrusu modern çağa ve onun siyasal, ekonomik ve kültürel unsurlarına ilk geniş kapsamlı saldırıdır. Aydınlanmacı düşünürler yeni kurumsal düzeni onaylar ve sağlamlaştırmaya çalışırken, muhafazakâr düşünürler onun mutlak gerçekliği fikrini sorgulamaktaydı. Muhafazakâr düşünürlere göre Aydınlanmacı düşünürlerin geleneksel topluma yönelttikleri yıkıcı saldırı üzerine inşa ettikleri doğal düzenin, yani salt akıl aracılığıyla inşa edilen düzenin hiçbir gerçekliği yoktur. Çünkü onların Aydınlanmanın doğal haklar, doğal hukuk ve saf akıl fikirlerine karşı başlattıkları saldırılar toplumun ve toplumsal kurumların bireye önceliği tezine dayanmaktaydı.
Muhafazakârlığın Temel Özellikleri ve Görüşleri
İnsanlar doğaları gereği bencildir, bazen özgürlükleri ve çıkarlarını azamiye çıkarmaya değer vermelerine rağmen rasyonel faydayı azamiye çıkaramazlar. Bu yüzden, Liberallerin rasyonalite fikri insanlık durumunun kompleksliğine uygun değildir. İnsanlar daima kusurlu yaratıklar olarak kalacaklardır ve hiçbir şekilde mükemmelleştirilemezler. İnsanı hayvandan ayıran asıl özellik akıl değil, ruhsal dünyayı sezgilerle bilme yeteneğidir.
Muhafazakârlar toplumu bireysel yaratıcılığın ürünü değil, genelde organik bir bütün veya yaşayan bir varlık olarak görürler. Onlara göre bütün kendini oluşturan bireysel parçalarının toplamından daha fazlası olduğu için paylaşılan (genellikle “geleneksel”) değerler ve ortak kültür de topluluğun devamlılığı ve toplumsal uyum açısından hayati öneme sahiptir.
Muhafazakârlar organik bir toplumda konumlar ve sosyal statülerin kademelendirilmesinin doğal ve kaçınılmaz olduğunu çünkü bunların farklılaşan (işlevsel) roller ve sorumlulukları yansıttığını düşünürler.
Çoğu muhafazakâra göre, siyasal hayat toplum gibi organik, dolayısıyla hiyerarşik olduğu, yani liderlik ve siyasal karar verme sınırlı yetenekler olduğu için bu türden kararlar sadece uzmanlar tarafından verilebilir.
Muhafazakârlara göre gerçek özgürlük toplumsal sınırlamayı gerektirir. İnsanların toplumdaki yerlerini bilmeleri gerekir.
Haklar: Hakları liberal bireyciliğin öngördüğü anlamda tanımlamaz”; özel değil, doğal veya sosyallik -öncesi, toplum veya topluluğun bireye bahşettiği şeyler olarak görürler.
Mülkiyet: Mülkiyet hakkının temel bir hak olduğunu ancak meşruiyetinin kaynağını bireyin değil toplumun oluşturduğunu, yani siyasal topluluğun tanıdığı ve kabul ettiği bir şey olduğunu varsayarlar. Mülkiyet aynı zamanda insanların kişiliklerinin dışsallaşmasıdır, zira böylece sahip oldukları şeylerde kendilerini “görürler”. Fakat yine de mülk sahipliği haklar kadar sorumlulukları da içerir.
Özgürlük: Liberallerin savunduğu gibi soyut, sınırsız ve baskıdan uzak bir eylem hakkı olarak görülmez. Özgürlük, genellikle geleneğin ve hukuki düzenin çerçevesi içinde tanımlanan yasal bir haktır çünkü kurumlaşmış hayata dayanır.
Romantizm
Alman Romantizmi kendini daha ziyade akıl karşıtı bir düzlemde tanımlar. Aydınlanmanın ilkelerine, yani evrensel akıl ve bilime yaslanan siyasal devrimin yerine duyguların, hayal gücü ve yaratıcılık ön plana çıkarılır; evrenselliğe ve nesnel hakikat fikrine karşı çıkılır.
Romantizmde rasyonel analiz ya da deneysel araştırmanın yerini sezgiye ve duyguya beslenen güven, bilimin yerini doğa felsefesi alır.
Gerçekliği yaratılan, inşa edilen bir şey olarak gören romantikler araştırma nesnesinin/öznesinin bilgisini onun içinde yer alarak ona katılarak anlamaya ve bilgisini edinmeye çalışırlar. Bu bakış açısından, her toplumun kendine özgü karakteristik özellikleri vardır. Dolayısıyla, belirli bir toplum veya topluluk üzerinde yapılacak sosyolojik bir araştırma için onun değerlerine, onu var eden özelliklere nüfuz etmeyi gerektirir.