Bilim Olarak Sosyoloji

Bu ünitede üç başlık altında farklı konular ele alınmıştır. İlk başlıkta sosyolojinin tanımı ve kapsamı değerlendirilerek toplumsal olay ve olgulara sosyolojik bakabilmeyi ve bakarken de sosyoloğun hangi sorular üzerinden toplumu anlamaya çalıştığı ifade edilmiştir.

Sosyolojinin temel kavramı olan toplum, sadece bireylerin bir araya gelmesiyle oluşmamaktadır. Toplum, bireyler ve bireyler arasında yaşanan ilişkilerin ürünü olarak ortaya çıkan statüler, roller, normlar, değerler, gruplar ve kurumları kapsayan bir bütündür. Kültür ise bu yapıları bir arada tutma görevini üstlenmektedir. Dinamik bir yapıya sahip olan toplumun sürekliliği makro düzeyde bir alt yapıyı gerektirmektedir. Sosyolojide toplumsal düzenin oluşmasına katkı sunan kurumlar genel olarak beş başlıkta sınıflandırılmaktadır. Ünitenin bu bölümünde aile, din, siyaset, ekonomi ve eğitim gibi temel kurumlar ele alınmaktadır.

16. yüzyıldan itibaren bilimsel devrimler, Aydınlanma döneminde dünyanın dini açıklamalarından kopuşu, Fransız ve endüstri devrimleri, kapitalizmin ilerlemesi, “yeni toplumsal sorunların” ortaya çıkması ve modernitenin temelde getirdiği belirsizliklere çözüm arayışları söz konusu olmuştur.

Bu bağlamda sosyolojinin kurucularına ve sosyolojiye katkılarına yer verilmiştir. Saint-Simon, Auguste Comte, Karl Marx, Herbert Spencer, Emile Durkheim ve Max Weber'in temel kavramları ele alınmaktadır.

İlk sosyologlar, “modern” toplumun temelde “modern öncesi” toplumdan farklı olduğunu ve sosyolojinin nihayetinde tam olarak bu kopuşu incelemesi gereken bir bilim olduğunu söylemişlerdir. Bu anlamda Aydınlanma felsefesi ile birlikte görünen birçok sorun sistematik düşünme ve teorileştirme yoluyla bilimsel anlamda sosyal olgular (Durkheim), sosyal etkileşim (Simmel), sosyal eylem (Weber) şeklinde incelenmektedir.

Siyasal ve ekonomik gelişmeler karşısında toplumsal yapıda meydana gelen değişimler dönemin düşünürlerini toplumsal düzen nasıl sağlanır noktasında çözüm arayışlarına yöneltmiştir. Değişimin hızlı bir şekilde yaşandığı bu dönemde düşünürler kendi oluşturdukları kavramlar çerçevesinde toplumu açıklama girişiminde bulunmuşlardır. İlk başta bazı düşünürler insanlığın ilerlemesi fikrinden hareketle toplumsal dünya hakkındaki düşünme biçiminin, fiziki evreni anlamadaki çabalar gibi olabileceğini kuvvetle savunurken diğer taraftan topluma eleştirel ve anlamaya yönelik çabalarda söz konusu olmuştur.

Kökeni 19. yüzyıla dayanan sosyolojiye günümüzde her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır. Çünkü yaşanan iklim değişiklikleri, bilişim ve iletişim teknolojilerinde yaşanan değişimler sonucu dijitalleşen dünya ve son yıllarda pandemi süreci ile sağlık alanında ortaya çıkan gelişmeler bireyin hemen hemen her alanda düşünme ve hareket etme şeklini değiştirmektedir. Aynı zamanda yaşanan tüm bu gelişmeler dünyanın her köşesindeki insanı yakından etkilemektedir. Başka bir ifade ile günlük yaşam içinde bireylerin eylemleri, düşünceleri, fikirleri ve yapmış oldukları her tercih diğer insanlardan ve çevreden etkilenmektedir. Kısaca özetlenecek olursa, artık dünyada her şey kendi içinde birbirleriyle bağlantılı bir hale dönüşmüştür. Bu bağlamda sosyoloji toplumsal süreçleri açıklamak amacıyla geliştirilmiş bilimsel bir disiplin olarak işlev görmektedir. Farklı sosyoloji perspektifleri toplumu değişik boyutlarıyla tanımaya olanak sunmaktadır.