Sosyal Politika ve Sosyal Güvenlik İlişkisi

İnsanlık, tarih boyunca korunaksızlık ve güvencesizlik nedeniyle çok acılar çekmiş ve bunlarla nasıl baş edilebileceği hakkında pek çok şey öğrenmiştir. Sosyal güvenlik kavramı, bu acı deneyimlerin ve bu uğurda verilen mücadelelerin bir ürünüdür. Sosyal güvenlik sistemleri doğal, ilkel, aile içi ve dinsel nitelikten, günümüzün “devletin sağlamakla yükümlü olduğu, kurumsallaşmış, çağdaş” modellere doğru bir evrim geçirmiştir. Bu süreçte sosyal güvenlik hakkı da, “insan hakları” kapsamına alınmıştır.

Bir ülkede sosyal güvenliğin sağlanmasına yönelik başlıca üç yöntem ön plana çıkmaktadır. Bu yöntemler; sosyal sigorta, sosyal hizmet ve sosyal yardımlardır.

İşçi sınıfının kapitalist hayat tarzına karşı ilkin korunmak için oluşturmaya başladığı yardım sandıkları şeklindeki sosyal güvenlik kurumları zamanla işçi sınıfının bilinç edindiği, sendikal örgütlenmeye dönüştüğü kurumlar olmaya başlayınca kapitalistler tarafında kontrol altına alınmak için iki köklü müdahale ile karşılaştılar: İlki 1880’lerdeki Bismarck modeli, ikincisi 1940’lardaki Beveridge modeli olmuştur.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde doğal, dinsel, aile içi ve meslek içi dayanışma modelleriyle ortaya çıkan sosyal güvenlik anlayışı, ancak cumhuriyetin kuruluşundan sonra çağdaş ve kurumsal bir nitelik kazanmıştır. Türkiye’de bugünkü anlamda sosyal güvenlik sistemleri özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkmış ve Batı Avrupa’daki gelişmeleri izlemiştir.

ILO, 1952 tarih ve 152 sayılı “Sosyal Güvenliğin Asgari Normları Sözleşmesi”nde, sosyal güvenlik tehlikelerini 9 başlık altında toplamıştır . Bunlar; hastalık (tedavi edici sağlık hizmetleri temini ve gelir garantisi temini), analık, iş kazaları ve meslek hastalıkları, malullük, yaşlılık, ölüm, işsizlik, aile gelirinin yetersizliği.

Sosyal güvenlik, hangi açıdan ele alınırsa alınsın (kapsamına aldığı nüfusun genişliği, kullandığı bütçenin büyüklüğü, çalışanların gelirlerinden kesilen prim miktarının yüksekliği ve sistemden gelir ve aylık alanların genişliği) sosyal politikanın en önemli aracını oluşturmaktadır. Bütün bunların ötesinde, muhtaçlık kriteri esas alındığı için sosyal politikanın gelirin yeniden dağılımını sağlamaya yönelik en etkin ve doğrudan sonuç veren aracı, sosyal güvenliktir.

Diğer sosyal politika tedbirlerinden farklı olarak sosyal güvenlik; gelir düzeyi, yaşı, cinsiyeti ve mesleği ne olursa olsun toplumu oluşturan bütün fertleri, doğumlarından ölümlerine kadar bütün hayatları boyunca doğrudan ilgilendiren tedbirlerden oluşmaktadır. Sosyal güvenlik dışında hiçbir sosyal politika tedbiri bütün toplum kesimlerini bütün hayatları boyunca ilgilendiren bir içeriğe sahip değildir.

Sosyal güvenliğin önemi, devletlerin bu amaçla ayırdıkları kaynakların düzeyine bakıldığı zaman daha kolay ve açık şekilde anlaşılabilmektedir. Bir başka açıdan bakıldığı zaman sosyal güvenlik, fertlerin çalışma hayatları boyunca kullanılabilir gelirlerinin %20 -35’ini pirim olarak kaynakta kesen, hastalandıkları, kazaya maruz kaldıkları, sakatlandıkları ve nihayet yaşlılık nedeniyle çalışma hayatından ayrıldıkları zaman da tek ve en önemli gelir kaynağını oluşturan bir sistem olarak ortaya çıkmaktadır.