Klasik Kamu Yönetimi Anlayışı ve Sosyal Hizmet
İlkel çağlardan itibaren dini ya da hümanist gerekçelerle yaşlılara, engellilere, yoksullara, çocuklara vb. ihtiyaç sahibi kişilere yönelik çeşitli sosyal hizmetler sunula gelmiştir.
Bu durum insanoğlunun yaşam şeklinde önemli bir aşama olan sanayi devrimi ile hızlı bir şekilde değişime uğramaya başlamıştır.
Çünkü sanayi devrimi ile sosyal ve ekonomik yaşamda hızlı değişimler söz konusu olmuştur. Sosyal sorunların çözümünde alışılagelen dini ve hayırseverlik uygulamalarının toplumsal dokuda yaşanan değişimlere ve kırsal alanlardan kentsel alanlara yaşanan hızlı göçlerle ortaya çıkan sorunlara çözüm üretemediği görülmüştür.
Bu dönem de üretim ilişkilerinde yaşanan hızlı değişimlerin bir sonucu olarak, özellikle 18 ve 19. yüzyılda kapitalizm olgusunun giderek hız kazandığı ve piyasa ekonomisine dayalı anlayışın kabul gördüğü söylenebilir. Üretim ilişkilerinde ve toplumsal yapıdaki değişimlere paralel olarak insanların yaşamı daha karmaşık bir hale gelmeye başlamıştır.
Sanayileşme Batı ülkelerinde bugünkü kamu yönetimi biliminin doğmasına yol açmıştır. Ulus devletlerin ortaya çıkması, toplumsal sınıfların oluşması, şehirlerin daha karmaşık ve büyük hale gelmesi, sosyal sorunların artması vb. nedenler sistematik bilgiye dayalı kamu yönetiminin gelişimine neden olmuştur. Bilimsel anlamda kamu yönetiminin ortaya çıkış süreci ile sosyal hizmet biliminin ve mesleğinin ortaya çıkışı benzer dönemlere tekabül etmektedir.
Özellikle 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bilimsel kamu yönetimi ve üretim ilişkileri konusunda Woodrow Wilson (1856 -1924), Frederick Winslow Taylor (1856 -1915) ve Max Weber (1864 -1920) gibi önemli düşünürlerin ortaya çıktığı görülmektedir. Yine Jane Addams (1860 -1935) ve Mary Ellen Richmond (1861 –1928) gibi sosyal hizmet bilimi ve mesleğinin öncülerinin de aynı dönemde tarih sahnesindeki yerlerini aldıkları görülmektedir.
Bu durum bir tesadüf değil aksine dönemin koşullarının zorunlu bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Böylece gerek kamu yönetimi gerekse sosyal hizmet ilişkisi aynı süreçte gelişimini sürdürmüş ve bugünkü haline evrimleşmiştir.
İngiltere’de 1750’den önce kapitalizmin embriyo aşamasında olduğu söylenebilir. 1800’lere gelindiğinde ise yeni icatların artması ve ekonomi alanında yaşanan hızlı gelişmeler kapitalizmin İngiltere’de yükselişini sağlamıştır.
Kapitalizmin ilk kez nerede ortaya çıkıştığı konusunda çeşitli fikir ayrılıkları söz konusudur. Örneğin kapitalizmin ilk kez ortaçağ İtalya’sı ya da 17. yüzyıl Hollanda’sında ortaya çıktığını savunanlar bulunmaktadır. Ancak kar amaçlı üretimin dışında sosyal ve iktisadi süreçlerin ve ilişkilerin bir bütün olarak cereyan etmesi 18. yüzyıl Britanya’sında belirgin olarak ortaya çıkmıştır.
Kapitalist toplum düzenine ilişkin ilk bilinçli kavramlaştırmanın Adam Smith tarafından şekillendirildiği söylenebilir. Yine kapitalizme ilişkin “iktisadi hareketin kanunları” ilk kez Marks tarafından ortaya konmuştur. “Kapitalizm” kavramı “hür teşebbüs” ya da “serbest piyasalar” kavramlarından daha derin anlamlar içermektedir.
19. yüzyıl düşünürlerinin yoksulluğa bakış açılarının bu derce radikal ve olumsuz olmasına etki eden temel unsurlardan biriside hiç şüphesiz kapitalizmin temel felsefesine kaynak oluşturan unsurlardan birisi olan “Sosyal Darwinizm” kavramıdır.
Kapitalizm uygulamalarının 19. yüzyılda özellikle Batı toplumlarında egemen hale gelmesi beraberinde yoksulluk, işsizlik, açlık, evsizlik, işçi hareketleri ve sendikal oluşumların daha fazla ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır.
Yine kapitalizme karşıt bir görüş olarak aynı dönemlerde komünizme ilişkin görüşlerin ortaya çıktığı görülmektedir. Konunun daha iyi anlaşılabilmesi açısından bu bölümde sosyal refah devleti kavramının nasıl geliştiği üzerinde durulacaktır.
Antikapitalizm Marks’la birlikte başlayan bir kavram değildir. Sermayeye yönelik eleştiriler, özellikle romantikler tarafından sürekli gündemde tutulmuştur. Marks bunlardan oldukça etkilenmiş olmakla birlikte konuya ilişkin eleştirileri daha sistematik bir hale getirmiştir.
Refah devleti kavramı ilk kez Fransa’da ikinci imparatorluk döneminde devletin yetkilerinin aşırı düzeyde artırılmasına karşı çıkan liberal düşünürler tarafından ortaya atılmıştır. Refah devleti kavramının İngiltere’de kullanımı ise 1940’lı yıllara denk gelmektedir.
Kimi kaynaklara göre ise sosyal devlet kavramı ilk kez 1934 yılında Oxford’lu Alfred Zimmern tarafından kullanılmıştır. Ancak kavramın popüler hale gelmesinin ise Başpiskopos Temple tarafından 1940 yılında yazılan “Citizen and Churchman” adlı kitapla olduğu ve 1941 yılından itibaren popüler hale geldiği savunulmaktadır.
19. yüzyıl kapitalizm anlayışındaki “jandarma devlet” bakış açısı 1929 Dünya Ekonomik Krizi ve 1942 yılında yayınlanan Beveridge Raporu sonrası yerini sosyal devlet anlayışına bırakmıştır. Bu dönemde Keynesyen politikaların genel kabul gördüğü söylenebilir.
19. yüzyıl ortalarından, 20. yüzyılın son çeyreğine kadar geçerli olan kamu yönetimi yaklaşımı geleneksel kamu yönetim anlayışı olarak adlandırılmaktadır . Kamu yönetimi bir disiplin aynı zamanda çalışma alanını ifade etmektedir. kamu yönetimi temelde rasyonel davranmayı öngören bir bilimsel yaklaşıma işaret etmektedir Kamu hizmeti: devlet ya da diğer kamu tüzel kişilerince ya da bunların yakın kontrolünde özel sektör tarafından arz edilen, genel ve kolektif gereksinimleri karşılamak ve kamu yararı sağlamak için uygulanan sürekli ve düzenli faaliyetler bütünüdür.
Sosyal hizmetlerin temelde aile, piyasa ve devlet tarafından sağlanması söz konusudur. Bu üç unsurdan hangisinin sosyal riskleri karşılamada daha etkili olduğu ülkelerin refah rejimlerine göre farklılık göstermektedir. Ancak özellikle refah devletinin hakim olduğu 20. yüzyılın ikinci yarısında sosyal risklere karşı koruma sağlamada devletlerin kurumsal anlamda önemli sorumluluklar aldığı görülmektedir. Bu sorumluluk alanlarından biriside hiç kuşkusuz sosyal hizmetlerdir.