Yapısal Kuram
Yapısalcılığın temel çıkış noktası, yapının ögelerinin hem birbirlerine hem de yapının kendisine ayrılmaz bir biçimde bağlı olması ve bu yaklaşımla ele alınan konunun önce temel aldığı belli bir yapı içine yerleştirilip sonra da bu yapının daha geniş kapsamlı yapılara taşınarak konunun açıklığa kavuşturulmasıdır.
En genel anlamıyla yapısalcılık (structuralism), toplumun ya da kültürün ögelerinin daha geniş sistemle ya da “yapıyla” (structure) olan ilişkileri bağlamında incelenmesi gerektiğini vurgulayan akımın adıdır. Yapısalcılık çözümleme birimi olarak “yapı”yı temel almaktadır.
Yapısal kuram diğer alanlarda olduğu gibi sosyal hizmet kuram ve uygulamasında da önemli etkilerde bulunmuştur. Sosyal hizmet literatüründe sosyal sorunların ya da kaynaklarıyla ilgilendiğinden ve bu nedenleri açıklamaya dönük bir bakış açısı sunduğundan ahlaki/yol gösterici/kural koyucu (moral) bir yaklaşım olarak ele alındığı gibi toplumu analiz etmek ve sınıf çelişkilerini anlamak için yöntem ve teknik olarak da kullanılmaktadır.
Yapısal uaklaşım sosyal hizmette en yaygın kullanılan diğer yaklaşımlarla bazı yönlerden benzerlikler göstermekle birlikte, bazı açılardan farklılık arz eder. Örneğin, ekolojik yaklaşıma göre bireyler, içinde bulundukları çevreye etkileşimleri yoluyla uyum sağlayan ve gelişen varlıklardır ve bu yaklaşım insanları çevrelerine karşılık veren pasif varlıklar olmaktan ziyade bu çevrelerle dinamik etkileşime giren aktif varlıklar olarak gördüğünden bu etkileşimsel süreci değerlendirmeye yönelir. Sistem Yaklaşımı ise toplumu oluşturan ögeleri “sistemler” biçiminde kavramsallaştırmıştır.
Yapısal bir analizde bireysel sorunlar; bireysel yaşantı kadar, birincil ve ikincil yapıların ve toplumsal yaşamı organize eden ideolojinin analizi ile gerçekleşir.
Toplumdaki güç ilişkileri, hem birincil/ikincil yapıları hem bireysel yaşantıları hem de ideolojiyi etkilemekte ve belirlemektedir.
Yapısalcı kuram, özel olarak sosyal koşulların sosyal yapıyı nasıl şekillendirdiğiyle ilgilendiğinden sosyal hizmetin bu noktada bireysel/sosyal sorunlara yönelik bakış açısını genişlettiği söylenebilir. Yapısalcı bir yaklaşımda değişme, yalnızca bireysel nedenlerin anlaşılması ve ortadan kaldırılmasıyla değil, sosyal yapısal sorunların ortadan kaldırılmasıyla sağlanabilir.
Yapısalcı yaklaşımda çevre, bireyin içinde yaşadığı tarihsel, kültürel zemindir. Bu yaklaşıma göre, sosyal hizmet müdahalesinin başarılı olabilmesi için her ne kadar birey ile çevre arasındaki ilişkilere ve çevreye müdahale etme söz konusuysa da bu müdahalenin tek başına kullanılması, müdahalenin “yapının” analizi ve değişiminden çok birey ve kaynaklar arasında ara buluculuk sağlamaktan öteye gidememesine neden olacaktır.
Yapısal sosyal hizmet; bir yol gösterici, çözümleme tekniği, bir kuram ve uygulama olarak görülebilir. Kaynakların ve gücün dağılımına dikkat çekerek bireysel sorunların analizinde yapıyı dikkate alan, bu analiz sonucunda müracaatçılar ve kaynaklar arasında bağlantı kuran ve en nihayetinde tüm müdahale stratejilerini sosyal adaleti ve hak savunuculuğunu gerçekleştirmek üzere kuran yapısalcı sosyal hizmet uzmanları şüphesiz bir taraftan da bu kuramın zayıf yönlerini ve eleştirel yaklaşımı dikkate almalıdırlar.
Yapısal sosyal hizmet, modernist kavramsallaştırmalara yönelik aşırı vurgu nedeniyle eleştirilmiştir. İlk olarak, yapısal analizin “evrensel” bir sosyal kimlik ve baskı tanımlamasına giderek öznel/bireysel yaşantı ve başa çıkmaları ya da yerel toplulukların baş etme kapasitelerini ele almaması bakımından eleştirilmiştir. İkincisi, sosyal hizmet mesleğinde uygulama sürecinde bireyi baskı altına alan ve güçsüzleştiren sosyal yapıların yeniden üretilme tehlikesine dikkat çekilmektedir. Üçüncü eleştiri konusu sınıf analizidir. Son olarak yapısalcı uaklaşım’da “güç” tanımı ve algısıyla ilgili sorunlar bulunmaktadır.