Toplumsal Kimlik , Kişilik ve Cinsiyet
Sosyal antropoloji, toplumların kişilik, kimlik ve cinsiyet gibi bireyle ilişkili toplumsal üretim süreçleri ile genel olarak düzenli ve kurumlaşmış sosyal davranışın antropolojik olarak tanımlanması, toplumsal yapılar ve kültürle ilişkilerinin kültürler arası karşılaştırılmasıyla ilgilenir.
Kişilik, kültürel ve toplumsal çevre içerisinde oluşur. Her birey mutlaka bir toplum içerisinde doğar. Toplumsallaşma süreçleriyle her insanın kişiliği sürekli gelişir. Her birey kişiliğini içinde doğup büyüdüğü toplumsal kültürel çevreye borçludur. Yani bebekler doğduklarında belirli bir kişilikleri yoktur. Kişilik, ait olduğu kültürde toplumsallaşma mekanizmaları ile çocuğun gelişimiyle birlikte toplumsal etkileşim ve ilişkiler içerisinde inşa edilen bir olgudur.
Çocuk yetiştirme süreçlerini, bir toplumun ortak veya çoğunluğu tarafından paylaşılan psikolojik vasıflarını, Bunların toplumun tabakalarıyla bağlantısını, toplumun genelinin veya alt gruplarının tipik olmayan sapkın davranış olarak tanımlanan kişilik tiplerini araştırmışlardır. Kültür ve kişilik kuramcıları çalışmalarını dört temel varsayım üzerine temellendirmişlerdir. Bu varsayımlar:
Çocukluk dönemi deneyimleri kişiliği şekillendirir.
Her bir toplum tek bir kişilik (modal kişilik) tipiyle nitelenebilir.
Model ilişilik, toplumun geneli tarafından belirlenen toplumun tipik kişiliğidir.
Duygu, düşünce ve davranış biçimini ifade eden kişilik, kültürlenmenin ürünüdür. Kişilik kültür ilişkilerini inceleyen antropologlar, bireysel kişilik yapısı, grup kişiliği, modal kişilik, çocuk yetiştirme kuramlarını geliştirmiştir.
Kişilik gibi kimlik de bir toplumsal çevrede kazanılır. kimlik, bizim, başkalarının, karşılıklı olarak diğer insanların kendilerini ve başka insanların kim olduğunun anlamlandırılmasıdır. Kimlik, biz ve ötekilerin tanımlanması ve anlamlandırılmasına bağlı olarak grup içi tarafgirlik, grup dışı ayrımcılık ve önyargılar ile ilgili inanç ve tutumlar bütünüdür. Kimliğin tanımlama, tanınma ve aidiyet şeklinde iki temel bileşeni vardır. İnsanın kendini tanımlaması, toplumun üyesi olarak insanı, toplumsal ve kültürel olarak tanımlaması söz konusudur.
Kimlikle ilişkili tartışmalarda tanımlama, aidiyet, benzerlik, çatışma ve farklılıklar gibi ön plana çıkan ölçütler yanında belki de bu ölçütlerin temelinde de yatan bir başka ölçüt de kültürdür. Antropolojik olarak her toplumun kendine özgü bir kültürü vardır, kültür, insanın doğal ve toplumsal çevreyle etkileşimi ve ilişkisini kurar. Bu nedenle her birey içinde doğduğu topluma ait kültürle ilintili bir kimlik taşır.
Cinsiyetle kişilik özellikleri ve kültür arasındaki ilişkiler, karşılaştırmalı kültür çalışmaları vasıtasıyla analiz edilmiştir. Bu antropolojik araştırmalarda toplumsal cinsiyet sorununun analizinde yapısalcı, psikolojik, Marksist, farklılık, benzerlik ve ötekileştirme kuramsal yaklaşımları kullanılmıştır.
Antropologlar, cinsiyet ve toplumsal cinsiyet kavramlarını birbirinden ayrıt etmişlerdir. Kadın ile erkek arasındaki davranış ve rol farklılıklarının kaynağının biyolojik değil toplumsal ve kültürel olduğu sonucuna varmışlardır. Toplumda kadın ve erkeğin yetişkinliğe ulaşma sürecinde kültürel çevreyi farklı farklı yaşamaları sonucu cinsiyet farklılaşması oluşmuştur. Bu nedenle toplumsal cinsiyet farklılaşmasını toplumlar üretmiştir.
Her toplumda cinsiyete ilişkin kültürel uygulamalar farklı farklı olduğu için toplumsal cinsiyet farklılaşması da toplumdan topluma farklılık göstermiştir. Ancak bazı antropologlar, toplumsal cinsiyet farklılıkları kadar, benzerliklerin de kültürler arası karşılaştırmalı incelenmesi suretiyle toplumsal cinsiyetin daha iyi kavranabileceği üzerinde durmuşlardır. Bu antropologlara göre toplumsal cinsiyet farklılıklarından daha çok, kültürler arası cinsiyet benzerlikleri önemlidir.