Orta Çağ / Hristiyanlık Siyasi Düşüncesi: Orta Dönem
On altıncı yüzyılın sonlarına doğru Fransız Reform Kilisesi’nin mensupları, yani Protestanların monarşiye karşı çıkan teorisyenlerine “monarkomak” ismi verilmektedir. Bunlar, kralların sınırsız yetkilerle donatılmış olarak halkın efendileri olmadığını, yalnızca birer görevli olduklarını, egemenliğin halka ait olduğunu, yetkinin kaynağının halk olması bir yana sınırlarının da yine halk tarafından belirleneceğini savunmuşlardır. Ayrıca yetkinin kötüye kullanılması, yurttaşlara kötülük yapılması ve devletin yönetiminde erkin yanlış kullanımı durumunda, halkın isyan etme ve iktidarı değiştirme hakkının bulunduğunu belirtmişlerdir.
Etienne de La Boetie, 1530’da Sarlat, Perigord, Fransa’da doğdu. Onun yaşadığı dönem Fransa’sında en önemli problem, din ve mezhep savaşlarıydı. Yönetimdeki mevcut krallık hem Katolik -Protestan çatışmalarını önlemeye çalışıyor hem de merkezi dini otoriteden bağımsızlaşma çabası veriyordu.
La Boetie’nin tam olarak monarkomaklar içinde değerlendirilmesi çok doğru olmayacaktır. Çünkü kabul ettiği siyasal sistem monarşiyi reddetmemekte, aksine savunmaktadır. Peki neden La Boetie hep monarkomak olarak bilinmiş, öyle kabul edilmiştir? Bunun teorik nedeni, savunduğu fikirlerin, o dönem krallıklara ve kiliseye karşı mücadele edenlerin kullanmasına müsait olması, yani Protestan direnişçilerin savunduğu fikirlere paralel fikirler savunmasıdır. Pratik neden ise Saint Barthelemy katliamı veya kıyımı olarak bilinen hadisenin tetiklediği karşı olaylarda, La Boetie’nin kitabının bir propaganda aracı olarak kullanılmasıdır.
Etienne de La Boetie, insan doğasının özgürlük olduğunu ve aslında insanın, bu doğasını korumak istediğini ve köle veya kul olmak istemediğini belirtir. Ancak zaman içinde her toplumda bir şekilde oluşan iktidarlar insanın özgürlüğünü elinden alır ve insanı köleleştirir. İnsanın bu köleliği kabul etmesi esasta normal görünmese de iktidar olma durumu zamana yayılarak, insan köleliğin, doğasına uygun olmadığını bile fark etmez hāle gelir. Bu yöneten ve yönetilen ortamı insan doğasını yozlaştırır ve zaman içinde insan kul olmayı kabullenir, hatta arzu etmeye başlar. Bu noktadan sonra artık insanın siyasal yönetimi reddedip özgürleşmesi hemen hemen imkânsız hāle gelir.
La Boetie, devlete karşı bir kalkışmayı da öngörmez. Hele krala karşı bunun hiçbir anlamı yoktur. Çünkü insanlar özgürleşmeye, yani krala kulluk etmemeye karar verince, krallık zaten kendiliğinden ortadan kalkar. Ancak düşünür, insanların gönüllü köleliği arzular hāle geldikten sonra bunun neredeyse mümkün olmadığını belirtir. Ancak yine de her dönemde kölelikten en küçük bir tat almayan, tam olarak farkında olmasa da özgürlüğün tadını hisseden bilge insanların var olacağını ifade eder.
Theodore Beza, 1519'da Vezeley, Burgonya, Fransa’da doğdu. Cenevre’de Calvin’den sonra onun yerine geçen Beza kadar herhalde hiçbir reformcu büyük suçlamalara maruz kalmamıştır. Ona karşı yapılar iftiraların çoğu, kaleminin gücünden korkan Katolik muhaliflerden gelmiştir. Ancak bütün her şeye rağmen Calvinizm, Beza tarafından yayılmış ve çağdaş olanlar da dahil olmak üzere, sonraki Calvinciler bu öğretiyi Beza’dan öğrenmişlerdir.
Beza’ya göre iktidarın kaynağında Tanrı vardır ve sınırsız iktidar Tanrı’ya aittir. Vatandaşların kayıtsız ve şartsız itaatleri ancak Tanrı’ya karşı olabilir. Kral, Tanrı tarafından vatandaşların rahat yaşayabilmelerini sağlamak üzere düzeni oluşturmak ve devam ettirmek için tayin edilmiştir. Tanrı’nın yeryüzündeki vekili sıfatıyla emreden krallar, hukuk ilkelerine ve var olan düzenin kanunlarına da uymak zorundadırlar. İlk dönemlerinde, monarkın yaptığı kötülüklere rağmen, halka direnme hakkı tanımayan ve itaati öngören Beza’nın, daha sonraki dönemlerde fikirleri değişmiştir.
Theodore Beza, Calvin’den çok etkilenmesine, hatta onun yerine geçmesine rağmen, Calvin’in her ne olursa olsun halka, iktidara direnme hakkı vermemesine karşın, Beza aksine zalim yöneticinin halk tarafından değiştirilmesi gerektiğini telkin ederek ondan ayrılmıştır.
Bir Protestan Huguenot yazar ve diplomat olan ve yazarı müstear isim kullanılarak Stephanus Junius Brutus olarak belirtilen “Tiranlara Karşı Özgürlüğün Savunulması (Vindiciae Contra Tyrannos)" adlı kitabın asıl yazarı olduğu kabul edilen Hubert Languet, Vitteaux, Burgundy, Fransa’da doğdu.
“Vindiciae Contra Tyrannos”ta yazar, doğanın kanunlarının bile insanoğluna yaşamayı, özgürlüğü sürdürmeyi ve korumayı hem öğretip hem de emrettiğini belirtmektedir. Çünkü düşünüre göre, özgürlüğün olmaması durumunda hayatın tadı olmayacağından, yaşamaya bile değmez.
Kralın iktidara gelmesinde iki tür sözleşme mevcuttur. Birincisi halkın, Tanrı’nın tebaası olduğu anlayışıyla, Tanrı, kral ve halk arasında olan sözleşme; ikincisi ise kral ile halk arasında olan sözleşme. Birincisi ele alındığında “Tyrannos”ta, kralın kendisi ve bütün halk Tanrı’yı, Kutsal Kitap’ta ortaya koyduğu buyruklar doğrultusunda onurlandıracak ve O’na kulluk edeceklerdir. Tanrı’nın emirlerine uydukları sürece, Tanrı onların devletine yardım edecek, onları koruyacaktır. Zaten bunun aksini yaptıklarında Tanrı onları terk edecek, yok edecek, bu hıyanetin bedelini ödetecektir. Bu durum Kutsal Kitap’ın çeşitli yerlerinde belirtilmiştir. Yani Tanrı, “Tanrı -kral-halk” arasındaki sözleşmeye göre, krallara, krallık yetkisi vermekte, halka ise ona itaati emretmektedir. Yurttaşlar eğer haksız yere isyan çıkarıp anlaşmayı ihlal ederlerse, topraklarından sürülürler. Ancak krallar da Tanrı’nın kuludur ve verilen yetkiyi kötüye kullanıp, kendilerini halka adamaz ve suç işlerlerse, kendilerine verilen yetkiden mahrum bırakılmayı hak ederler.
İkinci sözleşme ele alındığında; “Tyrannos”ta kral ile halk arasındaki anlaşmanın, halkın şartlar koyup, kraldan akitlerin uygulanmasını istemek ve kralın da bunun için söz verdiği şeklinde başladığı belirtilmektedir. Burada şartları koyan tarafın, yani halkın konumu, yasal olarak kraldan daha üstündür. İkinci olarak halk krala adaletle ve yasalara uygun bir şekilde yönetip yönetmeyeceğini sorar. Kral bu soruya ‘evet’ dedikten sonra, halk da kral sözünü tuttuğu sürece ona itaat edeceğini ve isyan etmeyeceğini belirtir. Bu sözleşme sonrasında kral sözünden dönerse, halkın da sözünden dönme hakkı doğar.