Antik Çağ Roma Siyasi Düşüncesi

Siyaset felsefesinin ilk örneklerine sofistlerde rastlanmaktadır. İhtiyaca binaen ortaya çıkan siyaset felsefesinin iki temel teorisinden biri toplumsal sözleşme, diğeri de kuvvet teorisidir. Bu ünitede bu iki teoriden etkilenmiş olan ve Roma medeniyetinin farklı dönemlerinde yaşamış üç tanınmış filozofu olan Polybios, Cicero ve Seneca’nın düşünceleri ele alınarak, bunların ortaya koydukları siyasetle ilgili düşüncelerinin tanıtılması hedeflenmektedir.

Roma, imparatorluk dönemi ve öncesinde, sıkıntılı dönemler geçirdiği için filozoflar, değişik teoriler geliştirmişlerdir. Bu filozoflar ve teorileri şöyledir:

Polybios (MÖ 204 -120) insanlığın, doğal bir hayat sürecindeyken güçlü bir lider etrafında toplanıp toplanarak ilk toplumu oluşturmuştur. Güçlü kişi daha da güçlenince yönetimini tiranlığa çevirmiş, bu da toplumda adalet fikrini ortaya çıkarmış ve yeni bir yönetim şekli olarak monarşiye geçilmiş, bunda da sıkıntı çıkınca aristokrasiye, sonra oligarşiye, oradan demokrasiye, ondan oklokrasiye, sonra tekrar tiranlığa dönülmüştür. Polybios, buna "yönetimlerin dolaşımı" adını vermiştir.

Polybios, her yönetimin mutlaka yıkılacağı fikrinden hareketle, daha geç yıkılabilecek bir devlet şekli üzerinde düşünmüş ve "Karma yönetim"i geliştirmiştir. Bu yönetimde, karma anayasa uygulanır. Bu anayasaya göre, siyasal güç güçlü bir denetim mekanizmasıyla varlığını uzun zaman sürdürebilir. Egemenlik; konsüller, senato ve halk arasında bölüşülür. Böyle bir yönetimde monarşiyi konsüller, aristokrasiyi senato, demokrasiyi de halk meclisi temsil eder. Polybios, yönetimin mümkün olduğunca fazla dayanmasını sağlamak için Roma'nın halkı kışkırtmaktan kaçınmasını ve fetihlere devam etmesini tavsiye eder.

Polybios, dini de siyasal bir ideoloji olarak kabul eder. Roma devletini ayakta tutan güç, tanrılardan korkulmasıdır; din de bu korkunun sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Din, bu korkuyu kullanarak halkı denetleme vazifesi görür.

Cicero (MÖ 106 -44), kendisini "Roma'nın Platonu" olarak görecek kadar felsefeyle iç içedir. Sezar'ın öldürülmesinden sorumlu olanlar arasında gösterilerek idam edilmiştir.

Akla dayalı bir felsefesi olan Cicero, evrensel bir devletin savunuculuğunu yapmış, bunun da Roma Cumhuriyeti'nin imparatoluk olmasıyla gerçekleşebileceğini savunmuştur.

Doğal hukukun savunucusu olan Cicero, insanın aklı ile bu doğal hukuku keşfedebileceği kanaatindedir. evrensel bir devletin evrensel yasaları olacağını, insanların yaptıkları yasaların bu evnesel yasaları sınırlayamayacağını iddia etmiştir.

Siyasetten uzak durmaya çalışan aristokrat sınıfı, başkalarını kendine tercih etme anlayışından hareketle siyasetin içine çekmeye çalışmıştır. İnsanın, en önemli değer olan devlete hizmet etmesi gerekir diyen Cicero, bilgelerin görevinin de insanları bu amaca yöneltmek olduğunu belirtmiştir. Cicero, kalabalıkların halk haline gelmesi ve devlet ile halkın özdeşleşmesi için üç önemli şart ileri sürmüştür: Bunlar a -çok sayıda insanın ortak faydalar etrafında toplanması, b -ortak yasaları kabul etmeleri, c -ortak faydayı benimsemektir.

Cicero, üç tür devlet yönetiminden söz etmiştir: a -Krallık, b -seçkinler yönetimi, c -halk hükümeti. Bu yönetim şekilleri bazen iyi, bazen de kötü sonuçlar vermiştir. Hiçbiri en iyi yönetim değildir. Örneğin demokrasi yönetimi geniş halk yığınlarının elinde bozulunca buna "yığının tiranlığı" denildiğini söylemektedir. Cicero'nun da her üç yönetim şeklinin en iyi yönlerini bir araya getirdiği "karma anayasa" görüşü vardır. Devletin başında bir kral olmalı, seçkin aristokratların oluşturduğu bir senato, kralın yetkilerini sınırlandırmalı, bu senatonun üyeleri de halk tarafından seçilmelidir.

Cicero, imparatorluk terimini kullanmadığı halde, Roma Cumhuriyeti'nin imparatorluğa dönüşmesinin temellerini atmıştır. Onun teorisine göre İtalya'daki ve tüm şehir devletleri Roma yönetimine katılırsa herkes mutlu olur. Hatta İtalya coğrafyasının dışındaki devletler de bu güce katılırsa tek devlet altında bütün insanlar mutlu olur. Bu güce katılmayanlar ise mutsuz olur. O, bu mutlu insanlar topluluğuna da "Roma Barışı" adının verileceğini iddia etmiştir.

Seneca (MÖ 3 -MS 65), İspanya'da doğup Roma'da siyaset ve felsefeyle ilgilenmiş, Neron'un eğitimiyle ilgilenmiş, Neron imparator olduktan sonra önemli görevlere getirilmiş, Neron'a karşı başlayan ayaklanmada onun da ismi geçitiği için ölüme mahkum edilmiş, o da intihar ederek ölmüştür.

Bir imparatorluk filozofu olan Seneca'ya göre iki türlü özgürlük vardır: Birincisi iç özgürlük dediği ruh özgürlüğü, diğeri de kişinin siyasi düzenle uyum içinde olması anlamındaki dış özgürlüktür. Seneca, bu düşüncesiyle tiranlık yönetiminde bile insanın özgür olabileceğini anlatmak istemiştir. İnsanın hür iradesini kullanarak ahlaklı bir hayat yaşayabileceğini kabul eden Seneca, bilge kişinin de iç özgürlüğü benimsediği için gerekirse bu özgürlüğü uğrunda kendini öldürebileceğini savunmuş ve hayatına da böyle son vermiştir.

Seneca'ya göre insanı mutlu eden, doğaya uygun yaşamaktır. Bunu ahlak öğretir ve böyle bir erdeme de ancak bilge kişi ulaşabilir. Böyle mutlu bir hayatın önündeki tek engel, ölüm korkusudur; ancak ölen sadece beden olup ruh ölmediği için ölümden korkup da mutsuz olmanın anlamı yoktur.

Bütün düşünce yapısını mutlu olma üzerine kuran Seneca'ya göre insanların en mutlu olduğu çağ, devletin bulunmadığı "altın çağ" diye bilinen insanlığın ilk dönemidir. Bu mutluluğu, ilk olarak mülk edinmek bozmuş, mülk edinmenin sonucunda zenginleşen mülk sahipleri güçlenerek zayıfları ezmişler, zayıfları korumak için de devlet teşkilatı ortaya çıkmıştır.

Seneca, eşitlik ilkesine uymayan iki devlet yapısından söz etmiştir. Evrensel devlet ve içinde yaşanılan bölgesel devlet. Filozofların evrensel devlet anlayışını desteklemeleri gerektiğini savunan Seneca, bölgesel devlet çok kötü yönetiliyorsa onu filozofların bile kurtaramayacağını belirterek filozofların asıl görevinin insanlara yararlı olmak olduğunu söylemiştir. kötü yönetimlerin bulunduğu bir dönemde herkes gibi filozofların da hiçbir devlet yönetimine boyun eğmemesini salık vermiş ve filozofların erdemli işler yaparak evrensel devlete hizmet etme imkânı bulabileceklerini savunmuştur.