Din, Toplum, Siyaset
Sosyoloji, insani eylem ve davranışları, benzer eylem ve davranışlarla kıyaslayarak inceleyen bir bilim dalıdır. Sosyolojinin, sosyal bir disiplin olmasının anlamı budur. Bununla birlikte insani eylem ve davranışların farklı etkenlerden ötürü meydana geldiği ifade edilmelidir. Bu etkenlerden birisi de dindir ve dinin gerek toplum gerekse toplumsal bir kurum olan siyasetle ilişkisin, incelemek sosyolojik araştırmanın konularından birisidir. Unutulmamalıdır ki, insan sosyal bir varlıktır. Bunun anlamı insanların tek başlarına yaşamlarını sürdürememeleridir. Bununla birlikte benzerleriyle bir arada yaşama gerçeği, sadece insan için geçerli bir durum değildir. Zira hayvan türlerinin hemen hepsi de sürü halinde yaşamlarını devam ettiren canlılardır. Ancak insanların bir arada yaşamalarının yani sosyalliklerinin temelinde akıl vardır. Bununla birlikte insanların yaşamında, karşılıklı yardımlaşma, iletişim kurma, dostluk ilişkileri tesis etme gibi ilişkiler, hayati önem taşımaktadır. Ortak bir inançta birleşmek, ortak bir ülkünün peşinden gitmek, ortak bir geleneğe sahip olmak, insanların bir araya gelmelerinde önemli bir etken halini almaktadır. İşte bu ortak paylaşımlardan biri de dindir ve din, toplum içerisinde bir arada yaşayan bireyler için, bazen güçlü bazen zayıf da olsa bir bağ oluşturmaktadır.
Toplum, farklı unsurlardan oluşan bir yapıdır ve bu yapının temelinde ise insani ilişkiler yer almaktadır. Toplumsal yapı içerisinde din, ahlâk, kültür, ekonomi, siyaset ve eğitim gibi farklı alanlar ve bu alanlarda ortaya çıkan insani eylem ve davranışlar söz konusudur. Toplumsal yapı içerisinde mevcut olan tüm bu alanlar, karşılıklı ve sürekli bir ilişki ve etkileşim halindedir. Bu etkileşim, toplumsal değişimin de dinamiğini oluşturur. Her insan topluluğunda bir değişimin varlığı kaçınılmazdır. Dolayısıyla sosyal değişim, her toplumda mevcuttur. Bu değişimin, insanlık tarihinin farklı dönemlerine bakıldığında yavaş ya da hızlı bir şekilde ortaya çıktığı görülmektedir. İşte din, söz konusu bu toplumsal değişim üzerinde kısmen ya da tamamen etkili bir olgu olarak kabul edilebilir mi? sorusu, toplum ve din başlığının irdelenmesindeki başat unsurlardan birisidir.
Din, tarih sahnesi içerisinde yer almış olan hemen her toplumda var olmuştur. Dolayısıyla din, tarihsel olarak insani deneyimin merkezinde yer almakla kalmamış, insanların çevrelerini algılama şeklini ve bunlara karşı sergilediği tepkileri de etkileyen bir olgu olagelmiştir. Ancak bu durum, geleneksel ve modern toplumlarda farklı şekillerde cereyan etmiştir. Dinin, geleneksel toplumlardaki en önemli işlevlerinden birinin kontrol olduğu söylenebilir. Buna karşın modern toplumlarda dinin bu işlevinin de değiştiğinden bahsetmek yanlış olmayacaktır. Dolayısıyla modern toplumlarda dinin denetleyebileceği alanın oldukça sınırlı bir hal aldığını ifade etmek mümkündür. Modern toplumlar, dinin işlevlerinin zayıflamaya başladığı toplumlardır. Buna karşın geleneksel toplumlarda, din, toplum içerisinde yaşayan insanların, sosyal hayatları üzerinde etkili olan önemli bir güç olmuştur. Modern toplumlarda dinin bu işlevi, yerini, devletin etkinliğine bırakmıştır.
Toplumsal değişme ve din arasındaki ilişkinin izahına dönük çalışmaların, Marks ve Weber düşüncesi arasındaki tartışmaya dayandığı ifade edilebilir. Dinin, toplumsal değişimin nedenlerinden biri olabileceğine ilişkin Weberci düşüncenin karşısında, toplumsal düzeni meşrulaştıran dinin bu yönüyle değişimi engellediği düşüncesini savunan Marksist düşünce yer almaktadır. Bu, sosyoloji tarihinde, Durkheim, Marks ve weber gibi düşünürlerin, din ve toplum ilişkisine dönük farklı yaklaşımlar sunmalarına neden olmuştur.
Din ile siyaset ilişkisi ise, sosyolojinin incelediği bir başka tartışma konusudur. Siyaset olgusu, tarihsel olarak çok eski dönemlerden beri, entelektüel araştırmaların temel konularından birisi olagelmiştir. Din ve siyaset arasındaki ilişkiye yönelik tartışmalar ise, gerek farklı din anlayışları, gerekse farklı dönemlere göre değişen geniş bir problem olarak, çok geniş bir literatür oluşmasına neden olmuştur. Bireyi ya da toplumu merkeze alan hangi kuramsal çerçeveden bakılırsa bakılsın din ile siyaset arasında kaçınılmaz bir ilişkinin var olduğu görülmektedir. Zira herhangi bir dinin, içinde bulunduğu toplumu ve siyasal otoriteyi, merkeze aldığı düşünce ve anlayışlar çerçevesinde etkilemek istemesi doğal ve kaçınılmazdır ki bu, gerek düşünce tarihinde gerekse insanlık tarihindeki çeşitli örneklerde görülmektedir.