Siyasal Sistemin Kurucu Ögesi: Egemenlik
Siyaset bilimi literatüründe önemli bir kavram olan egemenlik, belli bir toprak parçası üzerindeki kural koyma ve hukuk yaratma gücüdür. Dolayısıyla egemenlik, devleti diğer topluluk ve örgütlenmelerden ayıran en önemli ögedir. Egemenlik kavramının ortaya çıkışı modern devletle bağlantılıdır. Avrupa’da Orta Çağ’ın sonlarında feodal siyasal örgütlenme biçiminin yıkılıp yerini modern devlete devretmesiyle modern anlamda egemenlik kavramı da belirmeye başlamıştır.
Modern egemenlik anlayışı dört aşamada ortaya çıkmıştır. İlk aşama, zamandan ve mekândan bağımsız, “emperyal” otorite anlayışının dönüşmesidir. Egemenlik kavramı bu aşamada soyutluktan çıkarak somut bir nitelik kazanmıştır. İkinci aşama, siyasal otoritenin kişiye bağlı olmaktan çıkıp yavaş yavaş kişilik dışı bir özellik kazanmasıdır. Üçüncü aşama, egemenliğin belirli bir bölge içinde yüce, bölünmez ve mutlak otorite anlamına gelmesidir. Dördüncü ve son aşama, egemenliğin kraldan halka geçmesidir.
Egemenliğin üçüncü aşamadaki fikrî temelleri Machiavelli, Bodin ve Hobbes gibi düşünürler tarafından atılmıştır. Dördüncü aşamada ise özellikle Rousseau’nun önemli bir esin kaynağı olduğunu belirtmek gerekir.
Egemenliğin çeşitli özellikleri vardır. Bunları aslilik, mutlaklık, teklik, üstünlük, bölünmezlik, devredilemezlik ve süreklilik olarak sayabiliriz.
Egemenliğin bu özellikleri yanında iki de anlamı vardır. Dış egemenlik, bir devletin dünya devletler sisteminin eşit bir üyesi olması demektir. İç egemenlik ise devletin kendi sınırları içinde icra etmekte olduğu egemenliktir. Yani devletin yasa yapmak, yargılama yapmak, savaş ve barış ilan etmek, vergi toplamak ve para basmak gibi yetkileridir.
Egemenliğin aslilik ve mutlaklık gibi nitelikleri, kurucu iktidar ve kurucu iktidar kavramlarını gündeme getirmektedir. Kurulu iktidar, anayasanın belirlediği yapı ve çerçeve içinde, yetkileri yine anayasa ile tanınmış ve sınırlandırılmış organlardan oluşan ve her gün karşı karşıya kaldığımız devlet gücünü temsil eden iktidardır. Kurucu İktidar ise anayasa yapan veya anayasayı değiştiren iktidardır ve iki türü vardır. Asli kurucu iktidar, anayasa yapımı sırasında kendisini bağlayan hiçbir hukuk kuralının bulunmadığı iktidardır. Tali kurucu iktidar ise hâlihazırda var olan bir anayasayı yine anayasada öngörülen yöntemlerle değiştirme iktidarıdır.
Literatürde egemenliğin sahibinin kim olduğuna ilişkin çeşitli teoriler ileri sürülmüştür. Teokratik teoriler, egemenliğin kaynağının ve meşruluk temelinin dinde, Tanrı’da ve kutsal metinlerde olduğunu ileri sürmüşlerdir. Demokratik teoriler ise, bunun bireyde ve toplumda olduğunu iddia ederler. Demokratik egemenlik teorilerinin de iki türü vardır: Millî Egemenlik doktrinine göre egemenlik milletin soyut bütünlüğüne, Halk Egemenliği doktrinine göre ise tek tek vatandaşların somut varlığına aittir.
Egemenlik kavramı günümüzde tartışılmaktadır. Tartışmalarda bu kavramın revize edilmesinden, siyaset literatüründen tamamen çıkarılmasına değin geniş bir yelpazeyi kapsayan görüş ve eleştiriler dile getirilmektedir. Ancak egemenliğin, kendisine olan aktüel ihtiyaçtan dolayı hâlâ güncelliğini koruduğunu, dolayısıyla varlığını devam ettireceğini ancak bunun klasik anlam ve niteliklerdeki egemenlik değil, sınırlı ve sorumlu bir egemenlik olacağını söylemek mümkündür.