Siyasal Sistemin Yönetsel Aygıtı: Bürokrasi
Bürokrasinin Tanımı
Bürokrasi kavramı ilk kez 1745 yılında Fransa’da Vincent de Gournay tarafından kullanılmıştır. Bürokrasi, Latince “burra” ve Yunanca “kratos” sözcüklerinin bir araya gelmesiyle oluşmuştur. Burra, “koyu renkli kumaşla örtülmüş yazı masası”, kratos ise “egemenlik, yönetim” anlamına gelmektedir. Siyaset bilimi literatüründe bürokrasi kavramına yüklenen farklı anlamlar bulunmaktadır. Bunlar; Kırtasiyecilik ve verimsizlik olarak bürokrasi, Memurlar tarafından yönetim olarak bürokrasi, Kamu yönetimi olarak bürokrasi, Rasyonel örgüt biçimi olarak bürokrasi, Büyük yapılı örgütler olarak bürokrasidir.
Bürokrasi Teorileri
Bürokrasi, belirli bir zaman diliminde idari ve siyasi açıdan toplumların değişim ve gelişimine önemli katkıları olan bir yönetim biçimi olduğundan, bu yönetim biçiminin yapı ve işleyiş özelikleri çok sayıda düşünürün ilgisini çekmiştir. Siyaset bilimi literatüründe genel kabul görmüş sınıflandırmaya göre bürokrasi teorileri dört başlık altında incelenebilir. Bunlar: Rasyonalist Teori: Friedrich Hegel, Sınıfsal Teori: Karl Marx, Sosyolojik Teori: Max Weber, Elitist (Seçkinci) Teori: Robert Michels, Bruno Rizzi, Gaetano Mosca ve Vilfredo Pareto
Bürokrasi ve Siyaset İlişkisi
Bürokrasi-siyaset ilişkileri konusunda günümüze kadar geliştirilmiş yaklaşımlardan hangisi ele alınırsa alınsın; bürokrasi ve siyasetin birbirini etkilediği ve bu süreçlerin hepsinde bir güç mücadelesinin var olduğu görülmektedir. Bürokratlarla siyasetçiler arasındaki ilişkilerin ne olması gerektiği konusundaki tartışmalar üç farklı yaklaşımı ortaya çıkarmaktadır. Bunlar; Siyaset ve Yönetim Birlikteliği, Siyaset-Yönetim Dikotomisi, Tarafsız Bürokrasi'dir.
Siyaset ve yönetim birlikteliği görüşüne göre politika ile yönetim iç içe geçmiş durumdadır. Siyaset-yönetim dikotomisi, siyaset ile yönetimin birbirinden ayrılması gerektiği esasına dayanır. Tarafsız bürokrasi görüşüne göre; siyaset ve yönetim ilişkileri, depolitize devlet anlayışı çerçevesinde siyasilerin bürokrasiye müdahalelerinden uzak, yönetimde rasyonelliği ve verimliliği temel alan, objektif ve tarafsız bir kimliğe büründürülmelidir.
Bürokrasi ve Siyasetin Güç Kaynakları
Bürokrasi ve siyasi iktidarların sahip oldukları bazı yetkiler ikili ilişkilerinde birtakım avantajlar/dezavantajlar sağlayabilmektedir.
Bürokrasinin Güç Kaynakları: "Bilgi ve uzmanlık", "Karar verme iktidarı" ,"Devamlı ve istikrarlı statü", "Bakanlık dışı özerk yapılı örgütlenme", "Örgüt ideolojisi" ve "Planlama ve bütçeleme"dir.
Siyasetin Güç Kaynakları: "Meşruiyet", "Bütçe yapma yetkisi", "Halkı temsil etme" ve "Yetki verme gücü"dür.
Bürokrasi ve Bazı Temel/Güncel Kavramlar
Bürokrasinin çok boyutlu bir kavram olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Bürokrasi temalı çalışmalarda genellikle "demokrasi", "teknokrasi", “Neoliberalizm” ve “Yeni Kamu Yönetimi Yaklaşımı” gibi kavramlar irdelenmiştir.
Bürokrasinin bazı yönleri demokrasiyi tehdit etmektedir. Bürokrasinin doğrudan halka karşı sorumluluğu bulunmamaktadır. Bürokrasi, aynı zamanda karar alma sürecinde katılım imkânlarını daraltmaktadır. Teknolojik gelişmelerle genişleyen kamu eylem ve işlemleri eskiye nazaran teknisyen ihtiyacını artırmıştır. Bu artış yeni bir yönetim şekli olarak karşımıza teknokrasiyi çıkarmıştır. Neo-liberal yaklaşıma göre Keynesyen dağıtımcı devlet aşırı bürokratiktir; çünkü dağıtımcı devlet yaklaşımında sunulması gereken kamu hizmetleri hem çeşitlilik bakımından hem de hacim bakımından diğerlerine nazaran daha fazladır. Yeni kamu yönetimi yaklaşımının benimsediği en önemli anlayışlardan biri, işletmeci devlet anlayışıdır. Bu anlayış, refah devletinin ortaya çıkardığı, etkisiz, verimsiz, hantal ve kaynak israfına yol açan bürokrasinin eleştirisi sonucu ortaya çıkmıştır.
Gelişmiş ve Gelişmekte Olan Ülkelerde Bürokrasi
Ülkelerin gelişmişlik düzeylerini tanımlamaya yönelik tartışmalar bir kenara bırakılarak, genel kabul görmüş sınıflandırma dikkate alınırsa gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin kendi içerisinde bürokrasi açısından birtakım ortak özellikleri bulunmaktadır. Bürokrasi-siyaset ilişkileri bağlamında bu özellikler aşağıdaki gibi sıralanabilir.
Gelişmiş ülkelerde bürokrasi, genellikle Weber tarafından sınırları çizilen “ideal tip” bürokrasinin yapısal ve davranışsal özelliklerini taşımaktadır. Gelişmiş ülkelerde bürokrasi oldukça uzmanlaşmıştır. Gelişmiş ülkelerde siyasal sistemin genellikle istikrarlı ve olgun olmasının yanında bürokrasinin de gelişmiş bulunması nedeniyle, siyasal süreç içinde bürokrasinin rolü oldukça belirgindir. Gelişmiş ülke bürokrasileri, siyasi kurumlar tarafından etkin olarak kontrol edilmektedir. Gelişmiş ülke bürokrasilerinin, işlevsel elit yönünün statü elit yönüne ağır bastığı söylenebilir.
Gelişmekte olan ülkeler genellikle bürokratik kültür/yapılanmalarını gelişmiş bir ülkeyi taklit ederek oluştururlar. Gelişmekte olan ülke bürokrasileri, kalkınma faaliyetlerini başarılı bir şekilde gerçekleştirmek için gerekli olan nitelikli insan gücüne sahip değillerdir. Gelişmekte olan ülke bürokrasileri, genellikle üretime ve verimliliğe yönelmiş faaliyetler dışındaki konulara daha çok önem verirler. Gelişmekte olan ülke bürokrasilerinde formel (biçimsel) durum ile pratik arasında büyük farklılıklar vardır. Gelişmekte olan ülkelerde bürokrasi, geniş bir icra özerkliğine sahip olma eğilimindedir.
Türkiye’de Bürokrasi ve Siyaset İlişkileri
Türkiye’deki bürokrasi ve siyaset ilişkisini anlayabilmek için özellikle Osmanlı'dan Cumhuriyet Türkiyesi'ne intikal eden yönetsel mirası irdelemek gerekir. Yeniden yapılanma sürecinin hâkim olduğu Tanzimat Dönemi’nde bürokrasinin temel amacı, devletin yönetim gücünü ülkenin her yerinde etkin hâle getirmekti. Söz konusu zihniyet çok partili hayata kadar hâkimiyetini korumuştur. Bu dönem Türkiye özelinde "bürokrasinin altın yılları" olarak tanımlanmaktadır. 1960’lı yıllara gelindiğinde Demokrat Parti döneminde prestij kaybına uğrayan bürokrasi yeniden güçlenme sürecine girmiştir. 1970’li yıllardan sonra yapılan anayasa değişiklikleri kuvvetler arasından yürütmeyi güçlendirmiştir. 1983 yılında iktidara gelen Anavatan Partisi hükûmeti, bürokrasiyi kırtasiyecilik olarak görmüş ve bu nedenle yapısal reformlar yapmaksızın teknolojik müdahalelerle onu iyileştirmeye çalışmıştır. 2000’li yıllardan itibaren Türkiye’nin Avrupa Birliği'ne üyelik süreci kapsamındaki uyum politikalarının da etkisiyle kamu bürokrasisinin bir bütün olarak yeniden yapılanma sürecine girmiştir.