Konut Politikası
Konut politikası devletlerin, toplumun konut ihtiyacının karşılanması amacıyla belirlenen önceliklere göre aldıkları yasal, kurumsal ve eylemsel önlemlerdir. Ancak konut ihtiyacı artık sadece bir barınma sorunu olarak değil, tüm toplumu ilgilendiren ekonomik ve toplumsal bir sorun, bir yaşam hakkı sorunu haline gelmiştir.
Konut, Konut Hakkı ve Konut Politikası
Modern anlamda kent planlamasının doğuşu, özellikle sanayi kentlerindeki kötü barınma koşullarının doğurduğu sorunları çözmek için sağlık yasaları çerçevesinde kentsel mekâna yapılan müdahalelerle gerçekleşmiştir. Bu amaçla öncelikle en az yeterli yaşam koşullarını sağlayacak minimum barınma koşullarının sağlanmasına odaklanılmıştır.
Ülkemizde konut hakkı 1961 Anayasası, devlete bu konuda bir sorumluluk vermiş, 1982 Anayasası bu sorumluğun kapsamını genişletmiştir. Başta sadece dar gelirli ve yoksul kesimlerin konut ihtiyacının karşılanmasına yönelirken daha sonra toplumun tüm kesimlerini içerisine alan, konutu çevresi ile birlikte düşünen bir yaklaşıma geçilmiştir.
Konut hakkının kapsamı “yeterli konut ”tan ne anlaşılması gerektiğini vurgulayarak ilgili politika ve müdahalelerin içeriğini belirlemektedir. Buna göre konut, dört duvarı ve çatısıyla barınmayı sağlayan bir ticari mal değil; insanların güvenlik ve barış içinde onurlarıyla yaşama haklarını gerçekleştirdikleri yerdir. Bu çerçeveden bakıldığında konutun yeterli olması için a. Yasal yararlanma güvenliği, b. yeterli hizmetlere, malzemelere ve altyapıya sahip olması, c. pahasının ödenebilir olması, d. oturulabilir olması, e. erişilebilirliği, f. uygun yerde olması ve g. kültürel yeterliliği olması gereklidir. Bu çerçevede, “devletin, piyasa mekanizmaları içinde ortaya çıkan konut sunumunu yeterli görmediği durumda bu sunumu arttırmak ve özendirmek için yaptığı müdahale biçimlerinin tümü” konut politikalarını oluşturmaktadır.
Konut Sorunu ve Kalkınma
Konut sorunu konut gereksinmesi ve konut istemine vurgu yapılmak suretiyle belirlenmektedir. Konut gereksinmesi en düşük düzeyde barınma ihtiyacının karşılanabilmesi için gerekli konut sayısı ve kalitesi ile ilişkilidir. Konut istemi ise ödeme gücü ile bağlantılı olarak bir ailenin belli bir konutun fiyatını ya da kirasını ödemeye istekli oluşu ile ilgilidir.
Konutun ekonomik kalkınmaya etkileri konusunda yapılan çalışmalarda ekonomik plancılar konut yatırımlarını verimliliği düşük hatta sermaye hâsıla katsayısı yüksek olduğu, enflasyonu arttırıcı etkileri olduğu için tercih edilmemesi gerektiğini savunmaktadırlar. Toplumsal planlayıcılar ise konut ve çevresinin hem içinde yaşayanların verimliğine hem de ekonomiye olumlu etkileri üzerinde durmaktadırlar. Buna göre, konut yatırımları teşvik ettikleri diğer üretim ve tüketim süreçleri, diğer ekonomik sektörlerle arasındaki ileri -geri bağlantılar ile ekonominin genelinde talebi arttırmakta ve çarpan etkisiyle ekonomi genelinde yatırım ve iş olanaklarını arttırmaktadır.
Konut Politikasında Araçlar
Devlet konut üretim süreçleriyle arasındaki mesafeye göre üç farklı role sahip olabilir; ya kendisi bir konut yapımcısı olacaktır, ya ülkedeki konut üretimini dolaylı olarak etkileyecek, ya da konut üretimini özendirmeyi hedefleyecektir. Türkiye’de kimi özel durumlarda devlet kendisi doğrudan konut yapımcısı olmuştur. Ayrıca arsa ve konut üretimi alanlarına getirdiği imar kuralları, vergilendirme gibi yasal sınırlamalarla konut üretimini dolaylı olarak da etkileme gücüne sahiptir. Her ne kadar etkinlikleri tartışmalı olsa da ülkemizde devletçe kullanılan konut politikası uygulama araçları akçal, tüzel ve teknik araçlar olmak üzere üç grupta toplanabilir.
Türkiye'de Konut Politikalarının Gelişimi
Ülkemiz konut politikalarının tarihsel gelişimini 5 farklı dönemde açıklanmıştır.
1923-1945 Arası Dönem: Cumhuriyetin ilanının ardından tüm ülke yeniden bir yapılanma sürecine girmiştir. Bu dönemde nüfus artış hızı ve kentleşme hızı düşük olduğu için bireysel konut sunum biçimi konut gereksinimini büyük ölçüde karşılamada yeterli olmuştur. Bireysel konut sunum biçimi tek parselde tek mülkiyet hakkı şeklinde tanımlanmaktadır.
1945-1960 Arası Dönem: İkinci dünya savaşı sonrası sanayileşme, göç ve hızlı nüfus artışı büyük kentlerde önemli sorunlara neden olmuştur. Bunun sonucu konut politikalarında önemli gelişmeler yaşanmıştır. Ülkemizde gecekondular hızla gelişmiş ve buna çözüm üretmek için belediyeler 1951 yılında 5656 sayılı yasa ile konut yapma görevini üstlenmişlerdir.
1960-1980 Arası Dönem: Özellikle bu dönemde konut alanlarının hızlı bir şekilde artması ve kent bütününde çeperlere doğru yayılması sağlıksız kentleşmeye neden olmuş ve bunun sonucu olarak yeni yasal düzenlemelerin yapılmasını zorunlu kılmıştır. Bu kapsamda Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (1963-1967) döneminde ilk kez konut ile kalkınma arasında bir ilişki kurulmuş ve konut sorununa daha bütüncül bir yaklaşım geliştirilmiştir.
1980-2000 Arası Dönem: Bu dönemde toplu konut tarzı üretim biçimi ortaya çıkmış 1981 yılında ilk toplu konut yasası olan 2487 sayılı kanun ile belirlenmiştir. Toplu konut tarzı üretim, konut maliyetlerini düşürerek toplumun daha geniş kesimlerinin konuta erişimini sağlayabilecek potansiyele sahip bir sunum biçimidir. Toplu konut üretiminin kurumsallaştırılması mevcut ekonomik bunalıma dayanabilecek büyük konut girişimcilerini teşvik etmeyi amaçlamıştır.
2000 Sonrası Dönem: 2000 yılı sonrası konut sunumunu yönlendiren en önemli iki temel gelişme ortaya konulmuştur: Konut sunumunun gelişmesi için finansal yapıda temel değişikliklere gidilmiş, böylece bankacılık sektörü konut yapımında rol almaya başlamıştır. Ayrıca TOKİ ‘nin kurumsal yapısı güçlendirilerek konut sunumunda daha etkili bir rol alması sağlanmıştır. Bu dönemde niceliksel yeterlilik değil, konut ve çevresinin birlikte sunduğu yaşam biçimi de bir tartışma konusu haline gelmiştir. Böylece “geliştirmeciler” adı verilen yeni bir müteahhit türü doğmuştur.