Şehircilik Kavramı
Şehircilik (kent bilim), kentin fiziksel yapısının oluşumu ile kentlerdeki toplumsal ve bireysel yaşamı etkileyen sosyo-mekansal süreçlerin kavranması, düzenlenmesi ve yönlendirilmesi çabasıdır. Çok boyutlu ve bireyden küresele uzanan farklı ölçeklerde işleyen bu süreçlerin kavranışı ve karmaşık kentsel sorunların çözümü, başta şehir ve bölge planlama olmak üzere kentsel tasarım, mühendislik, mimarlık, ekonomi, sosyoloji, coğrafya, kamu yönetimi, siyaset bilimi, tarih, psikoloji vb. gibi pek çok bilim dalının katkısını gerektirmektedir.
Tarihsel Süreçte Şehirciliğin Gelişimi
Şehircilik kavramı günümüzdeki kapsamlı bilimsel içeriğini 19. yüzyılın sonlarından itibaren kazanmaya başlamıştır. Bununla birlikte, yaşam mekanlarını düzenleme ve yönlendirme çabası, insanların yerleşik hayata geçtiği dönemden itibaren her zaman var olmuştur.
Kentsel mekânın sistematik olarak düzenlenmesine yönelik ilk örnekler arasında günümüzde Türkiye sınırları içinde (Batı Anadolu’da) yer alan Milet ve Priene yer almaktadır. Bu antik Yunan kentlerinin inşası M.Ö. 400’lü yıllarda ilk şehir plancısı olarak bilinen Hippodamus tarafından ortaya konulan ızgara plana göre gerçekleştirilmiştir. Hippodamus’un ortaya koyduğu plan hem dönemin demokrasi idealini kent mekânına yansıtmakta hem kentin kutsal, kamusal ve özel kullanımlara ayrılmasını düzenli ve belirli kurallara göre yapmaktadır.
Çeşitli ideal kent planlarına, tanrısal güç ve dini inanç ilkelerini yansıtan ya da savunma gereksinimlerinin karşılanması amacıyla, Rönesans dönemi Avrupa’sında da rastlanmaktadır. Rönesans kentinde Ortaçağ’ın organik dokulu, çıkmaz sokaklarla dolu kentinden net biçimde ayrılan ve düzenin hakim olduğu bir kentsel form amaçlanmıştır.
Barok kentleri ise, 17. yüzyıldan itibaren mutlakiyetçi-merkeziyetçi siyasi rejimin gelişmeye başladığı ve Avrupa’daki özerk kentlerin bu yeni, merkezi rejimin parçaları hâline getirilmeye çalışıldığı dönemin ürünleridir. Dolayısıyla, dönemin siyasi gelişmelerinin etkisiyle Rönesans kentlerinden farklı olarak Barok kentlerinde sarayı merkeze koyan bir alansal gelişme görülmektedir.
Modern Şehirciliğin Öncülleri
1889’da modern şehirciliğin öncülerinden olan Avusturyalı mimar ve şehirci Camillo Sitte’nin “Şehircilik” adlı kitabı yayımlanmıştır. Avrupa’daki farklı kentleri gezerek şehirlerin planlanması ve düzenlenmesi için iyi örnekler toplayan Sitte bu kitapta dönemin teknolojik olanakları ile daha yaşanabilir kentler kurulabileceğini öne sürmüş ve bunun ilke ve kurallarını ortaya koymuştur.
Kentlerin planlı ve kontrollü büyümesini amaçlayan Ebenezer Howard 1898’da “Bahçe Kent” modelini ortaya koymuştur. Bu model, kır ile kentin olumlu yönlerini sentezlemeye çalışan bir ideal kent tasarısıdır. Howard, kırsal alanlardan kente yönelen göçün kontrollü bir biçimde, adım adım kurulacak yeni kentlere yerleştirilmesini önermiş ve bu yolla nüfusun belirli bir kentte aşırı yığılmasının önlenebileceğini söylemiştir.
20. yüzyılın başında İskoç biyolog Patrick Geddes kentlerin gelişimine ekolojik bir perspektiften bakarak modern kentin gelişmesinde etkili olan dinamikleri sistematik bir biçimde incelemiş ve bu inceleme sonucunda vardığı sonuçlar şehirciliğin kapsam ve içeriğinin belirlenmesine önemli bir katkı yapmıştır. Kentlerin ekonomik ve toplumsal açıdan ilişkide oldukları diğer kırsal ve kentsel yerleşmeler de dikkate alınarak planlanması gerektiğini söylemiştir. Modern kentlerin gelişim eğilimleri sonucu kentsel bölgelerin oluştuğunu söyleyerek kent-bölge kavramını ilk kullanan şehirci olmuştur.
Fikirleri ile modern şehirciliğe yön verenler arasında mimarlar da yer almaktadır ve bunlar arasında önerdikleri kentsel gelişme modelleri ile öne çıkan iki isim, ABD’li Frank Lloyd Wright (1869-1959) ve Fransız Le Corbusier (1887-1965)'dir.
Modern Şehirciliğin Kurumsallaşması
1909’da İngiltere’de ilk kent planlama yasası, 1916 yılında da ABD’de ilk bütüncül bölgeleme yönetmeliği yayımlanmıştır. Ayrıca, 1910 ve 1920’li yıllarda kent planlaması önce üniversitelerde ders olarak okutulmaya başlanmış, ardından ayrı bir bölüm olarak kurulmuştur. Böylece şehircilik yeni ve özerk bir akademik- mesleki disiplin olarak ortaya çıkmıştır.
Farklı Boyutlarıyla Şehircilik Kavramı
Şehircilik kavramsal düzeyde kentlerin imarı ve kentsel hayatın düzenlenmesi amaçları ile sınırlandırılmadığı halde disiplinin uygulama ayağının önemli bir kısmını- pek çok ülkede olduğu gibi ülkemizde de- “arazi kullanım planlaması” oluşturmaktadır. Dolayısıyla, şehircilik teriminin birden fazla anlamda kullanıldığı görülmektedir. Keleş, aşağıdaki üç anlamı tespit etmektedir:
Kentlerin değişmesine, büyümesine, gelişmesine ve imarına yön veren, kentsel çevreyi yaşamın toplumsal, ekonomik, kültürel, siyasi ve estetik gereklerini göz önüne alarak düzenleyen uğraşı, bilim ve sanat dalı (Geniş anlam).
Yerleşim yerleri için planlar hazırlamanın yöntemlerini öğreten bilim dalı ve bu dalda yetişmiş kimselerin uğraşısı (Dar anlam).
Kent bilimlerinden biri.
Şehirciliğin Temel Kavramları: Kent, Kentleşme ve Kentlileşme
Kent tanımlarında dört temel ölçüt kullanılmaktadır. Bunlar, demografik ölçüt (nüfus büyüklüğü), yönetsel ölçüt (yönetsel sınır ve yapı), ekonomik ölçüt (ekonomik işlev ve işgücü talebi ve arzı) ve toplum bilimsel ölçüttür (işbölümü ve uzmanlaşma düzeyi). Kapsamlı kent tanımları dört ölçütü birden içerirken bazı tanımlar ise bir ya da birkaç ölçüte ağırlık vermektedir.
Kent için verilebilecek en genel tanım “mekan ve zaman içindeki insan yerleşmesinin belli özellikler taşıyan bir özel durumudur.Kentleşme, "sanayileşme ve ekonomik gelişmeye koşut olarak kent sayısının artması ve kentlerin büyümesi sonucunu doğuran, toplumda artan oranda örgütleşmeye, uzmanlaşmaya ve insanlar arası ilişkilerde kentlere özgü değişiklilere yol açan nüfus birikim sürecidir". Kentlileşme ise “kentleşme akımı sonucunda, toplumsal değişmenin insanların davranışlarında ve ilişkilerinde, değer yargılarında, gündelik yaşam biçimlerinde değişiklikler yaratması sürecidir.”