Sağlık ve Toplumsal Cinsiyet

Cinsiyet, kadın ve erkek arasında var olan biyolojik farklılığı anlatan bir kavramdır. Toplumsal cinsiyet ise sosyalleşme sürecinde bireylere aktarılan cinsiyet rollerini ifade eder.

Toplumsal cinsiyet kültür tarafından oluşturulmuş, kadınlık ve erkekliğin ne anlama geldiğini, kadının ve erkeğin toplumdaki konumunu ve rolünü, hak ve yükümlülüklerini anlatır.

Toplumsal cinsiyet genellikle, “kadınlar” ile eş anlamlı olarak kullanılmaktadır. Bu bağlamda toplumsal cinsiyet kavramı; toplumda kadınların oynamakta oldukları rollerin biyolojik zorunluluktan dolayı değil kültürel sistem yoluyla kadınlara dayatıldığını işaret eder.

Toplumsal cinsiyet kavramı, genel olarak kadın ve erkek arasında var olan eşitsizliğe vurgu yapar. Bu eşitsizlik vurgusu büyük oranda erkeklerin kadınlar üzerindeki iktidarına dem vurmaktadır. Bu iktidar ise ataerkillik olgusu üzerinden anlatılmaktadır.

Kadın ve erkek arasında var olan eşitsizliğin temeli konusunda iki farklı görüş bulunmaktadır. Birinci görüşe göre farklılık biyolojiktir ve dolayısıyla doğaldır. İkinci görüşe göre ise fark kültüreldir, toplum tarafından yaratılmıştır ve doğal değildir.

Sağlık ve hastalığı etkileyen çeşitli faktörler bulunmaktadır. Bu faktörlerin başında da cinsiyet gelir. Yapılan araştırmalar göstermektedir ki kadın ve erkek arasında sağlık –hastalık konusunda farklı algı, tutum, inanç ve davranışlar vardır.

Kadın ve erkekler; sağlık/hastalık durumları, ölüm ve yaşam göstergeleri, yakalandıkları hastalık türleri vb. itibariyle farklı sonuçlara sahiptir.

Kadın ve erkek arasında sağlık konusunda var olan farklılıklar biyolojik, psikolojik ve sosyo -kültürel temellidir.

Toplumsal cinsiyet rolleri açısında ele alındığında kadının sağlığını olumsuz etkileyen çeşitli faktörler bulunmaktadır.

Kadın ve erkek arasında sağlık –hastalık konusunda farklı algı, tutum, inanç ve davranışlar vardır. Bu farklı algı, tutum, inanç ve davranışlar sosyalleşme sürecinde öğrenilen toplumsal cinsiyet rollerinin bir sonucudur ve çeşitli eşitsizlik biçimleri yaratmaktadır.

Toplumsal cinsiyetin sağlık üzerinde yaratmış olduğu etkilerin başında ise kadının hasta olarak inşası ve kaynaklara erişimde yaşanan eşitsizlikler gelmektedir.

Kadınlar erkeklere göre daha uzun yaşamakta ancak hasta olma sıklıkları ve hastalıkta geçirdikleri süre de erkeklerden daha fazla olmaktadır. Kadınların erkeklere göre daha fazla hastalanmaları hastalıkların kadınlara özgü olduğu fikrini doğurmuştur. Bu düşüncenin ortaya çıkmasında ise toplumsal cinsiyet rollerinin önemli bir etkisi vardır.

Toplumsal cinsiyet rolleri gereği erkek dayanıklı, sağlam ve güçlü olarak tanımlanırken; kadına ise zayıf, narin ve dayanıksız olarak tanılanmaktadır. Bu yüzden hasta rolü genellikle kadına verilmektedir.

Hastalıkların kadınlara özgü olduğu düşüncesinin temelinde ataerkil mantık ve kadınlık –erkeklik kavramlarının sembolik içeriği vardır. Buna göre erkek normdur ve normallik erkektir. Kadın ise erkek olmayandır ve sapmadır, kadın eksiktir, bu yüzden hastalık da kadına ait bir özelliktir.

Kadın sağlığı genel olarak doğum ve üreme hastalıklarına indirgenmiştir. Bu durumun ortaya çıkmasında kadının toplumsal konumunun önemli bir etkisi vardır. Çünkü hemen hemen bütün toplumlarda kadın doğurganlığı ile tanımlanmakta ve konumlandırılmaktadır.

Toplumsal cinsiyet rollerinin kadın sağlığı kadar erkek sağlığı üzerinde de etkisi vardır.

Ataerkil düşünce ve toplumsal cinsiyet rolleri gereği kadınlar “hasta” olarak etiketlenirken, erkekler de hasta olmayı kendilerine yakıştıramamaktadır. Çünkü erkek güçlü olmak zorundadır. Bu nedenle erkekler sağlık konusunda daha duyarsız ve sağlık hizmeti alma konusunda daha isteksiz bir tutum sergileyebilmektedir.

Her bireyin toplumda sahip olduğu rollerini yerine getirebilmesinin ön şartlarından biri de sağlıklı olmasıdır. Bu nedenle bireylerin sağlık hizmetlerinden yeteri derecede faydalanabilmesi önemli bir husustur.

Cinsiyet açısından ele alındığında da toplumsal yaşamda kadın ve erkeğin toplumsal statüsüne bağlı olarak kaynak ve olanakların kullanımında oluşan çeşitli farklılıklar söz konusudur. Bu farklılaşma hemen her alanda olduğu gibi sağlık alanında da çoğu zaman kadınların aleyhine bir duruma neden olur.

Geçmişten günümüze bütün toplumlarda kadının konumu erkeğin konumundan daha düşük olmuştur. Buna bağlı olarak da kadının yaşamı ve sağlığı her zaman olumsuz etkilenmiştir.

Toplumda eşitsizliklerden daha fazla etkilenen kadın, eğitimde, çalışma yaşamında, siyasi hayata katılımda, sosyal ve siyasi haklara sahip olmada, hakları kullanmada, toprak ve sermaye gibi kaynaklara sahiplikte ve sağlıkta engellerle karşılaşmakta ve eşitsizliğe uğramaktadır.

Hemen hemen tüm toplumlarda görülen eşitsizliklerin sonucunda, kadın sağlığı üzerinde önemle durulması gereken bir konu haline gelmiştir. Bu bağlamda, toplumsal cinsiyetten kaynaklı eşitsizliğin gündeme gelmesi ve giderilmesine yönelik uluslararası alanda çeşitli çalışmalar yapılmaktadır.