Sosyolojik Bakış Açısıyla Sağlık ve Hastalık

Yaşamın vazgeçilmez öğesi olan sağlık genellikle fizyolojik bir durum olarak görülür ve tıp biliminin konusu olarak düşünülür. Oysa sağlık sadece fizyolojik bir olay değildir. Sağlık, ekonomik, politik ve sosyo–kültürel boyutları olan sosyolojik bir olgudur.

Sağlık, en genel anlamıyla hasta olmama hali olarak tanımlanır. Hastalık ise içten veya dıştan gelen bir etki ile bedenin işleyişinde ortaya çıkan bir aksaklık, klinik olarak teşhis edilebilen biyolojik bir rahatsızlıktır.

Fiziksel, mental ve sosyal etmenler tarafından belirlenen sağlık ve sağlığın anlamı tarihsel süreçte değişmekte, farklı toplumlarda ve dönemlerde farklı anlamlar taşıdığı görülmektedir.

Sağlığın tanımlanmasında mental ve sosyo–kültürel boyutların dikkate alınmasında Dünya Sağlık Örgütünün (WHO), 1947 yılında yapmış olduğu sağlık tanımı dönüm noktası olarak kabul edilebilir.

WHO’ya göre sağlık; “sadece hastalık veya sakatlığın olmaması değil, tam bir fiziksel, zihinsel ve sosyal iyilik durumu” dur.

Sağlık kurumu toplumsal yapıyı oluşturan diğer kurumlarla (aile, eğitim, ekonomi, siyaset vb.) ilişki halindedir. Bu nedenle sağlık konusunu ele alırken toplumsal yapının genelinden ve unsurlarından ayrı olarak değerlendirmemek gerekir.

Bir toplumun sağlık – hastalık anlayışının ve sağlık sistemlerinin temelini, o toplumun ekonomik, sosyo–kültürel ve siyasi yapısı belirler. Dolayısıyla toplumlar değiştikçe, sağlık – hastalık kavramlarının anlamı, sağlık sistemleri, tedavi uygulamaları da değişmektedir.

Sosyal yaşamın hemen hemen tüm boyutları ve toplumsal yapıyı oluşturan unsurlar sağlık üzerinde etkiye sahiptir.

Bireylerin mensup oldukları sınıf ile sağlık arasında doğrudan bir ilişki vardır. Bu ilişki en genel anlamda, eşitsizlikler üzerinde kendisini göstermektedir.

Cinsiyet sağlık konusunda önemli bir değişkendir. Kadın ve erkek arasında sağlık –hastalık konusunda farklı algı, tutum, inanç ve davranışlar vardır.

Yapılan araştırmalar göstermektedir ki kadın ve erkekler; sağlık/hastalık halleri, ölüm ve yaşam göstergeleri, yakalandıkları hastalık türleri vb. itibariyle farklı sonuçlara sahiptir.

Sağlığın toplumsal boyutunu oluşturan bir diğer faktör de etnik/ırksal farklılıklardır. Bu faktörün özellikle ırksal ve etnik farklıların fazla ve eşitsiz olduğu bazı toplumlarda daha belirgin olduğu görülmektedir. Örneğin Amerika’da ırksal ve etnik azınlıkların çoğunun sağlık görünümleri toplumsal eşitsizlik gösterir.

Yapısal işlevselci yaklaşım, toplumu birbiri ile bağlantılı ve karşılıklı etkileşim halinde olan alt sistemlerden oluşan bir bütün olarak görmektedir. İşlevselciliğe göre toplumu oluşturan bütün parçalar işlevlerini yerine getirirse toplumda denge, düzen ve istikrar olur. Bu süreçte de sağlığın ve sağlık kurumunun önemli bir yeri vardır.

Parsons’a göre sağlık, sosyal eylemin ön koşullarından biridir. Sağlık, modern toplumun düzgün fonksiyon göstermesinin ön şartıdır. Hem biyolojik hem de sosyo–kültürel kökenli olan hastalık, bireylerin günlük görevlerini ve rollerini yerine getirememe durumudur.

Çatışmacı yaklaşımın sağlığa ilişkin değerlendirmeleri doğal olarak kapitalizm ve eşitsizlikler üzerinedir. Özellikle tıbbın kapitalizmle olan ilişkisi ve bağlantılarından yola çıkan çatışmacı yaklaşıma göre, modern tıp ve sağlık sistemi kapitalizmin etkisi altındadır. Bu nedenle geniş ölçüde etkisiz, aşırı pahalı ve eşitsizdir.

Çatışmacı yaklaşıma göre tıp aynı zamanda bir sosyal kontrol aracıdır. Tıp, hastalıkları iyileştirmekle kalmaz aynı zamanda toplumsal düzenleme ve denetleme görevini de yerine getirir.

Sembolik etkileşimciliğe göre hastalık tanımlamaları ve hastalıklara karşı gösterilen tepkiler sosyal tanımlamalara dayanır. Sağlık ile ilgili değerlendirmelerin aslında tıbbi olmayan çok sayıda faktöre bağlı olduğunu iddia eden yaklaşıma göre, sağlık ve hastalık bireylerin yükledikleri anlamlara bağlıdır ve sağlıklı olmayı belirleyen objektif standartlar da bulunmamaktadır.

Feminist yaklaşımın sağlık ve hastalık konusundaki görüşleri doğal olarak ataerkil sistem üzerine inşa edilmiştir. Feminist yaklaşıma göre ataerkil yapının kadınlar üzerindeki gücü ve baskısı her alanda olduğu gibi sağlık alanında da söz konusudur. Sağlık ve hastalık, toplumsal cinsiyet rolleri etrafında şekillenmekte ve benzer tüm dayatmacı sosyal roller gibi tıbbi rol de kadınları hedef almaktadır.