Sağlık Kurumları ve Sosyal Güvenlik Kavramı İlişkisi

İnsanların gelecekte oluşabilecek risklere karşı kendilerini güvence altına almak istemeleri, “sosyal güvenlik” düşüncesini ortaya çıkarmıştır. Doktrinde sosyal güvenlikle ilgili değişik birçok tanım yapılmıştır. Yapılan tanımların hemen hepsinde sosyal güvenlik ile belli sayıdaki sosyal risklerin yol açabilecekleri gelir kayıplarına ve gider artışlarına karşı bir ülkede yaşayan insanların ekonomik güvenliklerinin sağlanacağı belirtilmiştir. Bu tanımlardan da çıkarılacağı üzere sosyal güvenliğin amacı, hiçbir ayrım gözetilmeksizin herkesi, sosyal riskler karşısında ekonomik güvence altına alarak gelecek kaygısından kurtarmak ve toplumdaki yoksul ve muhtaç insanlara yardım ederek onlara insan haysiyetine yaraşır asgari yaşam standardı sağlamaktır.

Sosyal güvenlik, insanların maruz kalacağı ter türlü tehlikeyi güvence altına almaz. Belli sayıdaki sosyal risklerin sebebiyet vereceği gelir kaybı veya gider artışlarına karşı ekonomik güvence sağlanır. Sosyal risk ise kişinin mal varlığında veya sağlığında eksilmeye neden olan ve ne zaman gerçekleşeceği bilinmeyen ancak ilerde gerçekleşmesi ihtimal dairesinde olan veya gerçekleşeceği kesin olan tehlikeler şeklinde tanımlanır. Sosyal güvenliğin konusunu oluşturan sosyal riskler, üç gruba ayrılmaktadır. Bunlar; mesleki riskler, fizyolojik riskler ve sosyo-ekonomik risklerdir.

Mesleki riskler, iş kazaları ve meslek hastalıklarından oluşmaktadır. Fizyolojik riskler, mesleki riskler dışında kalan ve kişinin kendi bünyesinde meydana gelen risklerdir ve bunlar hastalık, analık, malullük (sakatlık), yaşlılık ve ölümden oluşmaktadır. Sosyo-ekonomik riskler ise toplum, aile ve çalışma hayatında meydana gelen risklerdir. Bunlar, işsizlik ve ailevi yüklerden oluşmaktadır.

Sosyal güvenliğin konu edindiği sosyal risklerden birinin hastalık olduğunu gördük. Hastalık dolayısıyla geçici olarak çalışamaz duruma düşen ve bu nedenle gelir kaybına uğrayan kişinin ekonomik desteğe ihtiyacı vardır. Aynı zamanda hastalanan kişileri iyileştirmek için onlara sağlık yardımlarının da yapılması gerekir. Sosyal güvenlik çerçevesi içerisinde sunulacak sağlık hizmetleri, sağlık kurumları tarafından sağlanır. Bir ülkede sağlık kurumları tarafından verilen sağlık hizmetlerinin ise, o ülkede benimsenen sağlık sistemi ile çok yakın ilişkisi vardır.

Sağlık sistemleri ülkeden ülkeye farklılaşabilmektedir. Milton Roemer, sağlık piyasasına yönelik devlet müdahalesinin yoğunluğu kriterini temel alarak yapmış olduğu sınıflandırmada, sağlık sistemlerini, dört gruba ayırmaktadır. Bunlar; sırasıyla Serbest Piyasa Tipi Sağlık Sistemi, Refah Yönelimli Tip Sağlık Sistemi, Kapsayıcı Tip Sağlık Sistemi ve Sosyalist Tip Sağlık Sistemidir.

Ulusal sağlık sistemimiz, genel sağlık sigortası sistemi olarak adlandırılmaktadır. 2008 yılına kadar Türkiye’de sosyal güvenlik sistemi birçok kurum ve kuruluştan meydana gelmekteydi. Farklılıkların ortadan kaldırılması amacıyla 2006 yılında yürürlüğe giren Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu ve 2008 yılında yürürlüğe giren Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu çıkarılmıştır.

5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 3. maddesinde, genel sağlık sigortası “kişilerin öncelikle sağlıklarının korunmasını, sağlık riskleri ile karşılaşmaları hâlinde ise oluşan harcamalarının finansmanını sağlayan sigorta” olarak belirtmiştir. Genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişiler genel sağlık sigortası kapsamında birtakım hizmetler ve tıbbi yardımlardan yararlanır.

Bu sağlık hizmetleri, Sosyal Güvenlik Kurumunca sağlık hizmeti sunucularından satın alma yöntemi ile sağlanır. Sağlık hizmeti sunucuları, 5510 sayılı Kanun'da, sağlık hizmetlerini sunan veya üreten gerçek kişiler ile kamu ve özel hukuk kişileri ve bunların şubeleri olarak tanımlanmıştır. Sağlık hizmeti sunucuları, aralarında bir sevk zinciri oluşturularak basamaklandırılmıştır. Basamaklandırma, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 70. maddesine göre Sağlık Bakanlığı tarafından yapılır. Basamaklandırmadaki asıl gaye, bir sevk zincirinin oluşturulmasıdır. Sevk zincirine uygun olarak başvuruda bulunmak, kanuni bir zorunluluktur. Nitekim 5510 sayılı Kanun, sevk zincirine uyma zorunluluğunu, 70. maddesinde şu şekilde hüküm altına almıştır: “Kurumca sağlık hizmetlerinin sağlanabilmesi için, genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişiler sevk zinciri kurallarına uygun hareket etmek zorundadır.”

Sevk zinciri ve sağlık hizmeti veren kuruluşların basamaklandırılması, 24.03.2013 tarihli ve 28597 sayılı Resmî Gazete’ de yayımlanan Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliği ile belirlenmiştir. Sağlık Uygulama Tebliği sık sık değiştirilerek güncellenmektedir. Nitekim 2016 yılında da değişiklikler yapılarak sağlık hizmeti sunucularının basamak sistemi yeniden düzenlenmiştir. Buna göre sağlık hizmeti sunucuları birinci, ikinci ve üçüncü basamak sağlık kurumları şeklinde basamaklandırılmıştır. Bu kuruluşlardan ilk ikisi, resmî ve özel sağlık kuruluşlarından; sonuncusu, yani üçüncü basamak sağlık kuruluşları ise tamamen resmî sağlık kurumlarından oluşmaktadır.