Rekreasyon ve Çevre

Günümüzde bilim ve teknolojinin hızla gelişim göstermesi, bireylerin yaşam olanaklarına katkı sağlarken, diğer taraftan içinde bulunduğumuz doğal çevrede pek çok şeyin yok olmasına veya değişim geçirmesine de neden olabilmektedir. Gerçekleştirilen rekreasyon etkinliklerinin büyük bir kısmı ve etkinlik kaynaklarının birçoğu doğada bulunmaktadır. Rekreasyonel faaliyetlerin katılımcıya kişisel ve toplumsal özellikler kazandırması beklenir. Bu anlam da rekreasyon bir yan üründür. Rekreatif etkinlikler aktif ya da pasif, tek başına ya da grupla, genç -yaşlı, erkek kadın, kapalı veya açık alanlarda herhangi bir zamanda yapılabilecek etkinlikler olduğundan dolayı insanların dinlenme, eğlenme ve gelişmelerini sağlayan ve kapsam alanı sınırsız her bireye her zaman ve her yerde hitap edebilecek etkinliklerdir. Rekreasyon faaliyetleri gönüllü ve doğal olarak gerçekleştirilir. Bunları geliştirirken herhangi bir şema veya model izlemeye gerek olmayabilir. Rekreasyon faaliyetleri tüm dünyada aynı şekilde yorumlanmaktadır. Temel amacı, bireyin duygusal ve tutumsal uyarılmasının sağlanmasıdır. Zorlayıcı ve doğası gereği motive edici rekreasyon ve serbest zaman faaliyetlerine katılım, çocukların ve gençlerin gelişiminin hayati bir parçası olarak kabul edilmektedir. Serbest zamanın kişisel ve toplumsal açıdan gün geçtikçe öneminin artması ve farkındalığı, rekreasyona olan talebinde bu duruma paralellik göstermiş olması ve rekreasyonun ticari bir sektör haline dönüşmesine yol açmıştır. Serbest zaman, insanın yaşam kalitesiyle oldukça yakından ilgilidir. Yaşamın her evresinde var olan bir kavramdır. Doğası itibariyle çalışma kavramı ile ilişkilendirilen serbest zaman, insanlık tarihi boyunca çalışmanın karşıtı olarak tanımlanmıştır. Çevre ile ilgili sorunlarına birçok çözüm önerileri geliştirilse de aslında sorunların kaynağında, meydana gelmeden önlenmesi en önemli çözüm şekli olarak görülmektedir. İnsan - doğa ilişkisi insanoğlunun var oluşu ile başlamıştır. İnsanın doğadan yararlanma çabaları ile başlayan bu ilişki, bilimin gelişmesine paralel olarak insanın doğa üzerinde üstünlük kurma çabalarına dönüşmüştür. Tüm etkileşimlerde olduğu gibi çevre bilincinin de bilişsel, duyuşsal ve davranışsal boyutları bulunmaktadır. Her canlı için çevre büyük önem taşımaktadır. Tüm canlılar çevrenin etkisi altındadır ve cansız varlıklarla da bütünleşmiş şekilde varlıklarını sürdürürler. Sosyal Çevre kişi ve gruplardan meydana gelmektedir. Birden fazla kişi ve grupların birbirleri ile olan ilişkilerinden oluşur. Fiziksel Çevre ise kendi içerisinde ikiye ayrılabilmektedir. Doğa ve yapay çevre olarak gruplandırılabilmektedir. Bireylerin mutluluk anahtarı gibi düşündükleri mal varlıklarının sürekli arttırılması düşüncesi, doğal kaynakların kullanımını hatta sömürülmesini ve bununla birlikte buna yönelik bir tüketim toplumunun oluşturulması 16. yüzyıldan beri süregelmektedir. Günümüzde özellikle insan nüfusunun yoğun olduğu yerlerde bireyin çevresi ile olan ilişkisi doğanın korunması açısından oldukça büyük önem taşımaktadır. Bilgi ve teknoloji ile birlikte gelişim sağlayan dünya aynı zamanda tüketim toplumlarının da sayısını giderek artırmaktadır. Dünya üzerinde yaşayan birçok insan kısa orta veya uzun olarak kategorize edilen serbest zamanlarında büyük bir rekreasyon hareketliliği meydana getirebilmektedirler. Eko sözcüğü ile başlayan diğer alanlarda olduğu gibi ekoturizm ve ekorekreasyon faaliyetlerinde temel amaç ekolojik duyarlılığı ön plana çıkarmaktır. Sürdürülebilirlik kavramı ilk kez 1982 yılında, Dünya Doğayı Koruma Birliği (IUCN) tarafından kabul edilen “Dünya Doğa Şartı” belgesinde ele alınmıştır. Özellikle 1992 yılında Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı'nda ele alınan sürdürülebilir gelişme, tüm dünya tarafından önemli kabul edilen temel bir politika haline dönüşmüştür.Doğal ve fiziksel çevrenin kalitesinin günden güne turizm destinasyonları ve rekreasyon alanlarının sürdürülebilirliğinde anahtar oynamaktadır.