Psikolojide Düşünce Ekolleri

Psikoloji tarihi: Davranışların bilimsel bir şekilde incelenmesi üzerinde duran psikoloji, kendi içerisinde de önemli bir tarihsel süreçten geçerek ilerlemiştir. Psikolojinin modern bilim olması, psikolojinin felsefeden ayrılmasıyla gerçekleşmiştir.

Yapısalcı yaklaşım: Yapısalcılara göre psikolojinin amacı, bilinçli deneyimleri oluşturan yapıları incelemek ve değerlendirmektir. Bir başka deyişle psikolojinin konusu, bilinçli deneyimler ve yaşantılar olmalıdır. Yapısalcılar, gözlenen şeyin özelliklerinin aktarılması gerektiğini savunur. Onlara göre, davranışı incelerken gözlenen şeyin dışında yorumlar yapılması, uyarıcı hatası olarak kabul edilmektedir. Bilinç belli bir zaman diliminde yaşadıklarımızdır. Zihin ise, ömrümüz boyunca geçirdiğimiz yaşantıların toplamıdır.

Davranışçı yaklaşım: Davranışçı yaklaşımın pek çok temsilcisi bulunmaktadır. Watson da bunlardan biridir. Watson’a göre, davranışın en önemli belirleyicisi öğrenmedir. Hayvanlar ve insanlar öğrenerek çevrelerine uyum sağlamaktadırlar. Çevre tarafından yeterince kontrol koşulları oluşturulduğunda bir başka deyişle bireylerin öğrenmeleri sağlandığında bir çocuğun doktor, avukat ya da suçlu olması mümkündür.

Psikooanalitik yaklaşım: Psikoanalitik yaklaşım, Freud tarafından geliştirilmiştir. Sigmund Freud, Avusturyalı bir doktordur. Hastalarını muayene ederken insanların davranışlarını etkileyen faktörleri de incelemeye başlamıştır. Bazı hastaların, fiziksel bulgu olmamasına rağmen sağ kollarının felçliymiş gibi tepkiler verdiklerini gözlemlemiştir. Bunun gibi herhangi fizyolojik bir nedene dayanmayan tepkilerle pek çok kez karşılaşmıştır. Freud, bu tür tepkilerin nedenlerinin mutlaka psikolojik olması gerektiğini düşünmüştür. Freud, herhangi somut ve fizyolojik bir nedenle açıklanamayan problemlerin bireylerin yaşadıkları psikolojik çatışmalardan kaynaklandığı sonucuna varmıştır. Bireylerin cinsellik ve saldırganlık gibi dürtülerinin doyurulmaması bireylerde içsel çatışmalara neden olmaktadır. Bireyler de çatışmalardan kurtulmak için çeşitli tepkiler vermektedirler.

Gestalt yaklaşımı: Gestalt yaklaşımı, bireylerin dünyayı nasıl algıladıklarıyla ilgilenen bir yaklaşımdır. Bu yaklaşımın en önemli temsilcisi Max Wertheimer’dır. Yapısalcı yaklaşım, bireylerin deneyimlerinin parçalara ayrılarak incelenmesinden yana olurken; Gestalt yaklaşımı deneyimlerin ancak bir bütün olarak incelenmesi yoluyla bilgiye ulaşılacağını savunmaktadır.

İnsancıl yaklaşım: İnsancıl yaklaşımın en önemli temsilcisi Carl Rogers’tır. İnsancıl yaklaşım, bireylerin davranışlarının en önemli belirleyicisinin çevre olduğunu; insanların bilinçaltı güçler tarafından yönetildiğine karşı çıkmaktadırlar. Bu yaklaşıma göre, insan davranışları ve sahip oldukları özellikler itibariyle biriciktir. Bireyin amaçları, değerleri, seçimleri, algıları ve dünyayı yapılandırması kendisine özgüdür. İnsancıl yaklaşım, içsel, öznel duyguların ve düşüncelerin önemi üzerinde durmaktadır. Bu yaklaşım, insan doğasının doğuştan pozitif, gelişim yönelimli olduğunu savunmaktadır.

Bilişsel yaklaşım: Bilişsel yaklaşım pek çok konu ile ilgilenmektedir. Bellek, problem çözme, karar verme, algı, dil ve biliş, düşünce gibi konular bilişsel yaklaşımın kapsamına giren konulardır.

Sosyokültürel yaklaşım: Sosyokültürel yaklaşım, kültür kavramından beslenerek ortaya çıkmıştır. Kültür, bir grup insan tarafından paylaşılan yaşam şekilleri olarak ele alınmaktadır. Bu yaşam şekillerinin içeriğini, idealler, değerler ve varsayımlar oluşturur. Bu idealler, değerler ve varsayımlar bireylerin davranışlarını doğrudan etkilerler. Her bir kültür, giyim kuşam, konuşma, aile ile yaşama, vatandaş olma vb. noktalardan kendi standartlarını oluşturur. Bu standartlar da bireylerin yaşamlarının her alanında onların davranışlarını etkiler.