Sosyal Sorunlar ve Ruh Sağlığı Sorunları
Ruh sağlığı sorunları ve sosyal sorunlar birbirlerinin bazen nedeni bazen de sonucu olduğu için betimlenmesi ve müdahalesi de zor olmaktadır. Sosyal sorunlara maruz kalan ruh sağlığı sorunu olan bireyler aynı olguyu deneyimleyen diğer insanlardan daha fazla etkilenebilmekte, bu sorunlar hastalıklarını şiddetlendirebilmekte ve daha savunmasız bırakabilmekte ya da hastalıklar bu sorunlara neden olabilmektedir.
Yoksulluk
Yoksul bireyler iş olanaklarına daha az ulaşmakta, daha az eğitilmekte, daha fazla fiziksel şiddet görmekte, daha fazla depresyon ve kaygı bozukluğu ve şizofreni ile mücadele etmektedirler.
Yoksul çocukların yetersiz beslenmesi ve uyarıcı yoksunluğu onların beyin ve dil gelişimini olumsuz etkilemektedir.
Yoksul çocuk ve ergenlerde benlik saygısında azalma, mutsuzluk, kaygı, bağımlılık, sosyal beceri eksikliği, umutsuzluk, davranım bozukluğu, öfke, yıkıcılık, davranım bozukluğunu görülmektedir.
Yoksulluk yaşlılık dönemi ruh sağlığı sorunlarını tetikleyebilmekte, bu nüfusta demans, alzheimer, deliryum, depresyon gibi hastalıklar daha yaygın görülmekte ve sağlık hizmetlerine ulaşımları da geç olmaktadır.
Evsizlik
Uyumsuzluk, güvensizlik, hayal kırıklığı, hareketlilik, klinik ve sosyal ihtiyaçların fazlalığı evsizliği betimleyen unsurlardır
Evsizlerin yaklaşık %10 -15’in de şizofreni olduğu görülmedir.
Yeni evsizler, ümitsiz ve trajik yaşam olaylarına bağlı ruh sağlığı sorunları yaşayabilirken, uzun süreli evsizlerin çoğunlukla daha ağır ruh sağlığı sorunları olduğu görülmektedir.
Psikotik bozukluklar ve madde kullanım bozukluğu gibi ikili tanılar evsizler arasında % 10 -20 civarında görülmektedir. Bu durumdakilerin sağlık durumlarının diğer evsizlere göre daha kötü olduğu, daha saldırgan ve suça eğilimli oldukları, daha az sosyal bağları olduğu bildirilmektedir.
Ruh sağlığı sorunu yaşayan kronik evsizler çoğu zaman tedaviyi ve müdahaleyi reddedebilmektedir.
İşsizlik
İşsizlik ruh sağlığı sorunlarına neden olmakla birlikte, ruh sağlığı sorunu yaşayanların ayrımcılık ve damgalanma nedeniyle işsiz kalmaları da ruh sağlığını etkilemektedir.
Özellikle engelli bireyler için istihdam gelir sağlaması, sosyal ve psikolojik iyileştirmeyi içermesi açısından oldukça önemlidir.
Ruhsal sağlığı sorunu yaşayan bireylerin istihdamları oldukça düşüktür. Bu kişiler ya bir meslek sahibi olmamış ya hastalıktan dolayı işini kaybetmiş ya da malulen emekli olmuş olabilirler.
Ruhsal hastalığa sahip kişilerin istihdam etmelerinin önündeki en büyük engel iş verenlerin kişilerin psikiyatrik geçmişleri ve ruhsal hastalıkları nedeniyle onları işe almak istememeleridir.
Ruh sağlığı sorunu yaşayan kişiler iş yerlerinde dışlama, yalnızlaştırma, mobbing, iş yükünün arttırılması, ötekileştirme, terfi etmesine engel olma gibi risklerle karşılaşabilmektedir.
Savaş
Savaş sırasında yaralananlar, tanıklık edenler ya da yakınları ve tanıdıklarının başına gelenleri duyan kişilerde akut ve kronik düzeyde ruhsal etkilenmeler olmaktadır. Savaş sırası ve sonrası en yaygın görülen ruh sağlığı sorunları; depresyon, kaygı ve uyku bozuklukları, psikosomatik bozukluklardır.
Savaş Sendromu, Savaş Sonrası Bozukluk gibi modern kavramların da üretilmiştir. Bu sendromlar kendini yorgunluk, halsizlik, uyku zorlukları, mide bağırsak semptomları, nefes darlığı, kas ağrıları, hafıza problemleri gibi somatik biçimlerde gösterebilmektedir
Sevilen kişilerin kaybı, yer değiştirme, sıkıntı içersindeki erişkinlerle yaşama, geleneksel yaşam biçiminin kaybı, eğitim altyapısının zarar görmesi, fiziksel çevrenin kötülüğü, toplumsal değişiklikler ve hatta çocukların şiddete yönlendirilmesi gibi çevresel etkenler en kırılgan gruplardan biri olan çocukları derinden etkilemektedir. Bazı çocukların başa çıkabilme yeteneği baskın olmasına karşın çoğunluğu travma sonrası stres nedeniyle geniş çaplı müdahaleye ihtiyaç duymaktadır.
Göç
Zorunlu göç ve savaş hareketleri gibi durumlar, ruh hastalığı olan bireyler için daha yıkıcı sonuçlar doğurmaktadır. Bu kişilerin ihmal, terk edilme ve sömürüye maruz kalma ihtimalleri daha yüksektir.
Göç sonucu mülteci kamplarına yerleşilmesi durumunda ise farklı ruhsal sebeplere sorun olabilen zorlayıcı süreçler gelişebilmektedir.
Çocuk göçmenlerle yapılan araştırmalar, çocuğun travma sonrası anılarının zorlayıcı olduğunu ve davranış bozukluklarında bulunabildiklerini göstermektedir.
Göçten olumsuz etkilenen bir diğer grupta kadınlardır. Kadınların yaşadığı işsizlik, ailenin temel ihtiyaçlarının karşılanamaması, farklı bir kültürde yaşamanın getirdiği zorlukların yanı sıra göçmen kadınlar hem kadın oldukları hem de göçmen oldukları için cinsel taciz, tecavüz ve şiddete maruz kalabilmektedirler.
Göç sırası ve sonrası yaşanan zorlayıcı yaşam koşulları göçmenlerde şizofreniye yakalanma olasılığını da arttırmaktadır.
Toplumsal Damgalanma ve Ayrımcılık
Damgalama, bir kişinin ya da grubun, ruhsal hastalık, etnik grup, ilaç kötüye kullanımı veya fiziksel yetersizlik gibi özelliklerine dayanarak kusurlu veya gözden düşmüş olarak olumsuz değerlendirilmesidir. Ruh sağlığı sorunu olan bireyler, sağlık sorunları nedeniyle farklı ve tutarsız davranışlar, konuşma ve akıl yürütme biçimi sergileyebilir. Bu farklılık toplumun onları ötekileştirmesine, ayırmasına, onları tehlikeli ve dengesiz olarak algılamasına neden olabilmektedir. Toplum kendine benzemeyen bu grubu ayrıştırır, onlara olan benzerliğini çok az farklılığını da çok fazla algılayarak dış grup oluşturur ve kalıp yargılarla bu ayrımı besler. Damgalamanın temelinde olumsuz inançlar ve bunun sonucu olan önyargılar yer almaktadır, damgalamanın sonucu ayırmak ve dışlamaktır.
Aile İçi Şiddet
Aile içi şiddet bireyler için travmatik bir yaşantıcı, oldukça zedeleyici bir süreçtir ve uzun süre maruz kalmak, ruh sağlığı sorunlarının yaşanmasını, tekrarını tetiklemekte seyrini ağırlaştırmaktadır.
Diğer sosyal sorunlar gibi ruh sağlığı sorunlarının neden sonuç ilişkileri değişkendir. Aile içi şiddet ve ruh sağlığı sorunu değerlendirildiğinde ruh sağlığı sorunu yaşayan aile bireylerine uygulanan aile içi şiddet daha yüksek orandadır .