Baskı Teknikleri ve Kitabın Tarihi

Bir görüntünün şablon yoluyla çoğaltılma işlemi olarak tanımlanan baskı tekniği oldukça eskiye gitmektedir. İlk çağlardan günümüze kadar devam eden bu eylemin kullanımı kesin olarak bilinmemekle birlikte ilk örnekleri silindir mühürlerdir. Taştan yapılmış silindirik mühürlerin kil tablet üzerinde yuvarlatılarak kabartmalar elde etme fikri, kalıp yoluyla görüntünün çoğaltılmasına ilişkin teknolojik uygulamaların gelişimine yol açmıştır. Diğer bir deyişle bu uygulamalar matbaanın mekanik ilkesinin temel yapısını oluşturmaktadır. Mezopotamya’da silindir mühürler, Çin’de taş ve ağaç bloklar kullanılarak kumaş üzerine baskı yapıldığı bilinmektedir. Kâğıdın bulunmasına kadar uygulama yüzeyleri genellikle kil, kumaş ve parşömen gibi doğal malzemeler üzerine yapılmıştır. Kâğıt üzerine yapılmış en eski tarihli örnek Doğu Türkistan’da bir mağarada bulunan MS. 868 yılına ait “Daimond Sutra” (Buda’nın Söylemleri) isimli baskıdır.

İnsanın yaşamın devamlılığını sağlama eylemi zamanla günlük hayatı düzenleme kaygısı ile gelişmiş ve değişik biçimlerde ilerlemiştir. Bunlardan en önemlileri söz ve yazı olmuştur. İnsanın iletişim kurma ihtiyacı ile gelişen söz ve sözlü kültür bilginin kalıcı hale gelmesi temelinde tekrara dayalı bir işleyişe sahiptir.

Yaşam koşullarına bağlı olarak değişen üretim biçimleri sosyal, kültürel, siyasal ve ideolojik değişimleri de beraberinde getirmiştir. Hiyerarşik toplumsal hayatın getirdiği mülkiyet kavramı ekseninde gelişen mühürler de idari ve mali işlerde önemli hale gelmiştir. Çünkü mühürler yetki ve mülkiyet kavramına ilişkin kullanıma sahiptir.

Mühürler dört şekilde sınıflandırılmaktadır.

  • Damga mühürler
  • Yüzük mühürler
  • Silindir mühürler
  • Silindir damga mühürler

Tahta baskı yöntemine ilişkin en eski örnekler Çin’de MS. 2. Yüzyıla kadar uzanmaktadır. Blok baskılı kumaş boyama uygulaması MS 4. Yüzyılda Mısır, Roma, Bizans, Ukrayna gibi ülkelerde kil ya da taş bloklar kullanılarak yapılmıştır. Ancak Çin’de 8. Yüzyılda ağaç oyma tekniği geliştirilerek oluşturulan kalıplarla baskı uygulama yöntemi kullanılmaya başlamışlardır.

Japonya’da özellikle alt sınıfın eğlence kültürünü yansıtan Ukiyo-e sanatçıları, yalnızca halka hitap eden bir 'popüler sanat' değil aynı zamanda toplumun her katında hayran kitlesi de yaratmışlardır. Bu ihtiyacı karşılayabilmek ancak çoğaltma eylemiyle gerçekleşebilirdi (Calza, 2005:21).

Batı Avrupa’da oyulmuş tahta kalıpla ilk kez hangi tarihte baskı yapıldığı henüz bilinmemekle beraber bu yöntemler 15. Yüzyılda bazı Avrupa ülkelerinde kullanılıyordu. Bazı kaynaklara göre Avrupa’da en eski ağaç baskı “Bois Protat” adlı İsa’nın çarmıha gerilme bölümünden bir sahnenin simgelendiği yapıttır.

Tek taraflı basılan baskılar arka yüzlerinden kitaba yapıştırılmıştır. Bu kitaplar anopistografish blok kitaplar diye isimlendirilmiştir. 1450’den sonra kâğıdın çift tarafına yağlı boya ile baskı yapılmış ve opisthografische blok kitapları diye isimlendirilmişlerdir. Daha sonraları kitaplara tipografik döküm harflerle hazırlanıp basılan yazılar yapıştırılmıştır. Bu kitaplara typoxylografische blok kitaplar denmiştir.

Hareketli tip baskı, her harfin tek bir sayfada bir araya getirilmesiyle yapılan yüksek baskı tekniğidir. Hem yazı hem de resimlemelerin aynı sayfada istenen şekilde bir araya getirilmesini kolaylaştıran bu baskı tekniğin yüksek kısımlara mürekkep verilerek gerçekleştirilmektedir.

Hareketli tip baskının gelişimi doğu Asya’da başlamış olsa da 1439 –1450 yılları arasında Almanya’da Johannes Gutenberg tarafından geliştirilen baskı tekniği matbaacılık alanında çığır açan bir buluş ve dolayısıyla Avrupa’da yeni bir çağın (Rönesans) başlangıcı olmuştur.

Ahşap baskıdan daha detaylı sonuçlar veren bu teknik, bakır levha ve kâğıdın iki silindir arasında yüksek basınçla sıkıştırılması temeline dayanmaktadır. Bu basınçla çukur alanlarda bulunan mürekkep kâğıda aktarılmaktadır. Bu nedenle çukur baskı tekniği adını almıştır.

Kitap anlamına gelen Yunanca ‘biblos’ ile Latince ‘liber’in ilk anlamları ağaç kabuğuydu; Çince ’de kitabı belirten karakter, ağaç ya da bambu tabletler biçiminde belirtiliyordu. Bunun anlamı, bu sözcükleri uydurmuş olan halkların kolektif belleğinde bu malzemenin kitabın ilk malzemesi olarak görülmesidir.

Ancak kitabın asıl tarihi yazının, kâğıdın ve matbaanın gelişimiyle başlar. Çünkü günümüzdeki kitabın şeklini belirleyen unsur kâğıt olmuştur.

Bilgi nesnesi olarak tanımlanan kitapların çoğaltılmasına yönelik ilk uygulamalar el yazmaları olarak sınırlı sayıda ve uzun zaman alan uğraşlarla gerçekleşmiştir. Ancak insan zihninin ihtiyacı belirleme ve buna çözüm bulma eylemi çağlar boyunca kullandığı yöntemleri geliştirerek yeni çözümler üretmesini sağlamıştır.