XVI-XVII-XVIII. Yüzyıllarda Osmanlı Devleti’nin Bazı İslam Devletleri ile Münasebetleri

XVII. yüzyıla kadar uluslararası ilişkilerde baskın ve tek yanlı bir politika izleyen Osmanlı Devleti, 1453’de İstanbul'un fethi ile daha düzenli diplomatik ilişkilere yöneldi. Özellikle Türk-İslam devletleri ile ileri seviyede ve himayeci münasebetler kurdu. Kuzeyde Kırım Hanlığını tabiiyeti altına alan Osmanlı Devleti, coğrafi yakınlığı, stratejik konumu ve bir Türk-İslam hanlığı olmasından dolayı Kırım ile yakından ilgilendi. Hanlık, Mengli Giray döneminde Osmanlı himayesine girince bu dönemden sonra Kırım kuvvetleri Osmanlı seferlerinin neredeyse tamamında yer aldı.

Osmanlı Devleti, Mısır’ın fethi ile Mısır topraklarını bünyesine katarken Mekke Emirliği’nin statüsünü bozmayarak Emirlere karşı lütufkâr bir siyaset izledi. Mekke Emirliği’ne tımar uygulanmayıp vergi dahi talep edilmedi.

Osmanlı Devleti ve Azerbaycan arasında ortak bir Türk kültürden dolayı yakın ilişkiler oldu. 1722’da Safevî Devleti’nin fiilen dağılması ile Azerbaycan’ın bir kısmı Osmanlı hâkimiyetine girdi. 1747’de şahın ölümü ile Azerbaycan Türkleri bağımsızlıklarını kazandı ve bölgede hanlıklar dönemini tekrar başladı. Yirmi yıl sürecek bu dönemde Osmanlı-Azerbaycan hanlıkları arasındaki siyasi, ticari ve kültürel ilişkiler zirveyi gördü. Bunun aksine Osmanlı-Safevî ilişkileri, süreklilik gösteren bir mücadele üzerine kurulu idi.

Osmanlılar ile Türkistan Türkleri, kültürel ve dini alanda ortak bir tarihin mensupları olduğundan aralarında ileri seviyede münasebetler kuruldu. Aynı zamanda Osmanlılar, Türkistan’daki mevcut Türk-İslam hanlıklarına karşı himayeci yaklaşım sergiledi. Osmanlı Devleti, Şii Safevîlere karşı Sünni Türkistanlıları her daim destekledi. Osmanlı Devleti ile Türkistan hanlıkları arasında XVI. yüzyılda başlayan sosyal, kültürel, dini, askeri ve siyasi ilişkiler sınırların uzaklığına rağmen devamlılığını asla yitirmedi.

Osmanlı Devleti, XVI. yüzyılda Hint Okyanusu’nda beliren Portekizlilere karşı Hindistan’daki Türk-İslam sultanlıklarını donanması ile destekledi. Türk-İslam Sultanlıkları ile yakın ilişkiler kurularak Batı Hint Okyanusu’ndaki Türk-İslam limanlarını güvence altına alındı. Delhi Sultanlığı, Güceratlar ve Behmeniler ile düzenli ilişkileri olan Osmanlı Devleti, XVII. Yüzyıldan sonra da Bâbürlüler ile yakın münasebetler kurdu. İngilizlere karşı bölgedeki Türk Sultanlıkları, Osmanlı’dan destek istedi ise de Osmanlı-Rus savaşlarında dolayı bölgeye yardım edilemedi.

Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı fethi ile Kuzey Afrika sahillerinde Osmanlı hâkimiyeti başladı. Osmanlı Devleti, Kuzey Afrika’da Cezayir, Trablusgarp ve Tunus’u kendi eyaletlerine dâhil ederek İspanyol ve Portekizlilere karşı onları himaye etti. Bu topraklar Osmanlı’nın bir parçası iken Fas bağımsızlığını korudu. Fakat Fas sultanları Osmanlı nüfuz altında olduğundan iki devlet arasında mütenasip ilişkiler kuruldu.

XVII. ve XVIII. yüzyıllarda Türk-İslam hanlıkları ve Hindistan Türk Sultanlıklarından birçoğu Osmanlı tabiiyetine girebilmek için ısrarlı taleplerde bulundular. Fakat Osmanlı Devleti uzaklık ve farklı bazı sebeplerden dolayı bu talepleri geri çevirdi.

II. yüzyıla kadar uluslararası ilişkilerde baskın ve tek yanlı bir politika izleyen Osmanlı Devleti, 1453’de İstanbul'un fethi ile daha düzenli diplomatik ilişkilere başladı. Özellikle Türk-İslam devletleri ile ileri seviyede ve himayeci münasebetler kurdu. Kuzeyde Kırım Hanlığını tabiiyeti altına alırken Azerbaycan-Kafkas bölgesi hanlıklarının da hamisi oldu. Aynı zamanda Türkistan’daki mevcut Türk-İslam hanlıklarıyla da üst düzeyde ve koruyucu ilişkiler üstlendi. Mısır’ın fethi bu toprakları bünyesine katarken Mekke Emirliği’nin statüsünü bozmayarak Emirlere karşı lütufkâr bit siyaset izledi.

Osmanlı Devleti Kuzey Afrika’da Cezayir, Trablusgarp ve Tunus’u kendi eyaletlerine dâhil ederek İspanyol ve Portekizlilere karşı onları himaye etti. Aynı zamanda Hindistan Türk-İslam Sultanlıkları ile yakın ilişkiler kurularak Batı Hint Okyanusu’ndaki Türk-İslam limanlarını güvence altına aldı. XVII. ve XVIII. yüzyıllarda Türk-İslam hanlıkları ve sultanlıklarından birçoğu Osmanlı tabiiyetine girebilmek için ısrarlı taleplerde bulunmalarının yanı sıra ikili ilişkileri de asla ihmal etmediler.