Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu

Osmanlı Beyliği, Batı Anadolu bölgesinde ortaya çıkan beyliklerden biridir. Moğolların önünden kaçarak Anadolu’ya doğru yönelen Oğuz boylarından birine mensup olup, muhtemelen Selçuklu idaresi tarafından Bizans sınırına yerleştirilmiş, burada oluşturulan uç bölgesi içerisinde Osmanlılar da yerini almıştır. Osmanlılar, bir beylik olma özelliğini 1299-1302 yılları arasında kazanmışlardır. Osman Bey, Bizans’a yönelik gaza faaliyetlerinde bulunmuş ve Sakarya vadisi boyunca elde ettiği başarılarla ölümünde oğluna ciddi bir siyasi yapı miras bırakmıştır. Oğlu Orhan döneminde ise beylik Bizans İmparatorluğu'na karşı önemli başarılar elde ederek, Bursa, İznik ve İzmit gibi önemli şehirleri ele geçirerek önemli bir siyasi teşekkül haline gelmiştir.

Osmanlı Devleti’nin kuruluş dönemine ait kaynakların sınırlı sayıda olması ve bu kaynaklardaki bilgilerin bir takım çelişkiler barındırması Osmanlı Beyliği’nin kuruluşu üzerine fikir birliğine varılmasını engellemiştir. Yerli ve yabancı araştırmacılar uç beyliğinden bir dünya devletine geçiş sürecini araştırarak çeşitli nazariyeler ileri sürmüşlerdir. Adam Gibbons Osmanlıların Müslüman olmadığını ifade ederek; Gayrimüslim Türk iken sonradan İslamiyeti kabul ettiklerini ve bölgedeki Rum ahali ile karışarak yeni bir melez ırk olan Osmanlı ırkını meydana getirdiklerini savunmuştur. Fuad Köprülü, Adam Gibbons’a karşı çıkarak Osmanlıların Anadolu’da çok eskiden beri var olduklarını ve bölgedeki yerli halk ile karışıp sonradan türeyen bir ırk olmadığını savunmuştur. Ona göre, Osmanlı Beyliği’nin kuruluşunda sadece fetih ve ganimet elde etme amaçlı seferler etkili olmamış aksine beyliğin kuruluşu basit bir şekilde ortaya konulamayacak kadar karışıktır ve farklı etkenlerin açıklanması ile ortaya konabilecek tarihî bir gelişmedir. Friedrich Giese ise Osmanlı yöneticilerinin, devleti meydana getirebilmek için Anadolu’da nüfuzlu bir zümre olan Ahileri yardımcı olarak kullandıklarını ileri sürmüştür. Paul Wittek kuruluş sürecini açıklarken gaza tezini ortaya atmıştır. Bu teze göre temel amaç hem İslam’ın sınırlarını genişletmek hem de askerî fetihlerle ganimet elde etmektir. Rudi Paul Lindner ise Osmanlıların dini kaygıları olmadığını, gaziler değil kabile şeklinde yaşayıp yağma yaptıklarını savunmuştur. Colin Imber Osmanlı Devleti’nin kuruluş dönemini kaynakların yetersizliğinden dolayı bir kara delik olarak niteler. Feridun Emecen gaza ve cihad anlayışını kabul ederek bunun alperen geleneği ve İslam sentezinin bir sonucu olarak ortaya çıktığını savunmaktadır. Halil İnalcık Bizans uçlarında gaza ideolojisiyle donanmış olan Türkmen kitlesinin iyi yönlendirilmiş ve yeni bir Türk Beyliği’nin doğuşunu sağladığını ifade etmiştir. Kuruluş tarihi olarak 1302 Bafeus Savaşı’nı (Koyunhisar Zaferi) göstermektedir. Cemal Kafadar ise kuruluş meselesinin ırk veya gaza olarak tek faktörle açıklanmasına karşı çıkarak Köprülü’nün çok faktörlü yaklaşımına daha yakındır.

Osman Bey ve atalarının nereden ve nasıl geldikleri ve hangi boya mensup oldukları hakkında kesin bilgi yoktur. Moğol istilası döneminde Anadolu’ya göç eden Türkmen/Oğuz boyları arasında yer aldıkları kabul edilmektedir. Osman Bey, babası Ertuğrul bey ve dedesi Gündüz Alp bilgisi dışında kalan isimlerin gerçekliği hala tartışma konusudur. Mensup oldukları boy yüksek ihtimalle Kayı boyudur.

Osmanlı Beyliği’nin tarih sahnesinde yerini alması 1300 yılına doğru gerçekleşmiştir. Söğüt ve civarındaki uç bölgelerdeki savaşçı bölüklerden birinin beyi olduğu anlaşılan Osman Bey’in Bizans’ın içinde bulunduğu siyasi kargaşalardan iyi istifade ederek 1300’e doğru bağımsız hareket etmeye başladığı görülür. 1302 yılında gerçekleşen Bafeus Savaşı’nın yer aldığı Bizans kroniğinde adının geçmesi onun güçlü bir lidere dönüştüğünün kanıtıdır. Osman Bey hâkimiyet sahasındaki halka uzlaştırıcı ve hoşgörülü bir politikayla yaklaşmıştır. Komutası altındaki Alp/Gazi gibi savaşçılar, dini açıdan gaza ruhunu diri tutan dervişler ve fakihler, ekonomik örgütlenmeyi sağlayan ahiler, tarım ve hayvancılıkla uğraşan yerleşik halk beyliğin teşekkülünü oluşturan unsurlar olmuşlardır.

Osmanlı Beyliği çağdaşı olan diğer beylikler arasında başlangıçta önemsiz bir konumdayken zamanla Bizans sınırında gerçekleştirdikleri gaza ve cihat faaliyetleriyle güçlenmiş ve tanınmıştır. Orhan Bey’in 1326’da Bursa’yı fethetmesinin ardından Osmanlı Beyliği, diğer Türkmen beylerinin dikkatini çekmeyi başarmıştır. Osmanlı Beyliği dini inanış, kültürel ananeler ve siyasi teşekkül açısından diğer beyliklerden farklı bir özelliğe sahip değildir. Bu dönemde varlığını sürdüren Türkmen Beylikleri birbirleriyle bağlantı içerisindedir. Nitekim Orhan Bey, Bizans’a karşı kazandığı askerî ve siyasi başarıların ardandan fetihlerini arttırmak için komşu beyliklerin askeri gücüne ihtiyaç duymuştur. Böylelikle bütünlüğü sağlamak için yeni bir politikayı devreye sokarak Karesioğullarını beyliğine dâhil etmiştir. Anadolu beyliklerinin oluşturan zümreler de gaza ve cihat anlayışı gereğince, idarecilerin karşı çıkmalarına rağmen kendiliklerinden Osmanlılara katılmaya başlamışlardır. Böylelikle Anadolu siyasi birliğini sağlama yolunda ufak adımlar atılmaya başlamıştır.

Pelekanon Savaşı, bir Türkmen beyi ve Bizans imparatorunu karşı karşıya getiren bir mücadele olması açısından önemlidir. Orhan Bey bu savaşta uyguladığı taktiklerle güçlü bir askeri teşkilata sahip olduğunu kanıtlamıştır. Ayrıca bu savaş İznik’in kapılarını Osmanlılara açmıştır. Bu başarının ardından Osmanlı Beyliği bulundukları bölgenin en güçlü beyliği konumuna gelmişlerdir.

Osmanlı Beyliği diğer tüm Türkmen Beylikleriyle hemen hemen aynı kültürel özelliklere sahip sınır gücü olma özelliğine sahiptir. Batı Anadolu beyliklerinin çoğu ganimet elde etme gibi geçici başarılar elde etme anlayışına sahipken Osmanlı beyliği fetihlerde yüzünü Bizans’a dönerek kalıcı bir hâkimiyet tesis etme mücadelesine girişmiştir. Bunu başarabilmek amacıyla da sınır boylarında yaşayan yerli Hristiyan halka iyi davranmışlar ve kendi yönetimlerine katılmaya istekli hale getirmişlerdir. Komşu Türkmen beylikleri ile dostane ilişkiler tesis etmişlerdir. Kuruluş aşamasında onları diğer beyliklerden ayıracak olan olay Bursa’nın fethinden sonra İznik ve İzmit’in de alınıp İstanbul kapılarına kadar dayanmalarıdır.