Osmanlı Devleti’nin Kuruluşunda Anadolu

XIII. Yüzyılın Sonlarında Anadolu ve Çevresinin Jeopolitik Durumu

XIII. yüzyılda Anadolu jeopolitik açıdan son derece önemli bir konuma sahipti. Anadolu Asya ile Avrupa’yı Karadeniz ile Akdeniz’i birbirine bağlayan bir köprü vazifesi görüyordu. XIII. yüzyıl sonlarında Anadolu ve çevresindeki jeopolitik durum özetle şöyleydi:

Anadolu ve Çevresi:

Türkiye Selçuklu Devleti

1243 Kösedağ Savaşı’nda Moğollara yenilerek dağılma sürecine girdiler. Bunun sonucunda da Anadolu’da siyasi birlik bozuldu. Anadolu’nun muhtelif bölgelerinde birçok Türkmen beyliği ortaya çıktı.

Doğu Roma İmparatorluğu (Bizans)

İmparatorluğun XIII. yüzyıl sonlarında sınırları Balkanlardaki Yunanistan, Trakya, Makedonya ve Ege Adalarının bir kısmından ibaretti. Taht kavgaları ve Haçlı Seferleri’nin etkisiyle Anadolu ve Balkanlardaki siyasi etkinliğini kaybetme noktasındaydı.

İlhanlı Devleti: Moğol İmparatorluğu’nun parçalanması üzerine Hülagü Han tarafından İran ve çevresinde kuruldu (1256). İlhanlılar XIII. yüzyılda Anadolu’yu egemenliklerine aldılar. İlhanlı Devleti 1336 yılında yıkıldı.

Memlûklu Devleti: Eyyubi Devleti komutanlarından Aybek tarafından Mısır’da kuruldu (1250). Memlûklular, Haçlılara ve Moğollara karşı başarılı mücadele verdiler.

Altın Orda Devleti: Moğol İmparatoru Cengiz Han’ın ölümünden sonra Türk boylarından Kıpçakların Moğollarla karışması sonucu Batu Han tarafından Karadeniz’in kuzeyinde kuruldu (1227). Ancak XIV. yüzyılın sonlarında Altın Orda Hanı Toktamış Han, Timur ile yaptığı mücadeleyi kaybetti (1395). Daha sonraki dönemlerde yaşanan karışıklıklar yüzünden Altın Orda Devleti yıkıldı.

Kuruluş Süreci ve Anadolu’da Siyasi Ortam:

XIII. Yüzyılın ilk çeyreğinde Moğolların İran ve Azerbaycan’a hâkim olmalarıyla yeni ve belki de diğerlerinden daha büyük bir göç dalgası meydana geldi. Bu durum sadece Anadolu’yu değil ileride onunla bağlantılı olacak olan Karadeniz’in kuzey steplerinden Balkanların kuzey kesimlerine kadar ulaşan bölgeleri de ilgilendiren gelişmelerin başlangıcını teşkil etmiştir.

Bizanslıların Karadeniz’in kuzeyinden Balkanlara sızan bir kısım Türkmen boylarını kendi hizmetleri altına almaları ve bunları uç bölgesindeki siyasi oluşumlara karşı kullanmak üzere Batı Anadolu’ya geçirmeleri, sınır boylarında yeni bir sosyal karışıma yol açarak bu kesimde ortaya çıkan beyliklerin güçlenmesinde veya kolayca genişlemesinde belirleyici rol oynamış olmalıdır.

İlhanlı baskısı sonucu Selçuklu Devleti dağılırken, iç bölgedeki yaylaklarını kaybeden Türkmen boyları, Anadolu’nun batı uç kesimlerine yığılmaya başlamışlardır.

1243 yılında yapılan Kösedağ savaşında mağlup olan Türkiye Selçuklularının, Moğollara XIII. yüzyıl sonlarına gelindiğinde ise, genel manzara şu şekildeydi: Orta Anadolu'da sıkışıp kalan ve İlhanlı hâkimiyetini kabul eden Selçuklulara sözde bağlı Türkmen beylikleri, merkezi otoritesi zayıflayan Bizans'ın içinde bulunduğu siyasi bunalımdan istifadeyle Batı Anadolu'da yoğun bir faaliyete girişmişlerdi.

Osmanlı Beyliğinin Ortaya Çıkışı:

Osmanlı Beyliği Batı Anadolu bölgesindeki diğer Türkmen beyliklerinden biridir. Ortaya çıkışında Anadolu Selçuklu Devleti’nin Moğollar tarafından parçalanmasının doğurduğu siyasi şartların önemli rolü vardır.

Osmanlı Beyliği’nin kuruluşu ve tarih sahnesinde gözükmesi 1300 yılına doğrudur. Eskişehir-Söğüt hattında ortaya çıkan ve Kastamonu beylerinin sınırlarındaki savaşçı bölüklerden birinin başında olduğu anlaşılan Osman Bey’in 1299’daki karışıklıklardan yararlandığı ve 1300’e doğru da daha bağımsız hareket etmeye başladığı açıktır. Onun özellikle 1302’deki Bafeus savaşıyla ilk defa bir Bizans tarihinde adının geçmesi, o vakte kadar güçlü bir lider haline geldiğinin göstergesidir. Osman Bey civardaki yerli halka karşı izlediği uzlaştırıcı siyasetle öne çıkmıştır. Onun hâkimiyet alanında çok farklı dini inanışa ve etnik yapıya sahip toplulukların bulunması, beyliğin ortaya çıkışında önemli bir temel sağlamıştır. Osman Bey aşiret yapılanması içinde bir alp/gazi olarak eşitler arasında kısa sürede sivrilerek liderliği üstlenmiştir. Onun emri altındaki alp, gazi, nöker gibi savaşçılar, dini açıdan gaza ruhunu canlı tutan dervişler, fakihler, ilk ekonomik örgütlenmeyi sağlayan ahiler, hayvancılıkla uğraşan aşireti halkı, çiftçilik yapan yerli yerleşik köylüler hep birlikte yeni bir beyliğin oluşumunu sağlamışlardır.

Osmanlıların Anadolu Beylikleri İçindeki Konumu

İlk yıllarda Bizans hududunda daha çok Bizanslılar ile olan mücadelesiyle bulunduğu yerde bir beylik olarak ortaya çıkan Osmanlıların, diğer Türkmen beylikleri arasındaki yeri ayrı bir önemi haizdir. Türkmen dünyasının kendisine has temel özelliklerinden etkilenen ve aslında bu dünyanın bir parçası olan Osmanlılar, XIV. yüzyılın ilk yarısında tıpkı diğer beylikler gibi İlhanlı nüfuzunu yakın bir şekilde hissetmekteydi. Onlar da diğerleri gibi belirli dönemlerde İlhanlıların hareketlerini dikkatle takip etmek zorunda kalmışlardı.

Orhan Bey’in Bursa’yı alışından sonra bir taraftan Marmara sahillerine bir taraftan Gelibolu yarımadasına ulaşma yolunda, diğer taraftan da yakın bölgelerdeki Türkmen beyliklerine yönelik yeni bir siyasi anlayışın yeşerdiği anlaşılmaktadır. Osmanlılar Bizans hududunda iken diğer Türkmen beyliklerinden bazıları iç bölgelerde kalmış, sahil beylikleri ise daha çok Ege denizinde adalara ve Trakya ve Yunanistan ana karasına yönelik “gaza” faaliyeti sürdürmeye başlamıştı. Dönemin çağdaş kaynaklarında kutsal bir çerçevede “gaza” kelimesiyle nitelendiriyor, beyleri “gazi” unvanıyla anılıyordu.