Tanzimat Sonrası Osmanlı Yargı Sistemi ve Gayrimüslimlerin Hukuki Statüleri

Osmanlı Devleti, XIX. yüzyılla birlikte bir değişim, reform sürecine girmiş ve hem devlet teşkilatında hem de sosyal hayatta önemli değişiklikler meydana gelmiştir. Özellikle Tanzimat Fermanı’nın ilanının ardından klasik Osmanlı düzeni yerini daha çağdaş bir yapıya bırakmaya başlamış, yargı örgütü de bu sürecin içinde yerini almıştır. Osmanlı hukuk sistemindeki değişimin başlıca sebebi şunlardı;

  • Ticarî -iktisadî hayattaki meydana gelen değişim
  • Osmanlı sosyo -kültürel hayatında meydana gelen değişim
  • Batı dünyasının etkisi ve baskısı

Temel olarak bu üç sebep, Tanzimat sonrası Osmanlı hukuk sistemindeki değişime yol açmıştır.

Tanzimat Fermanı’yla birlikte kabul edilen yeni kural ve kaideler, Osmanlı devlet mekanizmasında değişimi zorunlu kılmıştır. Özellikle din, dil, ırk ayrımı yapılmaksızın toplumun tüm kesimlerini kanun önünde eşit tutma prensibinin benimsenmesiyle, her kesimi kapsayacak yeni kanunların oluşturulması elzem bir hal almıştır. Yapılan kanunlaştırma çalışmalarıyla birlikte yeni kanunlar Osmanlı hukuk sisteminde yerini almıştır. Yapılan çalışmalar sonucunda ortaya çıkarılan kanunlar şunlardır;

Ceza Kanunu: 3 Mayıs 1840’ta yürürlüğe girmiştir. 9 Mayıs 1858’da yeni Ceza Kanunnâme -i Hümâyûnu hazırlanmıştır.

Ticaret Kanunu: 1850 yılında yürürlüğe giren kanun Fransız ticaret kanununun tercümesidir.

Arazi Kanunnamesi: 6 Haziran 1858’de yürürlüğe giren kanun, ilk önemli milli kanundur.

Mecelle -i Ahkam -ı Adliye: 16 kitap 1851 maddeden oluşan Mecelle, 15 Eylül 1876’da tamamlanmış, medeni kanundur.

Hukuk -ı Aile Kararnamesi: 25 Ekim 1917’de yürürlüğe giren kanun, İslam tarihinde hazırlanan ilk aile kanunudur.

Yapılan Kanunlaştırma çalışmalarıyla birlikte, bu kanunları uygulamak üzere yeni yargı örgütüne de ihtiyaç duyulduğundan klasik Osmanlı mahkemelerinin yanı sıra görev ve yetkileri belirlenmiş yeni mahkemeler kurulmuş.

Ticaret Mahkemeleri: Tanzimat döneminde kurulan ilk mahkeme Ticaret Karma Mahkemesi’dir Ticari davalara bakmakla görevlidir.

Nizamiye Mahkemeleri: Şer’i hukuk dışındaki davalara bakmakla görevli mahkemelerdir.

Dîvân -ı Ahkâm -ı Adliye: Tanzimat döneminde kurulan ilk Osmanlı temyiz mahkemesidir.

Şûrâ -yı Devlet: 1868’de idarî yargı ve danışma organı olarak kurulan meclistir.

Şer’iyye Mahkemeleri ve Meclis -i Tatkikât -ı Şer’iyye: Klasik Osmanlı mahkemesi olan şer’iyye mahkemeleri görev ve yetkileri daraltılmak suretiyle varlığını sürdürmüştür. Bu mahkemelere temyiz mercii olarak 1862 yılında Meclis -i Tetkikat -ı Şer’iyye kurulmuştur.

Tanzimat döneminde gayrimüslimlerin hukukî statülerine bakıldığında, önemli oranda değişiklik yaşandığı görülmektedir. Klasik Osmanlı düzeninde devlet, egemenliği altında yaşayan uyrukları İslam hukukundaki zimmet kurumuna dayalı olarak geliştirilen “Millet Sistemi” çerçevesinde idare etmiştir. Din ve mezheplerine göre ayrım yapan Osmanlı Devleti, millet sistemi dahilindeki uyrukları hak ve özgürlük sınırları içerisinde idare etmiş ve onları koruma altına alarak uzunca yıllar barış içerisinde yaşamalarını sağlamıştır. Ancak değişen dünya ile birlikte millet sisteminde bozulmalar meydana gelmiştir. Özellikle Avrupa’daki fikir akımlarından etkilenen gayrimüslim unsurlar, hak ve özgürlükleri için mücadeleye girişmiş ve devlet içerisinde eşit muamele görmek istemişlerdir. Yaşanan olaylar sonucunda Osmanlı Devlet, Tanzimat Fermanı’yla başlayan süreçte gayrimüslimlere yeni hak ve imtiyazlar vermeye başlamıştır. Gerek Tanzimat gerek Islahat Fermanı’yla oldukça geniş haklara kavuşan gayrimüslim unsurlar, artık ikinci sınıf vatandaş olmaktan çıkmış ve Müslümanlarla aynı haklara sahip olmuşlardır. Kanun önünde her kesimin eşitliğini sağlamak amacıyla yapılan çalışmalar sonucunda, gayrimüslimlere memur olma, devlet idaresinde söz sahibi olma, kendi okullarını açma gibi her türlü hak ve imtiyaz verilmiştir. 1862 -1865 yıllarında çıkarılan cemaat nizamnameleri ile her millet kendi idarelerini teşkil etmişlerdir. 1869 Tabiiyet -i Osmaniye Kanunnamesi ile de din esaslı vatandaşlık kavramından uzaklaşılmış ve Osmanlı ülkesinde yaşayan herkes Osmanlı sayılmıştır. Böylece kanun önünde toplumsal eşitliği sağlanmış ve tebaa anlayışından vatandaşlık anlayışına geçilmiştir. Bu süreçte gayrimüslim unsurlar toplum içerisinde daha fazla rol almaya başlamışlardır.