Osmanlı Toplumunda Sosyal Tabakalaşma ve Aile Yapısı

Osmanlı toplumu yönetenler (askeri sınıf) ve yönetilenler (reâyâ) şeklinde sınıflandırmaya tabi tutulabilir. Yönetenler ve yönetilenler arasındaki ilişkiler adalet dairesi (dâire-i adliye) ilkesi etrafında şekillenmiştir. Bu ilkeye göre devlet yönetiminde adalet merkezi bir konuma sahiptir.

Yönetenler; ilmiye, seyfiye ve kalemiyeden oluşuyordu. Reâyâ ise vergi vermekle yükümlü olan esnaf ve çiftçileri ifade etmekteydi.

İlmiye sınıfı medrese tahsilinden sonra eğitim, hukuk ve bürokraside görev alan ve çoğunlukla Türklerden oluşan bir meslek grubuydu. Kuruluş döneminde Semerkant, Buhara, Maveraünnehir, Kahire, Bağdat ve Şam gibi eğitim merkezlerinin Osmanlı ilmiyesi üzerinde önemli bir etkisi vardı. Sultan II. Mehmed (Fatih) döneminden itibaren ise İstanbul bu şehirlerin yerini almış ve ilim merkezi haline gelmişti.

İlmiye sınıfına mensup olanlar vergi ve ceza konularında çeşitli ayrıcalıklara sahiplerdi. İstisnaları olmakla beraber bu sınıfta olanlar için verilen en ağır ceza görevden alma veya sürgüne gönderilmekti. İlmiye mensuplarının çocuklarına da birtakım imtiyazlar tanınmıştı. Aristokrat sınıf oluşturabilmek amacıyla tanınan bu imtiyazlar daha sonraki dönemlerde çok ciddi sorunların kaynağı olmuş ve ilmiye sınıfının bozulmasına sebebiyet vermiştir.

Seyfiye sınıfı (ehl-i örf) ise daha çok kul kökenlilerden oluşmaktaydı. Birçoğu Enderun ve Acemi Oğlanları Ocağı’ndan yetişen bu sınıf mensupları devletin en üst makamlarına kadar yükselme imkânına sahiplerdi. İlmiye sınıfı gibi bunların da vergi ve yargılama usullerinde ayrıcalıkları söz konusuydu. Ancak müsadere uygulaması seyfiye sınıfı mensuplarının karşılaştığı en önemli problemlerin başında gelmekteydi. Bunun yanında azil, sürgün ve idam gibi cezalara da çarptırılabiliyorlardı.

Kalemiye sınıfı Osmanlı bürokrasisini ifade etmektedir. İlk zamanlarda medrese eğitimi görenler divan-ı hümayun ve defterdarlık gibi bürolarda görev alıyorken daha sonraki dönemlerde intisap usulü ile yetiştirilen kişiler de bu bürolarda görev almaya başlamışlardı. 19. Yüzyılda kurulan Mekteb-i Maârif-i Adliye, Dârülmaârif ve Mülkiye Mektebi kalemiye sınıfının ihtiyacı olan görevlilerin yetiştirilmesinde ön plana çıkmışlardır.

Kalemiye mensuplarının hizmetlerine karşılık kendilerine timar ve zeametler veriliyordu. Ayrıca tayinet, aide ve caize gibi yan gelirlere de sahiplerdi. 19. Yüzyıldan itibaren hizmetlerine karşılık maaş verilmeye başlandığı da görülmektedir.

Osmanlı toplumunun büyük çoğunluğunu vergi vermekle yükümlü esnaf ve çiftçiler oluşturmaktaydı. Bunlara genel olarak reâyâ adı verilirdi. Reâyâ; yerleşim (şehirli-köylü-konar göçer), hukuk (hür-köle) ve din (müslimgayrimüslim) bakımından ayrıma tabi tutulabiliyordu.

Osmanlı sisteminde vergi gelirlerinin devamlılığının sağlanabilmesi amacıyla reâyânın yönetici sınıfa geçebilmesi mümkün oldukça sınırlandırılmıştı. Bununla birlikte sınıf atlamak imkânsız değildi. Reâyânın toprağını terk etmesi veya boş bırakması kesinlikle kabul edilemezdi. Toprağını terk eden reâyâ bağlı bulunduğu sipahi tarafından yakalanarak geri getirilirdi. Ancak reâyânın toprağını terk etmesinin üzerinden 10 yıl kadar bir süre geçmişse toprağa bağlılığı son bulurdu. Bu durumdaki reâyâ “çift bozan” vergisi ödemekle yükümlüydü.

Reâyânın devlet tarafından belirlenen miktardan daha az üretim yapması mümkün değildi. Üretim araçlarının mülkiyeti reâyâya ait olmakla birlikte bunların miras bırakılması hususunda herhangi bir sınırlandırma söz konusu değildi. Miri araziyi işleyen reâyânın miras işleri örfi hukuk kurallarına göre düzenlenirken, diğer bütün menkul ve gayrimenkulın intikali ise şerʻi hukuka göre düzenleniyordu.

Reâyanın dışında otlakçı kullar ve çeltükçi reâyâ olarak adlandırılan alt sosyal gruplar da vardı. Bunlar reâyâya göre ayrı bir hukuki statüye sahiplerdi.

Osmanlı toplumunun aile yapısı da yönetici sınıf ve reâyâ olarak tasnif edilebilir. Yönetici sınıfın geniş aile yapısına sahip olduğu görülmektedir. Daha çok hanedan tarzı aile yapısı benimsenmiştir. Bu aile yapısında çok kadınla evlenmek yaygın bir husus olarak karşımıza çıkmaktadır. Bununla birlikte, cariye, odalık, azatlı cariye ve köleler de bu aile yapısının içerisinde bulunurdu.

Reâyânın aile yapısı çekirdek aile özelliği taşır. Genel olarak tek kadınla evlilik yaygın olmakla birlikte bu durum ekonomik gelir düzeyi ile ilgili görülmektedir. Ailenin en fazla 5 bireyden oluştuğu söylenebilir.

Yönetici sınıfı müsadere uygulamasının önüne geçebilmek için ailevi ve yarı ailevi vakıfları yaygın olarak kullanmışlardır. Kurdukları bu vakıflar aracılığı ile ailelerinin sahip oldukları statünün ve zenginliğin devamlılığını sağlamaya çalışmışlardır. Bu nedenle yönetici sınıfın aile yapısına ait bilgilerin öğrenilmesinde vakfiyeler önemlidir.

Reâyânın aile yapısı ile ilgili bilgilerin elde edilmesi hususunda tereke defterleri önemli bir yere sahiptir.

Osmanlı toplumunda nikah işlemleri kadılar, kadı naipleri veya mahalle imamları tarafından yapılırdı. Ancak nikah akdinin geçerli olması için izin almaya gerek yoktu.

Nikahı sona erdiren durumlar "Talak, Muhâlaa ve Tefrik" olarak adlandırılır.

Evlenme ve boşanma konularında Hanefi fıkhı esas alınmaktaydı.